Bir misyon/dava iddiasıyla ortaya çıkmak, hayatın amacına ilişkin bir misyon edinmek ulvi bir duygudur. Çünkü misyon iddiası insanlık için sorumluluk taşımak anlamına gelir. Daha güzel bir yaşam için sorumluluk üstlenmeyi ifade eder...
Bütün misyonların temelinde 'insanlığa' ve 'yaşama' yönelik 'iyi' amaçlar vardır. Doğayı ve çevreyi amaç edinen hareketlerin temelinde de insanlık için daha güzel bir dünya, daha sağlıklı bir yaşam biçimi amaçlanmaktadır. Pozitivist düşünce yöntemi ve değer yargıları ile misyon oluşturanların da hedefleri arasında daha güzel ve daha müreffeh bir yaşam arzusu yatmaktadır. Kainatı yaratan Yüce Yaratıcıdan ilhamla geliştirilen misyonların temel amacı da; insanlık için 'adil', 'iyi' ve "insanın özgür iradesine yönelik engelleri ortadan kaldıran" bir dünya oluşturmayı hedeflemektedir. Aklın hikmetini ortaya çıkarmaya çalışan filozof ve düşünürlerin misyonu da; insan zihninde, yaratıcının bahşettiği 'kavramsal düşünme yeteneğini' ve 'hikmeti' ortaya çıkarmaktır. Rabb'in vahyine mazhar olan elçilerin misyonu da insanın aklını ve duygularını ahlakla terbiye etmekti. Zihin ve duygu dünyasını terbiye etmenin yollarını göstermekti.
'İnsan' ve 'Yaşam', 'Akıl ve Ahlak'.
Her misyon 'değerleriyle' ayrılır bir diğerinden. Her misyon, insan ve yaşamı amaçlayabilir. Ama her misyonun 'değer yargılan', 'yaşam ahlakı', 'eylem ahlakı' aynı değildir.
Değerler; misyon sahibinin yaşam biçimidir. İnsanın yaratıcısıyla ilişki biçimidir. Yaratılışa ve Yaratana yaklaşım tarzıdır. Değerler kendisiyle ve yaratılanlarla diyalog kurma ahlakıdır. Misyon bir boyutuyla soyuttur. Ama değerler gerçekliktir, çehredir, hayat bulan boyutudur misyonun.
Dini misyonun temeli 'ahlak'tır. Yanlış karşısında sukut etmemek ahlakın bir ilkesiyse, adil olmak da ahlakın bir başka temel ilkesidir. Bu nedenle yüce Resul; 'Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.' demiştir. Ahlaki değerler dini/vahyi misyonun tabiatı, karakteri olduğu gibi, vahye dayalı misyon/dava, ahlaki değerlerin yaşanmışlığı oranında anlamını bulur; değer kazanır. Vahye dayalı misyon ahlaki oluşu oranında yüce ve ulvidir. İman ahlakla ayakta kalır ve devam eder.
Ahlaki değerler misyonun yaşam biçimidir. Bir dava yaşanılan ahlaki değerleri oranında nitelik kazanır. Bir misyon insanlığa/insanlara kazandırdığı ahlaki yaşam biçimiyle ulvidir, yücedir... Misyon, yaşam değerleriyle vardır.
Bir diğer önemli husus; kişiyi misyonu uğruna eyleme sevk eden, duygu dünyasıdır. Kişiyi bir misyona sadakatle bağlayan da, kişiyi misyon uğruna eyleme sevk eden de duygusal olgulardır. Öfke ve merhamet, sevgi ve kin, hem misyonun meşruiyetini hem eylemin karakterini hem de amacın niteliğini belirler, etkiler, etkilemektedir... Öfke ve merhamet duyguları misyonların niteliğini belirlediği gibi, misyon sahiplerinin karakterini, davranış değerlerini ve eylemlerinin meşruiyet mantığını da etkiler, etkilemektedir...
'Merhamet' duygusu sevgiyle beslenir, saygıyla ayakta durur. Merhamet duygusu, sahiplenme dürtüsü, ahlaki değerlerle kendisini ifade eder. Adaletle hükmeder merhamet duygusu, ölçüyle tartar, ölçüye bağlı kalır...
