Bir kere şunu baştan söylemeliyiz: Türkiye’de eğitim Kemalist değerler çerçevesinde halka dayatıldığından bütün dersler Milli Güvenlik Dersiyle aynı ruhu taşımaktadır.
Liselerde okutulan “Demokrasi ve İnsan Hakları” diye bir ders var. Bu dersin liselerde okutulması trajikomik bir durumdur. Olmayan şeylerin varmış gibi gösterilmesi bir illüzyon sanatı olarak kabul edilen bir şeydir ya tam da bu dersin okutulmasını ifade ediyor.
Türkiye’de okullar insan haklarının sonuna kadar ihlal edildiği yerlerdir. Bizim çocukluğumuz mutlak itaat ve dayatmanın, askerleştirmenin baskısı altında geçti. İşin kötüsü o yıllarda veliler de faşizan usullere eğilimliydi: “Eti senin, kemiği benim!” mantığı geleneksel dinî eğitimden tevarüs eden bir anlayış olarak modern laik eğitimin okullarına uzanmıştı. Kapkara önlüklerle törenlerde “arı bile soksa kıpırdamamak” üzere kurulmuş robotlardık. Gerçi bu sadece törenlerle ilgili bir durum değildi. Her ânımız törensel bir hâldi işte, zapturapt altına alınmış ve iradeleri yok edilmiş kölelerdik.
Bizim zamanımızdan bugüne şekilsel bazı değişiklikler oldu ama kölelik ve köleleştirmeci eğitim anlayışı değişmedi. Çocukların kara önlükleri gitti, hatta önümüzdeki yıl formalar da ortadan kalkacak ama zihinleri daha sofistike bir şekilde köleleştirildi. İşin dramatik olanı da şudur ki “Demokrasi ve İnsan Hakları” gibi dersler aracılığıyla öğrenciler birtakım haklara sahip olduklarını düşünecek kadar köleliklerinin farkına varamıyorlar. Kendilerine yüklenenleri sorgulayacak, hayatın anlamına ilişkin sarsıcı yönelişlere girecek özgüvenden çoktan uzaklaştırılmışlar.
“Demokrasi ve İnsan Hakları” dersini okuyan bir öğrenci kıyafetinden dinine, her bir davranışından düşüncesine kadar bir egemen güç tarafından biçimlendirildiğini fark edemiyorsa her şey o noktada bitmiş demektir. Ali Şeriati’nin dördüncü zindanını burada açık bir şekilde görebiliriz.
“Bütün eğitim sistemi milli güvenlik konseptine uygundur.” demiştik. Bütün bir tarih müfredatını ele alın: Baştan aşağı şoven bir ruhla karşılaşırsınız. Mağlubiyetlerin yaşandığı birçok savaş insanlığın en büyük zaferleri gibi sunulur. Okul koridorları baştan aşağı topla, tüfekle, kanla boyanmıştır. Koridorlardan geçerken duvardaki büyük tabloda yer alan topun her an size doğru ateşleneceğinden korkarsınız! Kan gölleri içinde yüzerek derse gidiyor gibisinizdir! Milli Güvenlik Dersine ne hacet! Her yer zaten o ruhun yansıtıcısıdır!
Bir bütün olarak militarist anlayışla kurgulanan eğitim kurumlarında başkomutanlığa meraklı o kadar insan bulabilirsiniz ki siz de şaşarsınız! “Burası ne büyük bir kışla imiş!” der hayret edersiniz. Üzüntü verici olan da birçok öğretmen ya da idarecinin egemenlere hoş görünmek için bu tabloyu içselleştirmesi hatta muhafazakâr birçok insanın kraldan çok kralcılık yapacak kadar aşırı militarist üsluplar benimsemesidir.
Cumhuriyetin kurulduğu dönemin bütün dünyadaki faşist karakteri bugün Türkiye’de hâlâ devam etmektedir. Kutsalları hayattan kovan modernistlerin kendi kutsallarını halka nasıl dayattıklarının çarpıcı bir örneği olarak Türkiye geç kalmış bir özgürlük çırpınışı içindedir. Güvercin tedirginliklerinin elbette bizim adımıza da birçok nedeni var. Ama tarihsel açmazlarımızın en büyüğü olarak devlete yüklenilen kutsi anlam ve itaat kültürü peşimizi bırakmıyor, insanların özgürleşmesine izin vermiyor. Bir sahte kutsalı yıkmaya çalıştığınızda bir başkası karşınıza dikiliveriyor.
