Mahsunuz
mahkumuz
kalbimizde hançer acısı
alnımızda gül
yine de gülüşümüz gümrah
sakalımızda bembeyaz bir seher
dağların dorukları ağarmış
düşman mevzilerine düşüyor çığlıklarım
savcı idam ferman eylemiş
ama silahını terketmemiş omuzlarım
Uhud yorgunuyum
son durağım sensin ey Nebi
budandıkça büyüyen bir ağaç gibi
kökü derinlerde
gömülmüş dallarına güneş
bindörtyüz yıllık acım hasretim
garip geldi garip gidiyor dinim
yetim sularda kayboldu suretim
Tecil edilmiş ölümlerden geliyorum
yarılmış kuşatmalardan
yarıda kalmış sevinçlerden
dağ dağ yankılanıyor
kefensiz kahramanlar
gözlerimde ilkbahar pusuda
namlular güneşe batsa da
Sakalımda bembeyaz bir seher
ufuk çizgisinde kalmış medine
uhud dağının gamzesinde
gerilmiş bir ok gibi
şafağı bekleyeceğim...