BİNYAR, Bingöl
Sorular:
1- Kürt açılımı konusunun gündeme gelme yöntemini ve ardındaki saikleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
2- Konunun gündemleşmesinden bu yana yaşanan gelişmeleri ve konuya muhatap olan çevrelerin tutumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
3- Sürecin bundan sonraki gelişimine yönelik beklentileriniz nelerdir? Yapılması gerekenlere ilişkin ne öneriyorsunuz?
4- Genelde Türkiye’de ve hassaten de bölgede faaliyet yürüten İslami çevrelerin “Kürt açılımı” tartışmalarına yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konu çerçevesinde nasıl bir tutum takınılması gerektiğini ve nelere öncelik verilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?
1- Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın “İnsanlar ölmesin ve barış sağlansın, demokratik standartlar gelişsin.” beyanlarıyla başlatılan Kürt açılımı sonraki aşamada “demokratik açılım” adını aldı. Bu açıdan bakarsak hükümetin ülkede yaşanan sorunlara yönelik gayretli çabalarının olduğunu söylemek gerekir. Fakat konuya ilişkin kapsamlı bir yol haritasının olmadığı her halükarda görülmektedir.
Hükümetin bu açıdan sorunu gündeme getirirken ülkenin sorunlarını bütüncül bir bakış açısı ile demokratik açılım çerçevesinde ele alıp sorunlara yönelik getirtmek istediği çözüm önerilerini açıklamadan “Çözüm önerilerini birlikte oluşturalım!” söylemini de stratejik olarak doğru bulmaktayız. Fakat hükümetin tüm bunları yaparken muhalefet partilerinin ve özellikle CHP’nin onayı ve desteği olmadan netice alınamayacağı görüntüsü vermesini taktiksel bir hata olarak görüyoruz. Konu gündeme gelmeden önce sorunun geçmişten günümüze tarihi tüm arka planını masaya yatırmak ve bir yol haritası çizerek stratejik adımlar atmak gerekirdi.
Hükümetin tasarladığı ve kendince çözüm yöntemi olarak düşündüğü önerilerin gündeme gelmesinde ulusal ve uluslararası şartların birlikte oluşmaya başlamasının etkisinin olduğu söylenebilir. Somut olarak Kuzey Irak’taki gelişmeler; enerji nakil hatları ile ilgili yapılan sözleşmeler ve yapılması düşünülen projeler; çağın gereklerini, evrensel hukuk kaidelerini görmezden gelerek daha fazla toplumun yönetilemeyeceğinin görülmesi; hükümetin bireysel iradesi veya sistemin sahipleriyle de bu tıkanıklığın giderilmesi bu sorunun gündeme gelmesindeki saikleri oluşturmuş olabilir.
2- Konunun gündeme gelmesinden sonra hükümetin gayretli çalışmalarının yanında kapsamlı projesinin olmaması bugünkü çözüme yönelik umutsuzluğu artırmıştır. Hükümetin siyasi partilerden CHP ile görüşmeye yönelik çalışması çözümün CHP’siz olmayacağı intibaı doğurmuştur.
Yine koordinatör bakan olarak İçişleri Bakanı’nın seçilmesinden ziyade seçilecek kişinin Kürt ve Türk taraflarında sevilen ve saygı duyulan bir kişi olmasının stratejik olarak daha doğru bir değerlendirme olabileceğini söylemek gerek. AK Parti’nin Kürt sorunu bağlamında kendi içinde bir fikir birliği yoktur. Dışsal faktörler bu adımların atılmasını tetiklemiştir. Bu açıdan AK Parti’nin geçmişte inanç özgürlüğü çerçevesinde başörtü sorunu ve Şemdinli olayında sorunların çözümüne yönelik anayasa değişikliği gündeminde geri adım atması ve engeller karşısında B planının olmayışı, bu süreçte de yaşananlar karşısında geri adım atılabileceğinin söylenmesi samimiyet konusunda şüpheleri artırmaktadır.
