Şirk/küfür güçleri madde planındaki her türlü imkânı elinde tutuyor. Bu imkânlarla ellerinden geldiği kadar fıtrata uygun olan her şeyi ifsad etmeye gayret gösteriyorlar. Ölümden sonra hiçbir mükâfatları olmamasına rağmen canla başla adeta büyük ödülü kapmak için canhıraş bir gayret gösteriyorlar.
Rahman'ın yarattığı safiyeti bozma eğilimi ilk kuşaktan bugüne kadar var ama bugünkü kadar asla sistematik olmadı. Son birkaç yüzyılda her geçen gün ifsadın elemanları çeşitlendi, imkân ve insanlara ulaşım gücü arttı.
Ahlak, yaratılışa istinad eden bir kelime. Yaratımın özünü, sahibini ve niyetini bünyesinde barındıran bir kavram. Ahlakın arındırılması ya da dejenere olması doğrudan yaratıma, onu benimsemeye ya da reddetmeye dönük bir tavır olarak algılanmalıdır.
Ahlakın bozulmasının kaçınılmaz sonuçları mutlaka olacaktı ve her türlü ifsadın mayasını teşkil edecekti.
İnsanlar şeytani dürtüleriyle baş başa kaldıkça ahlakın bozulma süreci hızlanmaktadır. Vahyin sağaltıcı mesajından uzaklaşan her birey, her toplum mutlak surette şeytani dürtülerin, eğilimlerin yönlendirmesi içinde bulacaktır kendini. Şeytan yaratılış serüveninde muhalif varlıktır. Süreci benimsememesi nedeniyle Rahman'ın katından kovulur. İşte o ilk kovulma/ dışlanma ânı ahlakî olanla mücadelenin de başlangıç noktası olmuştur.
Ahlakın, o saf özün vahiylerle peyderpey berkitilmesinden sonra bahsettiğimiz şeytani dürtülerin sistemli, somut saldırıları oldukça mühim mesafeler kat etti ve bu kazanımlarını artırarak sürdürüyor.
Doğrunun eğri ile çarpıtılması birçok usulle yapılıyor. İnsanlar şeytani dürtü ve yönlendirmelerin farklı şekillerine bilerek ya da bilmeyerek muhatap oluyorlar. Tağuti otoritelerin baskı ve yıldırma politikaları yozlaşmayı, bozulmayı hedeflerken bireysel savrulma ve ciddiyetsizlikler de aynı oranda ifsadı yaygınlaştırıyor.
Allah'ın dini önünde birtakım tuzaklar kuran tağuti güçler hiçbir imkânı ziyan etmeden fıtrat diniyle mücadele ediyorlar. Önceleri belki bunu daha kaba usullerle yapıyorlardı ama şimdi modern dönemlerin araçlarından ziyadesiyle yararlanmaktılar.
Ahlak en trajik biçimde günümüzde çok masum bir kavram eliyle bozuluyor, yok ediliyor. O kavram, o araç eğitimdir. Her zaman ve mekânda lüzumiyetini koruyacak v« sahiplenilecek bir kavramın ifsadın yaygınlaştırılmasında bir malzeme olması hakikaten büyük bir trajedidir. Binaenaleyh masumiyetin yırtılarak gerçeğin gün yüzüne çıkarılması gerekmektedir.
Vahyin insanlara bir kurtuluş çağrısı olarak getirdiği bütün değerler, onu reddeden egemen güçler tarafından sistemli bir eğitim süreciyle yine insanlardan uzak tutulmaya çalışılıyor. Allah'ın yarattıklarına bir merhamet eseri olarak ilettiği kurtuluş çağrısı yerine şeytani düşünceler her türlü imkân seferber edilmek suretiyle insanlara dayatılıyor.
Modern eğitim bu noktada vahyin karşısına alternatif değerlerle çıkmakta, böyle bir iddia ile insanların yönelişlerine mazhar olmak istemektedir. Elbette fıtratın ayak diremesi neticesinde bu gönüllülük her zaman mümkün olamamaktadır. Bu gibi durumlarda başka mekanizmalar devreye sokulmakta, fiili durumlar oluşturularak fıtrat dininin safiyeti bozulmaktadır.
Ahlak günümüz eğitim sistemlerinden uzaklaştırılmıştır. Artık o, insanlar ve kurumlar için bir değer olarak görülmemekte bilakis kendi mevcut varlıkları için bir tehdit olarak algılanmaktadır. Kendini vahye istinad eden küçük topluluklar dışında bu fiili duruma mukavemet edecek bir zihinsel dirilik ve gönüllülüğün yokluğunda serbest bir şekilde at koşturabilmektedir.