Faşizan politikalar Din Dersinde, Edebiyat Dersinde, Hayat Bilgisi Dersinde bazen okuma parçası olarak, bazen konu olarak karşımıza dikiliveriyor. İnkılâp Tarihi Dersi zaten baştan aşağı Milli Güvenlik ruhuyla oluşturulmuş, Tarih dersleri evlere şenlik… Bir bütün halinde sivil öğretmenlerin okuttuğu ama çoğu zaman Milli Güvenlik Dersinden daha fazla adaletin karşısında, ırkçılığın, faşizmin, militarizmin yanında sonuçlar üreten yapı ve müfredatlarıyla bütün diğer dersler de bu çerçevede değerlendirilmelidir.
Öğretmenlerin önemli bir kısmı için öğrenciler çocuktur ve çocuğa birtakım davranışlar kazandırılmalı, bazı şeyler öğretilmelidir. Aynısı halk-devlet ilişkisi için de geçerlidir. Çocuklar yaramazlık yapınca nasıl kulakları çekilerek, çöp toplattırılarak, disiplin kurullarına gönderilerek cezalandırılıyorlarsa halk da darbelerle, muhtıralarla cezalandırılır. Biz onlar kabul etmese de artık büyüdük ve bu saçma sapan evrenlerinde yaşamak istemiyoruz. Onların emir komuta zincirlerinin edilgen bir parçası olmak istemiyoruz. Sözde sivil okullarında komutanlık yapan sivil ya da asker başkomutanlarının karşısında hizaya girmekten bıktık. Muhafazakâr anlayışların kralcılıklarından da midemiz bulanıyor doğrusu!
Sistematik bir karşı çıkış için geç kalınmış bir alan olarak sendika imkânının özellikle eğitim meselesinde daha aktif bir şekilde değerlendirilmesi gerekiyor. Sistemin sınavlar, dersaneler ve gelecek korkusu üzerinden kapitalist; anlam dünyası üzerinden ideolojik kuşatmasıyla yaşayan kuşaklar için bu kaçınılmaz bir sorumluluktur. Dernekler, sendikalar, vakıflar ya da diğer mümkün inisiyatiflerle güçlü kampanyalar oluşturulmalıdır. Milli Güvenlik konseptinin ders ya da perspektif olarak eğitim hayatının dışına atılması için her türlü çaba gösterilmelidir. Kesintisiz eğitime, zorunlu eğitime karşı çıkmak zorundayız. Bunlarla ilgili esaslı faaliyetler yürütmeliyiz. Çocuklarımızı geç kaldı diye çöp toplattırarak cezalandıranlara, onlara hakaret edip dayak atanlara, İslami kimliklerini yasaklayanlara karşı hukuki bütün süreçleri zorlamalıyız. Sivil eylemliliklerimizi birebir kurumları somutlaştırarak gerçekleştirmeliyiz.
Öğretmen ve öğrencileri fişlemişler... İnsan gülmeden edemiyor bu zavallılık karşısında. Koskoca (!) rütbeliler küçük memur ve öğrencilere karşı ajanlık yaparken suçüstü yakalanmışlar. Yabancılık ve düşmanlıklarını alenen yapıyorlar, sivil hayata girmede normal bir insan gibi davranamıyorlar, kendi kendilerini yalnızlaştırıyorlar, kendileri dışındaki herkesi şüpheli belliyorlar. Hayatın dışına doğru koşmaya devam ediyorlar. O zaman onların çabalarına destek vermeli: Hayatımızın dışına çıkmalarına yardımcı olmalı. Zulüm ve yalanlarıyla, hakaret ve baskılarıyla, fişlerini de ellerine vererek aydınlık dünyamızdan bütün zalimleri uzaklaştırmalı.
Milli Güvenlik konseptinin dersleri ve hayatı saran boyutuna karşı böyle temelden çabalar sergilenmedikçe Hükümetin gündemine böyle bir şeyin gelmesi, İslami çevrelerin “kutsal vatan-şehitlik-itaat” bağlamlarındaki anlayışlarının değişmesi de mümkün olmayacaktır.