Muhatap çevrelerden siyasi partileri değerlendirirsek MHP’nin dayandığı ve savunduğu değerler açısından kendisi ile çelişen bir tutum içerisine girmediği ve çözüme yönelik tezinin ancak şiddet ve yok etme mantığı olduğu bilinmektedir. CHP’nin ise 1990’lı yıllarda sorunun çözümüne yönelik programının olduğu bilinmesine rağmen şu anki tavrı klasik oligarşik ve statükocu zihniyetiyle süreci tıkamak için tüm fırsatları kullanma yönündedir. Sorunun çözümünün diğer adresi olan bölge partisi ve Kürtlerin temsiliyet hakkını kendinde gören DTP’nin sorunun çözümünde ve gelişen olaylarda gereken inisiyatifi alamadığı bir gerçektir. Fakat bu sorunun çözümünde DTP ve devamı parti olan BDP’nin kilit parti olduğu; bu partiyi ve kitlesini görmezden gelerek çözümün olmayacağının da bilinmesi gerekir.
3- Sürecin bundan sonraki döneminde ne olacağı bilinmemekle beraber çözümün, barışın ve huzurlu bir ortamın oluşacağına yönelik umudumuzu korumak istiyoruz. Hükümetin bu yönüyle artık somut adımlar atma dönemi gelmiştir. Hassasiyetler adıyla toplumun önüne engeller konulmak suretiyle süreç tıkatılmamalıdır. Önerilerimizi ise şöyle sıralayabiliriz:
-Öncelikle yapılması gereken psikolojik engellerin yıkılmasıdır. Bu engeller çıkarcı ve ranta dayalı politika yapan ve bölgedeki savaştan gelir elde edenlerin, “devletin bölüneceği, Türklük kavramı, üniter devlet yapısı” gibi kavramlarla zihinleri bulandırmaya çalışanların gerçek yüzlerinin ortaya çıkarılması, muhafazakâr ve kutsal devlet anlayışından insana hizmet eden devlet anlayışına geçilmesi gerekir.
-Bölgedeki çatışmaların durması gerekmektedir. Aksi takdirde çatışma ortamında somut önerilerin hayata geçirilmesi zordur. Çatışan taraflardan güvenlik güçlerinin operasyonları durdurması, PKK’nın ise sınır dışına çekilmesi gerekir.
-Kürtçe eğitim, köy ve ilçe adlarının geri verilmesi ve koruculuk sisteminin kaldırılması öncelikle yapılması gereken işlemlerdir.
-Bu adımların kalıcı olması için sivil ve tüm toplumu kucaklayan bir anayasa hazırlığı içine gidilmelidir. Anayasanın hazırlanması yöntemi iyi belirlenmeli, toplumun tüm kesimleri bu sözleşmede kendini bulmalı ve talepleri karşılayan, evrensel hukuk kaidelerine uygun özgürlükçü bir anayasa olmalı.
-Cezaevinde tutuklu bulunan insanlar ve dağdan dönenler için af hazırlığına gidilmelidir. Bunun zamanı iyi belirlenmelidir.
-Terörle Mücadele Kanunu değiştirilmelidir.
4- Türkiye’de yaşayan halkın ve dolayısı ile İslami çevrelerin sorunu Türk–İslam sentezi bağlamında değerlendirmeleri ve insanların bakışlarının da bu yanlış din algısı ile şekillenmesi; devlet denilen örgütlenme biçiminin dini değerlerle kutsanması; ümmetçilik kavramının günümüzde Kürt sorunu gündeme geldiğinde Türklük eksenli, kardeşlikten uzak bir devlet yapısının oluşmasında kullanılması vb. İslami çevrelerin soruna Kur’ani bakışını engelleyen faktörlerdir.
İslami çevrelerin birçoğu soruna halen net bakamadıkları gibi yeri geldiğinde statükocu ve milliyetçi olabilmektedirler. Batıdaki ve bölgemizdeki İslami camiaların aydınları, kanaat önderleri ve âlimleri diyalog ve ortak bir konsensüste bir araya gelerek sorunu değerlendirmeli, inisiyatif almalıdırlar. Periyodik olarak toplantılar, paneller ve konferanslarla İslami camiaya konuyla ilgili İslami bir duyarlılık kazandırmalılar. Sivil toplum örgütlerinin topluma yönelik faaliyet alanlarında Kürtçe çeviriler, okumalar, Kürtçe dergiler, Kürt dili kursları gibi çalışmaların da önemsenmesi gerekir.
Konuyu ele alış ve sorunun tespiti ile ilgili yaklaşımın ve çözümlerin ortaya konulmasının İslami sorumluluk ve şahitliğimizin gereği olduğunu unutmamalı, gündemi belirleyen aktör olmamız gerektiğinin idrakine varılmalıdır. Rabbimiz tüm emeklerimizi daim kılsın.