Propaganda ve Amerikan İmajı

Güney Uzun

ABD emperyalizmi yeryüzünü kana ve gözyaşına boğarken en fazla demokrasi ve özgürlük kavramlarını kullanıyor. Kullanıldıkları zaman diliminde "en iyi müttefik ve dost" olan yönetimler kara listeye alınınca halklarının özgürlükleri önünde birer engel şeklinde lanse ediliyor. Latin Amerika'dan Ortadoğu'ya kukla rejimlerin asıl sahipleri ellerinde kuklaların kendilerini eğlendirmediklerini düşünerek iplerini dar ağaçlarına asıyorlar.

Emperyalist, davranış şekli aslında Batılı insanın Doğu halklarına ve insanına üstten bakışını da ele veriyor. Birilerinin üzerlerine bombalar yağdırarak onlara özgürlük getirdiklerini söyleyenler neo-con oldukları kadar neo-sömürgecidirler. Doyumsuz kapitalist iştahları ve dünyevi arzuları önünde hiçbir engel tanımayan atalarının gidip yerleştiği ABD, İspanya'nın, İngiltere'nin, Hollanda'nın yıllar önce Asya ve Afrikalı halkları sömürmek için düşündüğü "medeniyet yoksunu insanları medenileştirme" taktiğinin günümüz versiyonlarını kullanmakta. Eski sömürgecilerin günümüzdeki temsilcileri işgal ve sömürülerine kılıf uydurmak konusunda modern dünyanın imkanlarını kullanmayı ihmal etmiyorlar. Aslında bilimsel gelişmelerin çoğunun arkasında askeri ihtiyaçlar ve silah sanayi dolayısı ile savaş ve işgal düşüncesi bulunmakta. Bu yüzden emperyalizm modern dünyanın teknolojisini ve bilimini kullandığını söylemek yerine tersi bir düşünme ile modern toplumlar savaş teknolojisinin sivil versiyonlarını kullanıyor demek daha doğru olmakta.

Amerika'yı Sevmek Mümkün mü?

Ne acıklıdır ki eski sömürgeci kıta bile ABD'nin demokrasi ve özgürlük demogojisine inanmıyor ve karşı çıkıyor. Avrupa temasları sırasında "diğer ülkelere demokrasinin yayılması" için destek isteyen Bush meslektaşlarına pek inandırıcı gelmedi.1 Afganistan ve Irak saldırılarının sorumlusu, Guantanamo ve Ebu Garip işkencehanelerinin kurucusu Bush'un imajını düzeltmeye eşi Laura Bush'un Belçika'da bir televizyon kanalına verdiği "Kocam tehlikeli adam değildir, iyi bir insandır." gibi demeçleri de yetmedi.2 Her şeyin sanal ve imaj olduğu Amerikan rüyasında başkanların eşlerinin, çocuklarının hatta evcil hayvanlarının bile imaj için kullanıldığını biliyoruz. Ancak hiçbir "imajmaker" Bush'un kanlı ellerini ve gözlerini gizleyemez, gizleyemiyor da.

BBC'nin 21 ülkede yaptırdığı araştırmaya göre Amerika'yı sevmeyenlerin oranları ülkelere göre şöyle: Türkiye %82, Arjantin %79, Brezilya %78, Almanya %77, Fransa %75, İngiltere %64. ABD kaynakları da benzer şeyler söyleyerek Türkiye'de Amerikan aleyhtarlığının ciddi boyutlara ulaştığını ifade ediyorlar. Bu yüzden olsa gerek iktidardan halkın ABD'nin düşmanlığını manipüle etmesi noktasında istekler dile getiriyorlar. Türkiye halklarının ciddi bir kısmı Amerika'nın kan ve dehşet saldırılarının arkasındaki kana susamışlığı medya ve politikacılara rağmen hissetmiş ve kalplerinde bir soğukluğu ve kızgınlığı barındırmaya başlamıştır. Ancak halkın ABD düşmanlığı ne kadar bilinçlidir bu ayrı konudur. Türkiye'deki bazı medya kuruluşları ve bazı kesimler ABD'nin tüm yeryüzündeki işgal, kıyım ve işkencelerini görmemezlikten gelerek, Amerikan karşıtlığını Kuzey Irak ve PKK gibi olaylara bağlayıp ulusal-milliyetçi bir yaklaşımla hareket edip anlam daraltması yapıyorlar. Böylelikle ABD karşıtlığı yerine ABD'nin zulmünü örtbas etmek gibi bir gayret içinde bulunuyorlar. Tabii burada efendilerine de ima ettikleri başka bir şey vardır. Bu da, halkın Amerikan düşmanlığının sırf milli duygularla ilgili olduğudur. Yoksa halk aslında Türkiye ve Türkler dışında kime ne yaptığınızı fazla önemsemiyor. Siz biraz bizim milli duygularımızı okşayın, bu halkın size olan düşmanlığı azalır, demeye getiriyorlar.

