Yasaklar, gözaltılar, yolsuzluk ve soygun haberleriyle kuşatıldığımız bir ay daha geçirdik. Yine boş umutlar, emeksiz kurtuluş hülyaları ile oylananlarımız oldu. Kendi ayakları üzerinde duramayanlar yine sisteme eklemlenen yeni oluşum arayışlarını sürdürdüler. Cumhurbaşkanının YÖK Başkanı'na muhalefetini tüm YÖK sistemine hatta malum sürece muhalefetmiş gibi algılayan kimi safdiller; son atamalarla yeni bir hayal kırıklığına uğramaktan kendilerine alamadılar.
Sürecin hız kesmeden aynen devam ettiğinin göstergeleri sadece son YÖK atamalarından ibaret kalmadı. Sürecin ayrılmaz parçası haline dönüşen yıldırma operasyonları devam etti. Burhan Kavuncu'nun gözaltına alınması da bu bağlamda değerlendirilmelidir. Cahili bir kimlikten ayrışıp tevhidi mücadele saflarını seçtiğinden bu yana bu kardeşimiz, seçtiği kimlik ve taşıdığı bilinç ve duyarlılık nedeniyle sürekli sistemi rahatsız etti; bu nedenle de sık sık takibata uğradı, tehdit edildi, gözaltına alındı ve mahkûmiyetlere çarptırıldı. Duruşu ve taşıdığı söylem itibariyle terkettiği kimliğinin çelişkilerini yaşamakta olan geniş bir kesim üzerinde uyarıcı etkisi hep oldu. Bu nedenle gerek sistem gerekse resmi ideolojinin sivil taşeronları tarafından hep sakıncalı kategorisinde hedef gösterildi. Ve son olarak Çeçenistan işgali dolayısıyla Rus Konsolosluğuna yapıldığı iddia edilen bir eyleme katılan kişileri tanıdığı gerekçesi ile yine gözaltına alındı ve altı gün terörle mücadele ekipleri tarafından diğer kişilerle birlikte sorgulandı. Taşeronluk görevini üstlenen kartel medyası hemen fırsatı ganimet bilip onu büyük bir operasyon senaryosunun temel aktörü yapmaya çalıştı. Ama komplo tutmadı ve dergimiz matbaaya verilirken Kavuncu arkadaşımız DGM savcılığı tarafından serbest bırakıldı. Kendisine geçmiş olsun diyoruz.
Geçen sayımızda Ercümend Öztürk'ün kaçırılma olayına değinmiş ve bu konu hakkında tavır gösterilmesi önemine değinmiştik. Bu konuda sorumlu davranan basın yayın kuruluşları ve yazarlarla birlikte MAZLUMDER'in çabaları önem arz etmektedir. MAZLUMDER ayrıca, 11 Ocak tarihinde konuyla ilgili teferruatlı bir basın açıklaması yaptı. Dernek genel başkanı Yılmaz Ensaroğlu, açık bir faili meçhul cinayet girişimi ile karşı karşıya olunduğunu belirttiği açıklamasında, konuyla ilgili resmi beyanlar açısından çelişki, hak ve hukuk ihlali ifade eden çeşitli tespitler üzerinde durduktan sonra, resmi mercilerin mutlaka cevaplaması gereken önemli sorular ortaya koydu. Ensaroğlu konuyla ilgili açıklamasında şu vurguyu yaptı: "Bu dehşet verici tablo karşısında Cumhurbaşkanı ve Başbakan başta olmak üzere, Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı ve İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı, Türkiye'nin bir ilkel kabile yönetimi altında olmadığını ve bir hukuk devletine sahip olduğunu kanıtlamak zorundadırlar. Aksi halde insanları keyfi bir biçimde kaçıran, gözaltına alan ve aldıklarını gizleyen insanlar, toplumun can güvenliğini korumakla görevli olmalarına karşın, her birimizin can güvenliğinin önünde en büyük ve en tehlikeli tehdidi oluşturacaklardır."
Dergimiz, yıl dönümü vesilesiyle 28 Şubat askeri müdahalesini değerlendiren yazıyla başlıyor, "28 Şubat Sivil Savunma Günü" başlıklı yazıyla bitiyor. Yukarıdan beri aktarılan tablo, bu konunun bütün boyutlarıyla tartışılıp değerlendirilmesinin önemini ortaya koymakta.
Son günlerde İslami olana saldırma ve modernleşme uğraşı içinde çokça gündeme getirilen ve pek de sağlıklı cevaplar üretilemeyen konulardan birisi de "Kadın Sorunu". Bu konuya katkı sağlayacağını düşündüğümüz ve önemli vurgular içeren yazıları "Kadın Konusunu Tartışma Sorumluluğu" başlığı altında bir araya getirdik.
Dergimiz matbaaya verilirken YÖK dayatmalarına en son maruz kalan MÜ İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin, idarenin bölme ve aldatma taktiklerine karşı çıkarak bütünleme sınavlarını da boykot ettiklerini öğrendik. Başörtüsü sorununun bayanların değil, tüm müslümanların sorunu ve de sorumluluğu olduğunu ifade eden bu güzel tavırlarından dolayı ilahiyat fakültesi öğrencilerini tebrik ediyoruz. Aynı şekilde zorbalık ve kişiliksizleştirmeye karşı çıkarak görevlerinden istifa yürekliliğini gösteren ve bu tavırlarıyla Rezzak olanın sadece Allah olduğunu bir kez daha hatırlatan İlahiyat Fakültesinin öğretim üyelerini de kutluyoruz. Rabbimizden bu tür salih adımları üniversite ve toplumun üzerindeki ölü toprağından silkinmesi noktasında hayırlara vesile kılması dileğiyle okuyucularımıza selamlarımızı sunuyoruz.