İDKAM'da 27 Ocak 1996 tarihinde "Sudan izlenimlerimin aktarıldığı bir toplantı düzenlendi. Sudan'a Hukukçular Derneği'nden davetli olarak giden bir grup müslüman avukat adına konuşan Muharrem Balcı ve Şeref Dursun izlenimlerini sunarlarken, Hartum'da yapılan Dünya Gençlik Formu'na katılan oturum yöneticisi Selam gazetesi editörü Sefer Turan da Sudan'daki İslami gelişmeler hakkındaki gözlemlerini aktardı.
İlk sözü alan Şeref Dursun, Sudan halkının en bariz özelliklerinden birinin çok "medeni/insani" tutum ve davranışlara sahip olduklarını belirtti. İnsani ilişkilerin çok kuvvetli olduğunu vurgulayan Dursun, halkın çok sıcak, samimi olduğunu, kız-erkek ilişkilerinin de buna paralel olarak çok seviyeli olduğunu, müslüman kızlarla erkeklerin ortak faaliyetlerde bulunduklarını, fakat hiçbir seviyesizliğin görülmediğini söyledi. Kadının hayatın her alanında yer aldığını belirten Dursun, Sudan'da örtünme zorunluluğu olmadığını ama teşvik edildiğini söyledi. Dursun, kanuni olarak kadının cumhurbaşkanı olma hakkının bile olduğu, Sudan'da buna tek engelin Sudan örfü olduğunu vurguladı. Sudan halkının bir başka özelliğinin de çok "müsamahakâr" olması olduğunu vurgulayan Dursun, bunun sebebinin de İslam ve İslam'ın Sudan'a tacirler vs. vasıtasıyla ulaştığını, herhangi bir savaş vs. sonucu gelmemiş olduğunu belirtti. Üçüncü özellik olarak da Sudan halkının gelecek endişesinin olmamasını belirten Dursun, Sudan'da yaşamın kolay olduğunu, insanların tüketim kültüründen uzak olduğunu hatta giyim-kuşamda belli bir standardizasyon olduğunu, insanların mümkün olduğunca teknolojiden uzak durduğunu, kendisi üretip tükettiğini ve bu yüzden de teknokrat eksiğinin ortaya çıktığını, bu açığı kapatmak için de son iki yıldan bu alana özel ilgi gösterildiğini ifade etti.
Ömer el-Beşir yönetiminden önce mevcut olan üniversite sayısının 4 olduğunu, bugün 30 küsura çıktığını söyleyen Dursun, bugün üniversite mezunu pek çok işsizin olduğunu belirtti.
Siyasi yapının tam oturmamış olduğunu belirten Dursun, ülkenin 26 eyalete ayrıldığını, her eyaletin ayrı meclisi, yargısı ve yürütmesi olduğunu, ama bunların hepsinin üstünde yasama, yürütme ve yargının bulunduğunu, ülke genelinde 5 bin kişilik bir heyetin oluşturulduğunu, bu heyet içinden 175 kişinin, eyalet meclislerinden de 275 kişinin parlamentoya seçildiğini ifade etti. Şeref Dursun, Sudan halkının bir diğer önemli özelliğinin de İslami sisteme çok güveniyor olması ve sisteme tam destek vermesi olduğunu belirtti.
Sefer Turan ise "Sudan Müslüman Kadınlar Teşkilatı"ndan bahsetti ve teşkilatın 5-6 ülkede sıkı bir örgütlenme gerçekleştirdiğini belirtti. Sudan örfünde evlerin iki odası olduğunu, arkada karanlık bir oda, önde aydınlık bir oturma odası bulunduğunu ve kadınların 1970'lerden sonra bu aydınlık odayı çıkabildiğini, daha önce ise hep arkadaki odada kaldığını Turabi'den öğrendiğini belirten Turan, Turabi'ye "peki bu geleneği nasıl aşıp buralara geldiniz?" diye sorunca, şu cevabı aldığını söyledi; "Biz topluma Kur'an ve Sünneti sunduk, onlar da dinlerini geleneklerine tercih ettiler".
Sudan İslami hareketinin fikir öncelikli bir yol takip ettiğini vurgulayan S. Turan, Turabi'nin önderliğinde kollektif bir tefsir çalışmasının yapıldığını söyledi. Eski tefsirlerin gerek usul yanlışlıkları nedeniyle, gerekse yaşanan problemlere uzaklığı ile faydalı olmadığını belirten Turabi'nin bu ihtiyaçları gidermek amacıyla böyle bir çalışmaya yöneldiklerini bildiren Turan, yakında Turabi'nin hapishanede iken kaleme aldığı ve üzerinde düzeltmeler yaptığı bir kitabının da yayına hazırlandığını, bu kitabının Turabi'nin düşünce sistematiğini yansıtan en önemli çalışması olduğunu bizzat Turabi'den öğrendiğini belirtti.
