Sosyal medya (Facebook, Twitter, Youtube, Instagram, WhatsApp vs.) konusunda iki belirgin yaklaşım vardır: İlki sosyal medyanın zararlarına yoğunlaşma ve diğeri de faydalarını merkeze alma. Bu yazıda, sosyal medyanın zararlarına dair söylenenlerden bir kısmı, ortaya konup değerlendirilecektir.
1- Facebook, Twitter vs. insanları fikren sığlaştırmaktadır. Herkes sürekli bir şeyler paylaşmakta, öğrenmekten ve anlamaktan ziyade öğretmeye ve anlatmaya yönelmektedir. Bilgiye kolay yoldan erişim imkânı, bir açıdan da insanların hayatlarını köreltmektedir.
Düşünsel sığlık, tarihin her döneminde görülen bir şeydir. Sosyal medyadan uzak yaşadıkları halde, hâlâ düşünsel sığlık içinde olan insanlar mevcuttur. Bununla birlikte, sosyal medya aracılığıyla, muhataba ve bilgiye doğrudan ulaşılabilmekte ve doğru yanıt daha çabuk elde edilebilmektedir.
“Bilgiye kolay ulaşılmasını” eleştiri konusu yapmak gayet yersizdir. Yani bir bilgiye sözgelimi üç ayda erişiyorsak o bilgi daha değerli olmaz ki! Allahu Teâlâ bizim için zorluk değil, kolaylık ister. Günümüzde âlim olmak, bilgiye daha çabuk ulaşabilmemiz nedeniyle daha kolaysa buna ancak şükredilir. Doğru olan şey, bilgiye kolay erişimi eleştirmek değil, belki de kolay erişilen bilgiden yeteri kadar faydalanılmamasıdır.
2- Sosyal medyada yayınlanan mutlu fotoğraflar, onları görenlerde kıskançlık duygusu uyandırmakta ve aile içi kavgaları ve gereksiz harcamaları tetiklemektedir. Bu tür ortamlar insanların vaktini gereksiz yere harcamalarına neden olmaktadır.
Aileyi çökertme mücadelesi şeytani bir mücadeledir. Bir zamanlar bu iş büyük oranda sihir, falcılık vs. ile yapılırdı. Şimdi o bâtıl işlere ek olarak, sosyal medya aracılığıyla da ailelere zarar veriliyor olabilir. O zararları gidermek için hem anne ve babaların hem de ihlaslı arkadaşların birbirlerini takip etmeleri, kötülüğe meyil gördüklerinde hakkı ve sabrı tavsiyede bulunmaları gerekir. İnsanlar nasıl falcılık yapıyor diye kahve içmeyi, büyü yapıyor diye makas, ip, bıçak vs. kullanmayı bırakmıyorsak kötü amaçla kullananlar var diye dünyanın en kalabalık ülkesi Çin’i bile geçmiş, tabiri caizse bir “Facebook ülkesi”ni görmezden gelemeyiz.
3- Sosyal paylaşım siteleri sayesinde insanlar, sosyalleştiklerini düşünürken, aslında asosyalliğe doğru adım atıyorlar, farkında değiller. Gittikleri yerlerden, yanlarında bulunan kişilere, yedikleri yemeklerden, yaptıkları işlere kadar birçok şeyi insanlarla paylaşma içgüdüsüyle hareket etmeye başladılar. İstemsiz bir şekilde, güncelledikleri durumların ‘beğen’ilmesi arzusuyla yanıp tutuşuyorlar. Yapılan araştırmalar da gösteriyor ki sosyal paylaşım siteleri aslında insanların psikolojisini olumsuz yönde etkiliyor.
Beğenilmeyi herkes ister. Makul bir oranda da insanın kendisini beğenmesi gerekir. Yoksa ruhen çöker. Ancak bu başkalarını aşağılama, fikrini değil kendini sürekli ön plana çıkarmaya dönüşürse yanlış olur. Sosyal medya insanların zaaflarının farkına varıp onlara yardımcı olma imkânı da sağlar. Artık gençler, okulda öğretmenlerinin verdiği öğütten ziyade, sosyal medya üzerinden aldıkları değerlendirmeleri önemsemektedirler. Bu gerçeği görmezden gelip insanları hakikate, adalete vs. yönlendirmek artık neredeyse imkânsız hale gelmektedir. Günümüzde insanlar, doğrudan değil, sosyal medya aracılığıyla gönderilen mesajlara daha fazla değer veriyorlarsa bu değişim dikkate alınmalı ve “iyiliği-emir kötülüğü nehiy” çabaları yenilenmelidir. Dededen, babadan kalma usuller sırf eski olduklarından dolayı “takva”, sosyal medya ise modern olduğu için fücur (kötülük) olmaz. Müslümanlar, takva anlayışlarını da fücur anlayışlarını da güncellemelidirler. Takva, iyilik ve salih-i amel sosyal medyada insanları etkileyecek şekilde gündeme getirilmeli ve olumlu yönde davranış değişiklikleri teşvik edilmelidir.
