ABD ve işbirlikçilerinin 8 Aralık 1992'de açlık sorununu çözmek bahanesiyle başlattıkları Somali işgali geçtiğimiz ay içinde meydana gelen olaylarla yeni bir safhaya girdi. 3 Ekim 1993 günü Somalili direnişçi lider General Muhammed Farah Aidid'in üç üst düzey yardımcısını ele geçirmek amacıyla ABD birliklerince gerçekleştirilen operasyonda 17 ABD askeri öldü, 77'si yaralandı, birisi de direnişçilerce esir alındı. Son olaylarla birlikte BM'nin komutayı devraldığı Mayıs ayından bu yana ölen BM askeri sayısı yetmişi geçti. Bu kadar çok sayıda ABD askerinin bir anda Somalili direnişçiler tarafından öldürülmeleri Batı dünyasında şok etkisi yarattı ve "Umut Operasyonu" adı verilen işgal hareketi yeniden kökten tartışılmaya başlandı. İşin ilginç yanı BM ordusuna mensup Batılı olmayan birliklerin (Pakistan ve Nijerya) daha önce vermiş oldukları aynı ölçüdeki hatta daha büyük kayıplar veya kadın çocuk demeden yüzlerce Somalili'nin rastgele açılan ateşle katledilmeleri bu denli yoğun tartışmalara yol açmıştı. Demek ki Batılılar ve onların işbirlikçilerinin nezdinde bir olayın doğruluğu ancak Batılıların olaydan gördükleri zararla ölçülebiliyor.
Son olaylar dünyada ABD'nin yeni bir Vietnam batağına saplandığı, Lübnan'da yaşadıklarının bir benzerini yaşamak üzere olduğu ve Somali halkının ABD ve BM gücüne iyi bir ders verdiği şeklinde yorumlandı. ABD kamuoyuda benzer tepkiler göstererek birliklerin Somali'den derhal çekilmesi yönünde tavır aldı. Bu tepkilere paralel olarak ABD senatosu da 31 Mart'a kadar tüm ABD birliklerinin Somali'den çekilmesini öngören bir karar aldı. Ancak bu karar ABD'nin Somali işgalinin bittiği anlamına gelmiyor. Bilakis Clinton yönetimi "Somali'den ancak 'onurlu' bir biçimde çekilebiliriz" diyerek en modern silahlarla donatılmış beş bin kişilik bir takviye gücünü Mogadişu'ya gönderdi. Yeni birliğin görevi alınan askeri yenilgileri unutturarak, ki bu küçük kazanımlar sağlamak için daha önce yaptıkları gibi kadın çocuk ayırt etmeden yüzlerce Somalili'yi katledecekleri anlamına geliyor, onurlu(!) bir şekilde çekilmeyi sağlamaktır. Bu beş bin kişilik gücün BM komutanlığından bağımsız hareket edeceğinin açıklanması ABD'nin çıkarlarını ve imajını korumak için kendi koyduğu kuralları bile tanımadığını ve uluslararası hukukun çıkar söz konusu olduğunda nasıl göz ardı edilebildiğini açıkça ortaya koyuyor.
Öte yandan BM Genel Sekreteri Butros Gali can düşmanı bellediği General Aidid'in mutlaka yakalanıp yargılanması ve Somali direnişinin kırılması gerektiğini söylüyor. Kendisini dünyanın jandarması, huzur ve barışın güvencesi olarak gören Gali dünya istikrarını var olma savaşı veren halkları emperyalistlere ve canilere ezdirerek sağlamayı düşünüyor olmalı. Aksi halde bu barış havarisi (!) Bosna'da ikiyüzelli bin müslümanı öldüren, ellibeş bin kadına tecavüz eden ve yüzbinlerce Bosnalı'yı göçe zorlayan Sırplar'a arka çıkarak müslümanların kendilerine savunacak silahlan elde etmelerini engellemezdi. Gali herhalde zulme direnen olmazsa huzur kendiliğinden sağlanır diye düşünüyor. Ancak Somali halkı bu emperyalist bekçinin oyununu bozup gerçek yüzünü tüm dünyaya tanıttı. Gali Ocak ayında olduğu gibi Ekim'de de Mogadişu'da halkın düzenlediği ve sık sık "Defol Katil", "Kahrolsun BM Harekatı", "Kahrolsun Gali" sloganlarının atıldığı büyük protesto gösterileriyle karşılaştı ve başkente giremedi.
Son olaylar Türkiye'de de dünyada olduğu gibi hareketin amacından saptığı şeklinde yorumlandı. Ancak olay ısrarla ABD ile Aidid arasında şahsi bir hesaplaşma gibi yansıtılarak operasyona aktif bir biçimde destek veren, hatta işgalci BM ordusuna komutan atayan TC yönetiminin sorumluluğu gözardı edilmeye çalışıldı. İlginç bir nokta da son olaylardan sonra Somali'ye asker göndermenin hata olduğunu kabul eder görünen TC yönetiminin başının ABD'ye yaptığı gezi sırasında, kendi genelkurmayının görüşünün aksine gerektiğinde daha fazla asker gönderilebileceğini açıklaması ülkeyi yöneten işbirlikçilerin iplerinin kimin elinde olduğunun açık bir deliliydi.
BM ordusuna birlik vermiş olan Batılı ülkelerin hemen hemen tamamı çok kısa bir süre içinde birliklerini Somali'den çekeceklerini açıkladılar. Efendilerinin rızasını kazanmak için her şeyi yapmaya hazır olan işbirlikçi yöneticiler ise Batılıların tehlikeli görüp terk ettikleri yerleri kendilerinin doldurabileceğini açıkladılar. Öyle ya bir Amerikalı askerin ölmesinden ziyade bir Pakistanlı'nın ölmesi evladır. Somali halkı için ezen, sömüren ve işkence yapanların kimlikleri çok önemli değil, sonuçta hepsi aynı emperyalist çıkarlara hizmet ediyor. Ve Somali halkı karşısındaki ister Amerikalı, ister Alman, isterse Türk olsun emperyalist işgalcilere karşı direnişini sonuna kadar devam ettirecektir.