Gelincik ağızların karanfil saydamlığı vardı üstümüzde
Hep besmele çekip inadına tevekkül eden çocuk
Kaynıyor şimdi fokurdayan dünyanın yitik avuçlarında
Bitmez sanıp acılardan sıyrıldığım alnıma kara çalınan
Mendili düşüyor terini sildiğim dünyanın
Ezber bozulmuyor yine yeniden önce çocuklar ölüme
Ki onlar ki saklambacın ardına gizlenen insanlığın utancı
Derim geriliyor her bakışımda gözüme batıyor insansız
Kızım soruyor anne dünyada insan olmasaydı ne olurdu?
Huzur olurdu diyemedim sorunun derinliğinde kayboldum
Kaybolduk bilmediğimiz naraları attığımız o içten iki bakışa
Esrik yaralara savurduk çileli bakışları anaların
Bilemedik bildiğimizi sandık bu kalu beladan kalma yemini
Ve bir bela ki üstümüzde unuttuk unuttuk yeminleri, hakemleri
Mutlak bilmek gerekirdi yükün omzundan kesilen yerini
Mutlak sevmek gerekirdi kesilen yerini ve karanfili
Ben dualı anaların ilmine inanırım, dualı ağızların saydamlığına
Ve ben çocukların bakışlarına inanırım gözyaşlarının gerçek olduğuna
Ve ben inanmam artık sabırdan sonra gelen bu konuşan bakışlara
Ve ben inanmam artık siz bayım sizin attığınız bu imansız çığlığa
“Çünkü iniltimiz ekmekten önce geliyor” diyor Tevrat
Kulakları sağır eden bu rüzgâr esir ediyor ruhumuzu
Oysa biz biliyoruz kötünün zafer çığlığının kısa
Ama korkusunun uzun olduğunu biz biliyoruz!
Ve aslında hiçbir haltı bilmediğimizi yaşlandıkça öğreniyoruz.
İşte o vakit ne gam ne keder kalıyor, gülüp geçiyoruz
Çocuğumuzun dert sandığı küçük yaraları
Eğilip öpüyoruz geçmediğine inana inana
Ta ki gözlerimizdeki mezarlıklar çiçek açana
O güzel iki yanak öpülene kadar