Türkiye'de, sistemin dayatmaları sonucu müslümanlara yönelik baskılar her geçen gün daha da artmaktadır. Sistemin İslami uyanışı engellemek, İslami kimliği çözmek için çeşitli yollara başvurduğuna tanık olunmaktadır. İmam Hatiplerin orta kısmını kapatmayı gerçekleştiren sistem, İslam'a olan nefretini şimdi de başörtülü öğrencilerin üniversitelere girişini engellemeye çalışarak göstermektedir.
1997-98 öğretim yılı açılırken İstanbul Üniversitesi'nin roteryen rektörü Berkarda, yasalar gereğince başörtülü öğrencilerin eğitim hakkını yasaklayacağını keyfi bir biçimde kamuoyuna ilan etmesiyle, bu zulüm ilk olarak İstanbul Üniversitesi'nde kendini hissettirdi.
MGK kararları ve MGK Genel Sekreterliği'nin 163. maddeyi bile arattıracak olan yeni yasa tasarısıyla gündeme gelen kısıtlama ve baskılar, adeta işgal kuvvetlerinin mantığıyla paralelleşmektedir. Yeni yasa tasarısında başörtülü olarak cadde ve sokaklarda gezinilmesi bile yasaklanmak istenmektedir. Sütçü İmamların başörtüsünü ve namuslarını korumak için Fransızlara karşı direnişlerini gerektiren koşullar yeniden palazlandırılmak isteniyor, işgal kuvvetlerinin mantığı ile aynı fikir örgüsüne sahip olan bu kararlar, temelde müslüman halkı korkutmayı, sindirmeyi, inançlarını yaşayamaz hale getirmeyi hedeflemektedir. Son MGK'nın 163'ü hortlatmayı amaçlayan kanun tasarısıyla da hedeflenen, halkı büyük baskı ve yasakları gösterip daha küçük kısıtlamalara tepkisiz olarak razı edebilmektir "Sokağa çıkmaya da izin vermeyebiliriz, en iyisi siz başörtüsüz resim verip okullara girmeyi kabul edin" anlamına gelecek sözde uzlaştırma ve sindirme çabasıyla, müslümanlar üzerinde tahakküm kurulmaya çalışılmaktadır. Elde edecekleri en küçük tavizin arkası gelecek, daha sonra sınavlara ve üniversite içine başörtüsüyle girişler engellenmeye çalışılacaktır.
Aslında üniversite kayıtlarında ve kayıt yenilemelerinde başörtülü resim kabul etmeyen sistem, İslami kimliği her alanda engellemek istemektedir. Zaten bugüne kadar rejim, yaygınlaşan İslami canlılığı bastırmaya, ezmeye çalışarak bu niyetini ortaya da koymuştur. Sistemin bugün üniversite kayıtlarında, yarın nüfus idaresinde veya evlenme kayıtlarında başörtüsüz fotoğraf kabul ettirebildiğinde de bununla yetinmeyeceği ve yeni tavizler isteyeceği açıktır. Başörtülü fotoğraf kabul etmemek, tedrici olarak İslami kimliği okullardan, resmi dairelerden sonra da sokaklardan uzaklaştırmanın bir başlangıcıdır. İlk planda fakültelere girişlerde ve kayıtlarda kimlik tespiti için yapılan işlemler, gelecekte başörtüsü yasağının nerelere kadar uzanacağının pek de meçhul olmadığını göstermekledir.
Üniversiteyi yeni kazanan öğrencilerin kayıtlarında başlayan bu sorun, sadece İstanbul Üniversitesi'nde gündeme gelmedi. İstanbul Üniversitesi yönetiminin sergilediği tavır gittikçe diğer üniversiteleri de kapsayacak şekilde yaygınlaştırılmaktadır. Üniversite kayıtlarında yaşanan ilk yasak, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde denenmiş oldu. Büyük zorluklar çekerek Anadolu'nun çeşitli illerinden İ.Ü Edebiyat Fakültesi'ne kayıt yaptırmaya gelen başörtülü öğrencilerin başörtülü fotoğrafları kabul edilmedi ve kayıtları yapılmamak istendi. Kazanılan eğitim hakkı, İslami kimliğe tahammülsüzlüğün sonucu olarak başörtülü olunması suçmuş gibi fakülte yönetimince gaspedilmek istendi. Belli tarihler arasında yapılması gereken kayıtlarda müslüman kız öğrenciler, fotoğraflarının kabul edilmemesi sonucu mağdur duruma düşürüldüler. Edebiyat Fakültesi'nde ilk iki gün kayıtlarda örtülü resim kabul edilirken üçüncü gün başlayan yasak İslami hassasiyete sahip insanların da tepkilerine sebep oldu. Fakülte önünde gösterilen direniş sonucu bu engel aşıldı. Başörtüsü yasağı için dayatılmak istenen genelgenin ne olduğu sorulduğunda fakülte yöneliminden herhangi bir cevap gelmedi. Anlaşılıyordu ki, İstanbul Üniversitesi'ndeki başörtüsü yasağı roteryen Rektör'ün keyfi dayatmasıyla yürürlüğe konulmak isteniyordu.
