Michel Warschawski, gazeteci ve yazardır. Aynı zamanda İsrail'de, Alternative İnformation Center (AIC)'ın kurucusudur.
Savaş karşıtı hareketin son uluslar arası konferansında bir sonraki toplantının Beyrut'ta yapılması kararlaştırılmıştı. Hiçbir İsrailli aktivistin bu konferans için Beyrut'ta bulunamayacağı aşikar olmasına rağmen ben bu kararı yürekten destekliyorum. Savaş karşıtı hareketin, Irak'ta ve Filistin'de halen sürmekte olan savaşların da ortaya koyduğu gibi emperyalist saldırının öncelikli hedefi olan Arap dünyası ile derin bir irtibatını yansıtan bu karar gerçekten de hayati önem arzetmekteydi.
Hem İsrail, hem de Suriye-Lübnan yasaları "Alternatif Bilgi Merkezi'ndeki (Alternatif Information Center)" İsrailli meslektaşlarımın Beyrut konferansına katılmalarını imkansızlaştırır. Buna rağmen net bir ayrıma varmak gereklidir. Vatandaşlarının Arap ülkelerine seyahat etmelerini yasaklayan İsrail kanunu, eylemciler arasında herhangi bir işbirliğini önlemeye yönelik kasıtlı bir politikaya dayanırken, Arapların İsraillilere ilişkin kararları, İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesine karşı olan meşru kaygıdan kaynaklanmakta. Daha net bir ifadeyle, hedefi normalleşmek (örneğin, barış ve sükunetin yanlış bir izlenim meydana getirmesi) değil de bölgemizdeki işgallere, sömürgeci Siyonizm'e ve emperyalist savaşa karşı mücadelemizi koordine etmek olan bir çeşit işbirliğidir.
Bu makalede, savaş karşıtı hareket ve Filistin meselesinin merkeziliğinin yanı sıra bu küresel savaşı da vurgulamak istiyorum. Neden Filistin sivil ve siyasi toplumda milyonlarca eylemcinin gözünde bu kadar önemli. Neden neo-liberalizme ve savaşa karşı her gösteride Filistin bayrakları Irak veyahut da başka bir ülkeninkinden daha çok göz önünde? Bu, İsrail işgalinin en barbar ve ölümcül olduğundan mıdır? Hayır, ne yazık ki, Rusya ordusunun hakiki bir soykırım gerçekleştirdiği Çeçenistan'daki gibi daha kötü durumlar da mevcuttur.
Bu, Filistin ulusal hareketinin bütün dünya insanları için bir ilham kaynağı olduğundan mıdır? Hayır, Filistin hareketinden daha etkili ve zafere daha yakın olan ulusal özgürlük hareketleri mevcut. Bazı İsrail yanlıları, İsrail-Filistin çatışmasının merkezi konumunun savaş ve emperyalizm karşıtı hareketin anti-Semitist içeriğinin bir teyidi olduğunu iddia edeceklerdir. Avrupa, Afrika, ABD ve Asya'daki hareketlerimizin anti Semitizm de dahil olmak üzere her türden ırkçılık karşıtı mücadelelerde nasıl öncü olduklarını bildiğimden bu aşağılayıcı suçlamayı onaylayamam.
İzlenimlerime göre Filistin sorununun merkeziliğini gezegenimizdeki bir başka anlaşmazlıktan ziyade, Bush yönetimi ve müttefiklerince başlatılan küresel savaşın korkunç sonuçlarına dikkat çekmesi gerçeği açıklar.
Esasında, Filistin sorunu bu savaşın bir laboratuarıydı. Bütün yollar, iddialar fikirler, bütün imge ve yöntemler bir başka yerde uygulanmadan önce Filistin'de denendi. Irak'taki kontrol noktalarına baktığımızda onların Filistin'deki kontrol noktalarının karbon kopyaları olduğuna dikkat çekmek zorundayız. Irak hapishanelerindeki işkencenin korkunç karakterine baktığımızda bunların çoğu eski İsrail metotlarıdır.
Bush'un yeni stratejisinin temeli, İsrail'in son 10 yıllık politikasının can damarıydı. Ve yine 2000'den beri İsrail Filistin halkına karşı caydırıcı, küresel ve sürekli bir savaş yürütmekte.