4- İnsanlarla iletişimimiz sadece yazıdan ibaret olmaya başlıyor. Konuşma adına gösterdiğimiz çaba, devede kulak kalıyor. İnsanlarla yüz yüze konuşmaya hasret kalıyoruz. Ne zaman insanlarla karşı karşıya gelsek konuşamamaktan yakınıyoruz. Çünkü hayatımız sadece internetten, sosyal ağlardan ibaret hale geliyor. Önce hâl hatır faslıyla başlayıp ardından bir iki farklı konudan söz etsek de konular yine dönüp dolaşıp, aynı noktaya geliyor. Karşımızdakinin sosyal paylaşım sitelerindeki aktivitelerinden, gittiği yerlerden, yazdığı sözlerden, paylaştığı videolara kadar ne varsa onlar konuşuluyor. Bu da yetmezmiş gibi, sanal dedikodular da birbirini takip ediyor. Beğendiği, hoşlandığı kişiyi gösterip, yazdıklarından ve yaptıklarından açıyorlar sohbetleri. Kısaca sohbetler bozuluyor, muhabbetler koyulaşmak yerine, sıradanlaşıyor.
Sosyal medyanın insanların iletişimini azalttığı doğru değildir. Ancak iletişimin şeklinin değiştiği söylenebilir. Yazı da bir iletişim imkânıdır. Bizim için temel olan şey, ahireti kazanmaktır. Bunu temin yolunda iletişimi ister yazılı isterse sözlü sağlayalım fark etmez. Allahu Teâlâ müminleri birini diğerine tercih etmeye zorlamamıştır. Sosyal medyada faydalı şeyler paylaşıyor ve tanıdıklarımızı tanımadığımızı şerden alıkoymaya çalışıyorsak bu bir salih ameldir, asla “geyik muhabbeti” olarak görülmemelidir. İnsan yüz yüze konuşmayı tercih ettiğinde ve sosyal medyadan uzak durduğunda sırf bu tercihinden dolayı, “ihlaslı bir varlık” haline dönüşmez. Sosyal medya her şey değildir ama “yok hükmünde” görülecek kadar da basite alınmamalıdır. Sosyal medyada, İslam, adalet vs. konularında kurulan “sanal dostluklar” yüz yüze görüşmelere ve İslam’ın onay verdiği noktalarda birlikte hareket etmeye bir önsöz olarak görülmelidir.
5- Gençler arkadaş gruplarından ziyade “sanal grupları” tercih ediyorlar. İlişkiler sanal hale geliyor. Öğrenciler İslami çevrelerin programlarına pek az ilgi gösteriyorlar. Nesil bozuldu.
Bu durumun dezavantajları olabilir ancak mademki sosyal medya kullanımı çok yaygınlaştı, İslami çevreler tebliğ ve yeni nesle ulaşma yöntemlerini gözden geçirmelidirler. Artık klasik cemaat yapılanmalarının yanında “elektronik cemaatler”in inşası da gündeme alınmalı ve bu fikir geliştirilmelidir. Evde yapılan bir tefsir sohbetine dört-beş kişi zor geliyor ve katılanların bir kısmı da ayetler okunmaya başlar başlamaz esnemeye başlıyorlarsa buna karşılık; elektronik ortamda söylenenler yüzlerce hatta binlerce kişi tarafından okunuyor, değerlendiriliyor ve paylaşılıyorsa bu yeni durum dikkate alınmalıdır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki müminlerin, kendilerinin ve diğer insanların itikat ve amellerini ıslah etme sorumluluğu zamana, zemine ve vasıtaya göre değişiklik arz eder. İnsanların ilgilerini görmezden gelerek planlanan bir davet ve tebliğ çabası verimli olmaz. Mekke’de müşriklerin sözünün geçtiği bir ortamda kurulan panayırlardaki gayr-ı İslami unsurlara rağmen, o ortamda tebliğden ve mücadeleden vazgeçilmediyse, günümüzde sanal ortamdaki tebliğ ve mücadele de aynı kararlılıkla sürdürülmelidir.