Eğitimin ana alanından uzaklaştırılan, vahyin çerçevelediği ahlakın yerine seküler mahiyette bir etik alan kurgulanmıştır ama bu kurgu asla insanların gönüllerinde bir karşılık bulamamıştır. Belki görüntüyü kurtarmak bakımından bir karşılık bulduğu izlenimi veriliyor olabilir ancak hakiki manada kişileri mutlu edecek bir karşılığın üretilebildiğini hiçbir aklı başında insan kabul edemez.
Yaratılıştaki öze inat eden, ısrarla ayak direyen bu eğilim her ne hikmetse istediği karşılığı topluluklardan bulamamış olsa da bir şekilde iktidarını muhkemleştirmiş, küresel boyutlara varan fiili ve düşünsel mevzileri ele geçirmiştir. Ahlakın yerel ve küresel direniş adacıklarını ikna/eğitim ya da kuşatmalarla aşmaya çalışmaktan asla geri durmamıştır.
Eğitimin yaptığı ifsad çok yönlü sebepler neticesinde ağır ve onarılması güç bir özellik arz etmektedir. Küçük yaşlardan başlayan süreçler eğitimle biçimlendirilmektedir. Zamana yayılan ve her yaş dönemini sosyal ve kültürel ilgilerin yanında inanç boşluğuna da meydan vermemeye çalışılarak zihin ve gönüller kuşatılıp teslim alınmaktadır.
Dünyanın hemen her tarafında vahyin çağrısına cevap veren duruşlardan vebadan kaçar gibi kaçınılması insanlık adına ne büyük bir talihsizliktir! Hakikate ayak diremekteki kesintisiz tavır bütün kuşakların altını oymaktan başka bir anlama gelmiyor. Materyalist yaklaşımların yumuşak geçişlisinden katı uygulamalısına kadar her türlü varyantı modern eğitim anlayışlarının temel felsefesidir. Rabbinden kopmayan insanların kapitalizmin çarkına dişli olması mümkün değildir. Binaenaleyh evvel emirde yapılması gereken budur. Yaratılışta Rabbiyle sözleşen özü insana yabancılaştırılırsa bahsettiğimiz yaşam tarzı ancak o zaman mümkün olacaktır.
İnsanlığın yaşadığı en büyük bozgun budur. Sıradan bir savruluş, kopuş değil de sistemli bir şekilde yıllara yayılacak bir biçimde vahiyle, fıtratla mücadele eden bir süreç ifsadın üreticisidir ve mutlaka açığa çıkarılmalıdır.
Yaşadığımız ülkede bunun örneklerini herhangi bir özel gayret göstermeden farklı çeşitleriyle görmek sıradan bir hadise haline gelmiştir. Yaratılışın, hayatın anlamını kavrayamamış kuşakların yaşadığı dram insanlığımız adına utanç vericidir. Kendi çocuklarının huzurunu, iki dünya saadetini engelleyen, problemli yığınlar üretmeye ısrarla devam eden tercihler ifsadın baş müsebbipleridir ve kendileriyle muhakkak hesaplaşılmalıdır.
Ahlaki çürüme, anlam boşluğunun zorunlu uzantısı olarak hayatın bütün alanlarını kuşatacaktır. Hayatı vahiyle anlamlandıramayan zihin ve gönüllerin ticari, siyasi, toplumsal bütün alanlarda ifsada teslim olması kaçınılmazdır. Ahlaki duruş sahibi olduğu vehmedilen topluluk ya da çevreler de gerek modern anlayışlara mukavemet edebilecek donanıma sahip olamadıkları için bireysel yaşantılarında, gerek fiili dayatmaların dejenarasyonu sonucu kamu alanlarında sonuna kadar ahlaksızlığın, ifsadın birçok şekliyle hemhal olmaktan imtina etmemektedirler. Dolayısıyla sundukları sadece bir imajdır, gerçek bir temelden mahrumdur.
Anlam yoksunluğu sosyal hayatı bütün unsurlarıyla etkiliyor. İnsanı Allah'tan bağımsızlaştırmaya yeltenen eğitim süreçlerine paralel olarak sanatsal alanlar da ifsadın her türlüsünü bütün boyutlarıyla yaşıyor. Müzikte ve görsel sanatlarda en basit insani değerler bile hayvani seviyenin de altına düşme süreciyle beraber tükenmiş durumdadır. İnsanoğlunun bu alçalışı fevkalâde üzüntü vericidir. Vahyin elinden tutmadığı insanın sonu elbette mutlak hüsran olacaktır.
Ahlak çağrılarının irtica yaygara ve çığlıklarıyla bastırılmaya çalışıldığı bir vasatta Kur'an'ın ışığını daha bir gayretle karanlığın önlerini göremez hale getirdiği insanlara ulaştırmalıyız. İfsadın sistematik gücünü fark etmeli ve dağınık çabaların nihai manada sadra şifa olamayacağı gerçeğini görüp programlı bir yürüyüş içinde olmalıyız.