Bu size hiçbir şey hatırlatmıyor mu? Bazıları Bush ve Şaron stratejileri arasındaki benzerliği İsrail çıkarlarına hizmet eden politikalar yürütmeye yönlendiren Amerikan başkanları ardındaki "Yahudi Komplosu" ile açıklamaya çalışıyor. Ancak, son 15 yıldan uzun bir süredir bir grup Amerikalı, İsrailli, Avrupalı siyasetçiler, uzmanlar, emekli memurlar ve iş adamlarının; Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra yeni bir Dünya izlenimi ve yeni bir küresel strateji oluşturduğuna ilişkin daha basit bir açıklama vardır. Onlardan bazılarının İsrail Likut partisiyle ilişkileri vardı. Onlar, Yeni Muhafazakarlar olarak da bilinirler ve çeşitli araştırma merkezlerinde ve düşünce kuruluşlarında "İslam tehdidi" "medeniyetlerin çatışması" ve "küresel caydırıcı savaş" kavramlarını geliştirdiler.
Onların temel varsayımları, artık geçerli olmayan Faşizm zaferinden sonra ortaya çıkan küresel siyasi düzlem, yeni tehdidin artık Komünizm olmadığı, İslam terörizminin "tarihin sonu" olduğu ve Amerika'nın dünyayı bu tehlikeye karşı korumak zorunda olduğu, İsrail'in yeni dünya savaşının merkezi olduğu ve Amerikan tekyanlılığının Amerikan çokyanlılığının yerine geçmesi gerektiğidir. İsrailli yeni muhafazakarlar, Washington'da güçlenmeden beş yıl önce 1996'da Netanyahu ve onun çetesiyle güçlendiler; işte bu yüzden Amerika yönetiminin İsrail metotlarını kopyaladığı kanısı yaygın destekçi buluyor. Bir ölçeğe kadar, Filistinlilere karşı İsrail politikası küresel bir boyutta, yeni muhafazakarlar için bir çeşit yerel laboratuardır. Bu strateji yerel işbirlikçiler vasıtasıyla Amerika ve müttefiklerinin üstünlüğünü empoze eden ve böylelikle küresel bir ırk ayrımcılığı meydana getiren dünyanın yeniden sömürgeleştirilmesine dayanır.
Bu plan sınırsız bir güce karşı mücadele etmelerine rağmen halkın olağanüstü kararlılık gösterdiği Filistin'de boşa çıkartıldı, aynen bugünlerde Irak'ta olduğu gibi. Yapılmak istenen şey tektaraflı bir strateji ile caydırıcı savaş kavramını kullanarak küresel hakimiyet programına direnebilecek güçleri tasfiye etmekti.
21. yüzyılın başında artık bölgesel çatışmalar kalmamıştır; daha ziyade artık Amerikan emperyalizmi ve müttefikleri ile küresel kapitalizm ve sömürgeci hakimiyetine direnen yeryüzü halkları arasında devam eden savaşın bölgesel uzantıları söz konusudur.
Filistin meselesinin merkeziliğinin ikinci nedeni de bu küresel, sürekli ve caydırıcı savaşın yaşandığı cephenin İsrail'in ırkçı ayrım duvarını inşa ettiği sınıra tekabül etmesidir. Duvarın doğusunda, Kalkilya ve Tulkarim'de, "haydut devletler"in oluşturduğu şeytan ekseni başlar. Duvarın doğusundan, Kfar Saba ve Zur Yigal bölgelerinden itibaren ise Bush Medeniyeti başlar. İsrail barbarlarla savaşan medeniyet cephesinin; Filistin ise Mc Donald, Microsoft, Mitsubishi ve Lagardere'nin temsil ettiği medeniyete karşı savaşan dünyanın kalabalık kitlelerinin önünde yer tutmaktadır.
Duvar, sadece İsrailliler ve Filistinliler arasındaki bir ırkçı ayrım duvarı değildir, bu dünyayı iki küresel güç olarak ayıran evrensel bir ayrım duvarıdır da. Emperyalist devletler içinde bile savaş karşıtı ve küresel adalet yanlısı geniş çapta bir harekatın varlığı, dünyaya yeni bir medeniyetler çatışması getirmeye çalışan ayrımcılık stratejisine karşı büyük bir kazanımdır. Bu durum, İsrail içinde de geçerlidir. Sayısal boyutu küçük olmakla birlikte, gündelik eylemlerde Filistin halkına karşı sürekli, caydırıcı ve sömürgeci savaş politikasının izlenmesine karşı etkili bir karşı koyuşu simgeleyen bir hareketin varlığı söz konusudur.
Biz, işgale ve sömürgeciliğe karşı oldukça, işgal ordularına hizmet etmeyi reddeden askerler ve Yahudiler ve Araplar arasında adalet ve uyum için uğraş veren kitleler var olduğu sürece bölge insanının karşılaşacağı bir felaketten kurtulma şansı artacaktır.
Çeviren: Fatih Cantemir