Aynı problem bu sefer İstanbul Üniversitesi'nin diğer fakültelerinde ora sınıfların kayıt tekrarlarında ve yüksek lisans öğrencilerinin kayıtlarında yeniden gündeme geldi. Olayların basına yansımasını istemeyen fakülte yönelimleri, aksi taktirde yaptırım uygulayacaklarını söyleyerek müslüman öğrencileri iyice sindirme niyetinde olduklarını ortaya koydular. Kayıt büroları önünde başörtülü fotoğrafları nedeniyle kayıtları yapılmayan öğrencilerin hakları avukatları aracılığıyla hukuki yoldan aranmaya ve tepki verilmeye başlandıkça fakülte yönetimleri yeni taktikler geliştirmeye başladılar. Mağdur Öğrencilere foto montaj yaptırmalarını ya da önden sadece yüzü görülen fotoğraflar çevirebileceklerini söyleyerek meseleyi önemsizleştirmeye sadece küçük bir evrak problemiymiş gibi göstermeye çalıştılar.
Bazı öğrenciler İslami kimlikleriyle üniversitelerde varolabilmenin mücadelesini verirken, bazı garip davranışlarla da karşılaştılar. Kimi hoca efendilerin fetvalarına dayanarak, İslami kimliği sahiplenmekten kaçınan ve onurlu direnişe katılmayanlar, kendilerinden isteneni hiç itiraz etmeden hemen kabul etmekte ve üniversiteye yeni gelen ve mevcut ortamı tanımayan müslüman öğrencileri de peruklarıyla birlikte bayan fotoğrafçılara sürükleyerek ilginç bir tavır sergilemektedirler.
Başörtüsü müslüman kadının kimliğidir. Müslüman kadın toplumda tanınması ve incitilmemesi için Rabbimizin emriyle başını örter. Öğrenci kimliğinde veya pasosunda bulunan resimde onun doğal halini gösterecektir. Başörtülü kızlar değişik bir nedenle başörtülü bir resim kullanmasından başka bir şeye zorlamak büyük bir zulümdür, inancından dolayı başını örten bir müslümanın, örtüsüz resim vererek, egemenlerin isteklerini yerine getirmesi, İslami kimliği kabul etmeyen, hatta İslami kimliğe tahammül bile edemeyenlere karşı onursuzca teslim olması anlamına gelecektir.
Sekiz yıllık kesintisiz zorunlu temel eğitim tartışması ile düzenin halka rağmen, dayatmacı, zorba tavrının en yeni versiyonuydu. Toplum tepkisizleştirilmeye, sindirilmeye çalışılmıştı. Fakat müslüman kamuoyu tepkisini çeşitli protestolarıyla cami meydanlarında, sokaklarda, caddelerde ve akşamları araba konvoyları ile göstererek ve egemenlerin dayatmalarına rağmen, kendisine biçilen rolleri kabul etmedi.
Müslümanların inançlarına ve değerlerine karşı saldırının bir diğer boyutu olarak açığa çıkan başörtüsü problemi, daha büyük bir öneme sahiptir. Başörtüsü hedef seçilerek yapılan saldırılar, bir bez parçasını reddetmek için değildir. Bu saldırılar sistematik olarak İslami değerlere yapılan zulmün bir parçasıdır. Sorunun özü siyasidir. Müslümanlar da soruna siyasi bir zeminden bakmak zorundadırlar. Düzenin İslam'la, İslami gelişim ile savaş mantığı, çeşitli alanlarda artarak kesintisiz olarak sürerken, bize dayatılan uygulamalara gücümüz yettiğince karşı çıkmak ve onurlu bir tepki göstermek zorundayız. İslami anlayışımız bunu gerektirmektedir. Bu dünyadaki direnişimize karşılık bekleyeceğimiz sonuç egemenlerin teklif edeceklerinden daha hayırlıdır.
Gerçekleştirilmeye çalışılan uygulamalar inanç ve düşünce özgürlüğüne, eğitim özgürlüğüne vurulan darbelerdir, insanların iradesi yok sayılarak halka rağmen ve müslümanların inançlarına aykırı olarak yapılan uygulamalar, baskılar sürmektedir. Bu baskılar hukuki baskılar değildir. Belli siyasi amaçları gerçekleştirmek için zulme dönüşerek müslümanları ezmeye, yok etmeye çalışan siyasi baskılardır. Bu baskıların arkasında sistemin faşist karakteri yatmaktadır Bu baskılar sürdükçe, müslümanların direnişi de sürecektir. Başörtüsü zulmü, sadece bu zulme uğrayanların sorunu değildir. İslami kimliğe vurulan bir darbedir. Bu zulme bütün müslümanlar hep birlikte karşı koyarak, direnmelidirler.