Bir de öfke duygusuyla beslenen, kin ve intikamla ruh bulan misyonlar vardır. Bu öfke, bazen ezilmişlikten, yalnız bırakılmışlıktan kaynaklanır. Bazen de kıskançlıktan, şövenist tutkulardan yahut da iktidar olma, sahip olma hırsından kaynaklanır. Kendisini kutsal görme, yüce görme utkusuyla beslenir... Hakları gasp edilen, küçümsenen, değer verilmeyen, zulme uğrayan, yalnızlığa İtilen insanların geliştirdikleri dava mücadelesi öfkeyle beslenir. Kin ve intikamla vücut bulur. Meşruiyetine, konumuyla destek verir. Yada konumundan destekle meşruiyet kazanır.
Merhamet duygusuyla beslenen misyonlarda aklı selim (sağ duyu) ve ölçü vardır. Eylemlerine ve davranışlarına ahlaki değerler hakimdir. 'İyi' olanı önceleyen bir 'düşünce yöntemi' vardır zihinsel süreçlerde...
Haksızlığa ve zulme uğrama konumunda bulunan insanların oluşturduğu misyonlarda ise genellikle öfkeyle beslenen bir 'düşünme biçimi' hakimdir. Böylesi ortamlarda bireyler, intikam alma tutkusuyla büyür, intikamla hayat bulurlar.
Duygusal olgular, algısal fenomenleri de etkiler. Zaten insanoğlu daha çok duygularıyla yaşayan ve duygularıyla düşünen bir varlıktır. Bu nedenle kişiyi bir eyleme, bir misyona/davaya yönelten içsel olgular çok önemlidir. Eğer bu içsel olgular anlaşılmazsa davranışların nedeni de anlaşılmaz. Öfkenin kazandırdığı ruh haliyle tepki vermek ile merhamet duygusuyla olayları incelemek ve olaylar hakkında fikir geliştirmek çok farklıdır. Farklı duygularla beslenen iki farklı insan, aynı anda gördükleri bir olayı ve(ya) bir yazı metnini, bir resmi çok farklı ve zıt yönlerde algılayabilir, yorumlayabilirler...
Öfke arttıkça sükunet bozulur. Sükunet bozulunca da akıl zayıflar, zihin ışıkları sönüklesin Zihin aydınlığını kaybedince, ölçüden, adaletten ve ahlaki kriterlerden sapma kolaylaşır. Hem de farkına varılmadan... Öfkenin kazandırdığı 'düşünce biçimi', kendine özgü mazeretler bulur. Konumundan kaynaklanan meşruiyetler geliştirir...
Dini misyonun temeli merhamet ve ahlaktır. Ahlaki kriterlerin amacı da olumsuz duyguları (öfke, kıskançlık, tekebbür...v.s.) terbiye etmektir.
'Bir topluma olan kininiz (öfkeniz) sizi adaletsizliğe sevk etmesin' düsturu dini misyonun temel ahlaki kriterlerinden biridir.
Nasıl ki tahrik mazereti zinayı meşru kılamayacaksa, aynı şekilde mazlumluktan kaynaklanan öfke de, ahlaki değerlerden ve ölçüden taviz vermeyi meşru kılmaz. Tıpkı bir başkasının işlemiş olduğu suçun, mağdura suç işlemeyi meşru kılamayacağı gibi...
Eğer Ariel Şaron'a olan öfke, kişiyi Şaron'laştıracaksa, o vakit kötülüğe öfke duymanın, uğruna bedel ödenen iyilik değerlerinin ne anlamı kalır..
Kişi ne kadar ulvi ve haklı bir davaya inandığını iddia etse de, öfkesine sebebiyet veren mazlumluk konumunun mazeretleri ne kadar çok olsa da, kişi en içten samimi duygularıyla misyonuna/davasına bağlılık iddiasını taşısa da; ahlaki değerlerinden, adalet ölçüsünden yoksun bir eylem meşru olamaz. Ahlaki olmayan eylemlerle ulvi davalar kazanılmaz.
Bir eylem öfkeyle besleniyor ve intikam hırsıyla yapılıyorsa ahlaki değerlerden ve adaletten yoksun kalır. Çünkü öfkeyle ahlak, intikamla adalet bir arada barınamaz.
Eğer bir eylem adil değilse kişiyi zalimleştirir, mazlum olsa bile... Mağduriyeti öfke ve intikam duygusuyla telafi etmeye çalışmak, kişiyi ahlaktan ve ölçüden uzaklaştırır. Ve bazen de mazlumu zalim, zalimi de mağdur konumuna düşürür...