Gerçek olan her şeyi yitirmeye başladığımızdan beri dört yanımızı sahtelikler kuşatmaya başladı. Sahte yüzler takınmaya başladık, sahte gülücükler attık birbirimize. Sözümüz sahte, adımız sahte oldu, kendimiz bile tanıyamaz olduk kendimizi.
Yaşadığımız çağın insanları olarak pek de talihli olduğumuz söylenemez. Acılar, günübirlik oyunlar ve içten dıştan kuşatılmışlık hali bizleri her gün biraz daha yalnızlığa iter oldu. Gelişen teknoloji, dijital aldatmacalar, kafaları egemenliği altına almış televizyonlar ve her şeyin ortasında, nerde durduğunu bile tam olarak bilemeyen insanlar olarak şaşkın şaşkın bir vadide ne yapacağına kestiremeyen gariplerden olduk.
İçimizde devinip duran bu tedirgin hali silip atmak için sahte sevinçler icat ettik kendimize. Yalandan sevindik, seviniyormuş gibi yaptık, mutlu olup olmadığımızı bile anlamadan yeni avutmalar aradık.
Toplum olarak kitlesel sevinçler bulmak için olmadık yollara başvurduk. Bir maç, bir yarışma, anlamsız bir rekor ya da Yaratıcının bir işareti olan gök olaylarını kendimiz için bir eğlence aracı haline getirmede gecikmedik.
Bilmem kaçıncı ligdeki il takımının bir üst lige çıkmasını cebi boş, yüreği dolu (!) yığınlar, sabahlara kadar kendi çaplarında eğlenerek kutladılar. Borçlar, çocukların ihtiyaçları, kapıya dayanan alacaklılar, bu yaşanan sahte sevinçle bir nebze de olsa unutulmaya çalışıldı.
Kimliğinde Müslüman yazan bir genç kızın dünya güzeli olmasına, giydiği kıyafete, temsil ettiği amacın ne olduğuna bakmadan ve sıkılmadan hem de devletin en üst kademelerinin sahiplenmesi ile halk olarak kabul edip sevinme talihsizliğiyle baş başa kalanlar, acaba yüzlerindeki ve içlerindeki sahte sevinci fark edebilmişler midir?
Şair Baudelaire bir şiirinde içindeki sahteliği sevdiğine de itiraf eder: "sevdiğim, seni sevdiğimi söylüyorum ya/içimde çağlayanlar gibi/bir yanardağ patlar gibi/kapatıyorum ya gözlerimi senin yanında/sevdiğimden deyip/sahteydi sevgim/affet beni/ben hep kendimi sevdim/seni sevdikçe kendimi sevdim." Şairin sevgisi sahte olsa da sözleri doğru ve içtendir. Önemli olan bunu anlamak ve geç de olsa bunu itiraf edebilmektir.
Hayatta o kadar çok şeyi bilmeden ve yanlış yapıyoruz ki gerçeğini anlamadan ve öğrenmeden bir aldatılmışlık içinde yaşayıp gidiyoruz. Utanılmayacak şeylerden sıkılan insanlara bakıyoruz ki yüz kızartıcı bir şekilde meydanda dolanmayı çok makul karşılayacak kadar yüzsüz olabiliyorlar. Sahtelik içimize, dışımıza ve dört bir yanımıza egemen olmaya başlayınca; sahtesini gerçeğinden, yapay olanı doğal olandan ayıramaz olduk. Bir sis perdesi kapladı her yanımızı.
Dost seçmede, birilerine güvenmede artık eskisi kadar pervasız davranamaz olduk. Önce içimizde başlayan bu yangın gün geldi ve her yanımızı kuşatmaya başladı. Kimseye güvenemez olduk. Söylenen her sözün altında bir hile, her iltifatın altında sahtelik aramaya başladık. Kuşkularımız arttıkça yalnızlığımız da arttı. Günübirlik dostlar edindik, sırlarımızı paylaşmak için uzak yollara düştük.
Artık dağlara döndük yüzümüzü. Şehrin sahteliklerinden sıkılmaya başlayınca yalnızlık denen kutsala sığındık. Dağ, bayır, ova, dere demeden yürüdük. Neren geldiği belli olmayan bir ezgi kulağımıza değene dek yürüdük yorulmadan. Gittiğimiz yerlerde baktık ki dağ gerçek, gök gerçek, sessiz sessiz akan dereler gerçek. Gerçek sevinçlere bu ıssızlıkta ulaşmanın kırıklığıyla uyandık sabahlara. Kuş sesleri yoldaşımız, uğuldayan rüzgâr habercimiz oldu. İşte dedik, her şey gerçek; "Mutlu musun kalbim?"
İnsanlar arasında mutlu olmayı, birbirimize geçek yüzümüzle bakmayı unuttuğumuzdan beri bir tedirginliktir aldı başını gidiyor. Bu yüzden her gün biraz daha yalnız, bu yüzden her gün biraz daha rol yapıyoruz birbirimize. Sevinç naraları atmasak da sevinen insanlar arasında ne olduğunu bile anlamadan bir tufana kaptırdık kendimizi. Kalabalıklara karıştıkça nasıl bir yanılgının içine düştüğümüzü bile bile aktık meydanlara. "kahrolsunlar, yaşasınlar" arasında kurtardık kendimizi. Başımızı koyduğumuzda yastığımıza, başlayan büyük uğultuyu susturamadık bir türlü.
Önce kendimize itiraf ederek sahtelikleri, dönmeliyiz yüzümüzü gerçek olana. Sahte sevinçler; geçicidir, aldatıcıdır, kuşatıcıdır. Aldanmadan büyüyüp duran kalabalıklara, dönebiliyorsak yüzümü hakikate; asıl o zaman sevinçler kuşatmalı içimizi.