"Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve sizi çirkin şeyler yapmaya sevkeder.."(Bakara, 2/268)
Kara günler yaşıyoruz. Ülkede yaşamayı çekilmez kılan şartlar şimdi işçiyi, memuru, esnafı ve tüm halkı sarmalayan bir yakıcılığa ulaştı. İşten atılanlar, ekmek kapısında siftah yapamayanlar, çekleri senetleri dönenler, döviz borçlusu olanlar ve iş bulamayanlar aynı yakıcı alevin kuşatması altındalar. Kapımızın önündeki simitçi de artık eskisi gibi simit satamadığını belirtiyor. Taksici arkadaşlarımız müşteri olmadığından, esnaf ise kirasını ödeyemediğinden bahsediyor. Eczacı arkadaşların halkın ilaç alacak parası olmadığı için işlerinin yan yarıya hatta daha da aşağılara düştüğünü belirtmeleri ülkede yaşanan insanlık dramını çok iyi resmediyor. "Halk ekmek büfeleri" önündeki kuyruklar daha çok uzuyor. İş arayanlar, işten atılanlar, iflas edenler, borç üstüne borçla yaşayanlar, burslarını maaşlarını alamayanlar... Velhasıl tüm ülke bir cinnet koğuşuna dönüşmek üzere. Her yerde fakirleşme, her yerde iş ve aş sorunu, her yerde haksızlık, her yerde adaletsizlik hali insanları gittikçe bir alev topuna dönüştürüyor. "Fakirlik neredeyse küfür olacaktı" mealindeki hadis, yukarıdaki ayeti ne kadar da veciz bir şekilde açıklıyor. Ekonomik kriz bütün yakıcılığı ile insanları alevli bir ateşin içine sürüklüyor.
Ancak insanlar kendilerini mi yakacaklar yoksa şeytanlarını mı? Buna hala karar verebilmiş değiller. Oysa şeytanın tuzağına karşı savaşmak gerekli. Şeytanın gösterdiği yanlış adreslere değil, yakıcı ateşi körükleyen asıl şeytan üslerine yönelmek ve şeytani düzenin asıl efendilerini ifşa etmek gerekli. İnsanları küresellik yerellik ikilemi içinde aldatan egemenlerin her iki halde de aydınlanma ateşinden beslenen modern bir Zerdüştlüğün arkasına gizlendikleri gösterilmeli. Şeytan taşlayan yüzbinlerce hacının bu savlarının sanal olmadığını sergilemeleri gerekli. Filistin'de şehid edilen kardeşimizin faili ile ülke insanının cebindeki paranın %40'ını bir gecede tokatlayan hırsızın aynı şeytana kulluk ettiği, Büyük Şeytan'ın bir slogan olmadığı artık anlaşılmalı.
11. yayım yılına girdiğimiz bu sayımızda dergimizin ilk sayfalarında, ülkemizde yaşanan ekonomik krizle ilgili yazılara yer verdik. Gündem yazımız, A. Ertürk'ün, B. Akar'ın yazıları ve Hak-İş Başkanı S. Uslu ile yaptığımız röportaj ve özellikle de konuyla ilgili Sağlık-İş Başkanı M. Başoğlu'nun basın açıklaması yaşanan süreci aydınlatan vurgular taşıyor. Ancak yaşanan sorun karşısında "projeniz ne?" diye soran projeci arkadaşları yine hayal kırıklığına uğratacağımız için üzgünüz. Ama bu üzüntünün daha uzun yıllar süreceği de bir gerçek. Üzüntülerimizi hafifletmenin tek yolu, gerçek üzüntülerimizi oluşturan sistem içi kimlik edinimlerinden, sistem içi kliklerin taraftarı olmaktan arınmak ve şeytani düzenlerin tümüne karşı tevhid ve adalet mücadelesinin istikametinde kendimizi yeniden üretebilmektir.
Halkı kuşatan zulmün, haksızlığın, hukuksuzluğun, ekonomik krizin ateşini Nevruz ateşiyle söndürebilmek için meydanlara dökülen Kürt kökenli İnşalarımızın infiallerindeki haklılığı; ama şeytanın dostu olan ateşle bu kadar yakınlık kurmanın da farklı bir aldanış olduğunu işleyen A. Gözcü'nün yazısı Kürt sorunuyla ilgili ibret alınacak boyutlara parmak basıyor. Bir ibret tablosu da Bosna'dan. IGMG adına insani yardım amacıyla Bosna'ya sık sık gidip gelen M. Doğan'ın gezi notları, "ümmetin yetimleri" deyiminin bir başka halkasını gözler önüne seriyor.
Kur'an çalışmaları arasında yer alan H. Polat'ın yazısı, Kur'an çevirilerinin Avrupa kıtasındaki macerasını merak edenler için özet ve sistematik bilgiler ihtiva ediyor.
Bu sayımızda da inceleme yazılarımız devam ediyor. H. Türkmen'in "İslamcılık" tartışmaları kapsamında "yerlilik" durağından yapılan eleştirileri değerlendirdiği yazısını, A. Değirmenci'nin A. Maalouf'un "Ölümcül Kimlikler" isimli denemesiyle ilgili çalışması, K. Mendi'nin geçen sayımızda başladığı "Osmanlı Gayri Müslimlerinin Romanı" başlıklı incelemesi takip ediyor. Dergimizde yer alan diğer önemli yazılarla birlikte mizampaj işlerini tamamlayıp matbaa aşamasına geldiğimizde, Türkiye gündemini kuşatan ekonomik krizin yakıcılığı ile bir kez daha karşılaştık. Çünkü kağıt gibi dövize bağlı işlemlerimizin reel anlamda %80 zamlandığı gerçeği ile yüzleştik.
Abonelerimizden ekonomik yükümüzü hafifletebilmeleri için imkanları yetiyor ise bir an önce aboneliklerini yenilemelerini, diğer okuyucularımızın da yeni aboneler bulmalarını bekliyoruz. Bu arada 26 Mart günü DGM'de görülen dergimizle ilgili davanın Haziran ayına ertelendiğini bildirelim.
Çalışma bizden, başarı Allah'tandır.