Sudan hukuk sistemini ve insan haklarını değerlendirmek üzere daha sonra söz alan Muharrem Balcı da şunları söyledi: "Bir kere Türkiye'dekinin aksine savcının kürsüsüyle, avukatlarınki eşit seviyede, Türkiye'de ise savcının kürsüsü hakimle aynı seviyede, hatta bazen savcılarla hakimler arasında fiskoslaşmalar oluyor. Biz Türkiye'deki uygulamadan bahsedince şaşırıp kaldılar ve "bu şekilde 'adaleti' nasıl sağlıyorsunuz?" dediler. Köylerin muhtarları aynı zamanda köyün kadısı ve ihtilafların %80'i bu şekilde hallediliyor, anlaşmazlık vukuunda üst mahkemelere geçiliyor. Yargıtayla mahkemeler arasında temyiz mahkemeleri var. Hatta ilçelerin bazılarında istilah mahkemeleri var ki, sayıları 100'ü buluyor ve bu çok büyük bir rakam. Şeriat uygulanıyor, mezhepçilik yok, Hristiyan hakimler de İslam şeriatına göre hüküm veriyor. Hadler uygulanıyor ama, mesela Hz. Ömer'in kıtlıkları veya ihtiyaçtan dolayı hırsızlık yapanın elini kesmemesi veya hadlerin uygulanabilmesi için tüm şartların gerçekleştiğinin kılı kırk yararcasına tespit edilmesi gibi, adalete çok özen gösteriliyor. Yine tazir cezalarında da tarih içerisindeki uygulamaların en hafifleri seçiliyor. Güney Sudan'da şeriat uygulanmıyor, o yöre halkının %82'si gayri müslim ve büyük çoğunluğu da Hristiyan.
Sudan'ın en büyük özelliklerinden birisi de hiç siyasi tutuklunun olmaması, en son bir genel afla 35 olan siyasi tutuklu sayısı sıfıra indi. Diğer tutuklulara da büyük kolaylıklar sağlanıyor. Kur'an'ı ezberleyenlerin (cüzlere göre) cezası indiriliyor, tamamını ezberleyenler serbest bırakılıyor. Yine iyi hali olan mahkumları 15 günde bir evine gönderiyorlar. Düğün, cenaze vs. gibi merasimlerde de yanına bir görevli vererek gönderiyorlar".
Daha sonra eğitim konusuna değinen Şeref Dursun, Sudan'da 5 tane Hukuk Fakültesi bulunduğunu, İslam Şeriatı ve Dünyadaki Genel Kanunlar olmak üzere iki tür hukuk eğitiminin verildiğini, hukuk eğitimine özel ilgi gösterildiğini ve 5 yeni Hukuk Fakültesi daha açılacağını söyledi. Maliki fıkhının ağırlıklı olduğu Sudan'da, usul olarak Taberi usulü kullanılıyor, Hanefi fıkhının da etkileri gözleniyor diyen Dursun, kadın hakimlerin ağır davalara (cinayet gibi) bakamadığını belirtti. 400 aşiretten oluşan Sudan toplumunda daha önceleri kabile kavgalarının sıkça görüldüğünü söyleyen Dursun, şu anda böyle bir durumun söz konusu olmadığını, hatta çok sıcak ilişkilerin kurulduğunu vurguladı.
Adalet Bakanı'nın "Batı'nın buradaki hedefi, İslami kazanımlardır. Bunu da insan haklarını bahane ederek yapıyorlar. Ambargonun sebebi de bu. Bir de sizin kanunlarınız insan haklarına aykırıdır diyorlar. Çünkü İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne atıf yok. Kuveyt veya Suudi Arabistan'a ise böyle bir ambargo ve baskı yok" sözlerini aktaran Dursun, Batı'nın Sudan'daki İslami modelin başarılı olma ihtimalinden çok korktuğunu vurguladı. Ayrıca Dursun, Sudan'daki hukuk sisteminin Türkiye'dekinden 25-30 yıl ileride olduğunu ifade etti.
Daha sonra Turabi ile ilgili düşüncelerini aktaran konuşmacılar şu noktalarda birleşti: "Hasan Turabi Sudan halkının kendisini yüceltmesini, kendisine ruhani bir konum biçmesini istemiyor. Sadeci bir sosyolog, Sudan halkının önünü açan bir düşünür olarak görmesini istiyor. Zaten sokaktaki halk da Turabi'ye bu gözle bakmıyor, hatta O'nu ismen duyup, ne yaptığını bilse de tam olarak tanımayan insanlar da mevcut. Turabi, İslami hareketteki önderlik sorununa ise şöyle bakıyor: "Asr-ı Saadet'te müctehid ulema yoktu. Diktatörlükten uzak olmak için gücün yaygınlaştırılması, tekelde toplanmaması lazım".
Sorular bölümünde yöneltilen sorulara verilen cevaplarda Sudan'da namaz kılmayana herhangi bir ceza verilmediğini, "recm" cezasının olmadığını, tahkim'in (hakem uygulaması) bulunduğunu hatta sistemin temelinin bu olduğunu öğrendik. Yani insanlar, mümkün olduğunca sorunu büyütmeden kendi aralarında halletmeye çalışıyorlar. Yine sisteme olan güveni gösteren bir uygulama olarak, Hristiyanların devlet mekanizmasında çok rahat görevlendirildiğini, hatta Dışişleri bakanlığında ikinci adamın bir Hristiyan papaz olduğunu öğrendik. Sudan'da bir TV kanalı, 8 günlük gazete var. Bunlardan dördü spor gazetesi, ikisi aktüel, ikisi de siyasi gazete.