Türkiye'deki Amerikan karşıtlığının giderilmesi için hükümetten bir şeyler yapması istenmektedir. Amerikan kanallarındaki Türkiye imajından rahatsız olan hükümetin benzer bir isteği ise, Amerikalılarca şöyle yanıtlanmaktadır: "Bizim medya ve film kuruluşlarımız bağımsız ve özgürdür." Emperyalizmin her zaman rastladığımız çifte standart örneklerinden biridir bu.

Psikolojik Savaş ve Propaganda

Emperyalizm ülkeler ve halklar üzerinde hakimiyet kurup sömürü çarklarını sürdürmek için öncelikle, hedefi üzerinde zihinsel hegemonya kurmaya çalışıyor. Bunun için en çok kullandığı yöntem ise medyadır. Bu bağlamda televizyon en yaygın ve en etkili kültür üretme aracıdır.3 Televizyon gerçekleri olduğu gibi vermek yerine öykülendirmekte ve böylece gerçeği deforme etmektedir. Yine televizyon ile insanların beyinlerinde yeni mitler oluşturulmaktadır. Belli başlı idoller kurgulanmakta, bir yaşam tarzı tüm dünyaya empoze edilmeye çalışılmaktadır.

Amerikan emperyalizmi dünya halkları üzerinde yoğun bir psikolojik savaş sürdürmekte ve değişik propaganda araçları ve yöntemleri kullanmaktadır. Psikolojik savaş, savaşın kazanılmasında ve kaybedilmesinde, savaştan sonra da üstünlüğün devam etmesinde veya sorunların çözülmesinde insanların ruh hallerine etki ederek sonuç almak olarak tanımlanır.4 Emperyalizmin yürüttüğü psikolojik savaşın amaçlarını da şöyle özetleyebiliriz: Karşısındakini ötekileştirmek, düşman olarak lanse etmek, direniş azmini kırmak, moral değerlerini elinden alarak manevi çöküntüye uğratıp, baştan yenilgiyi kabul etmesine çalışmaktır.

Propaganda ise, bir topluluğun düşüncelerini, duygularını, davranışlarını, tavır ve hareketlerini etki altında tutmak ve onları değiştirmek amacıyla yayınlanan bilgi, belge, doktrin ve görüşlerdir. Belli başlı propaganda çeşitleri ise şunlardır;

Beyaz Propaganda: Kaynağı belirli, açık, şeffaf olan propaganda. Doğruluk esas alınır. Amerika ve İngiltere uzun yıllar beyaz propagandayı kullandılar. Halkları doğru haberleri, kendileri tarafından verildiğine ikna ettiler. Özelikle CNN I. Körfez Savaşı'nda haberde tekel oluşturup tüm haberleri ABD'nin istekleri doğrultusunda geçti. CNN'li Körfez Savaşı postmodern zamanların en belirgin özelliklerinden biri olan "gösteri"den başka bir şey değildi. CNN, Amerika adına aslında gerçeği deforme etti.5 Ancak yıllardır sürdürülen bu beyaz propaganda geri tepmiş görünüyor. Bunda özellikle teknolojik gelişmelerin (internet vb.) payı büyük. Ayrıca 11 Eylül'le birlikte gittikçe artan saldırgan tutum dünya halklarınca meşru bulunmadı. Irak işgali ile ilgili asılsız nedenlerin ortaya çıkması ABD öncülüğündeki şer ittifakın inandırıcılığını kaybettirdi. Yalancı görülen bu ülkelerin haber kanalları yerine el-Cezire gibi rakip kanallar itibar görmeye başladı. ABD haber ve enformasyon üstünlüğünü yitirmemek için işgal sırasında ve sonrasında Arap kanallarının yayınlarını engelledi ya da yasakladı. Bununla yetinmeyerek kendi düşüncelerini empoze etmek için televizyon kanalı kurdu.

Irak işgali ABD'nin medya gücünü ne kadar önemsediğini gözler önüne serdi. Öyle ki 600 kadar gazeteci Amerikan askerleri ile birlikte hareket ederek ABD'nin izin verdiği görüntüleri, onun istediği şekilde ajanslara geçtiler. Asker-gazeteci olarak da isimlendirilen bu grup cepheye gitmeden önce ABD tarafından eğitimden geçirildi. Amerikalı yetkililerin istekleri doğrultusunda habercilik yapacaklarına (otosansür) dair belgeler imzaladı. Gazetecilik etiği açısından tartışılan bu konu ABD'nin propaganda için neler yapabileceği konusunda önemli ip uçları vermektedir.

Gri Propaganda: Kaynağı belirsiz, yalan ya da doğru olduğu belli olmayan, ortalıkta gezinen söylenti, dedikodu ve rivayet türü şeylerdir. İran'da geçtiğimiz günlerde Arapların yoğun olarak yaşadığı bir bölgede, bölgenin etnik yapısının değiştirileceğine yönelik haberlerden dolayı olaylar çıkmış, haberlerin kaynağı belirlenememiştir. İranlı yetkililer olayların arkasında ABD'nin olduğunu ifade ederek, kendilerinin bölgenin etnik yapısını değiştirmek istemediklerini belirtmişlerdir. Benzer şekilde gri propaganda İsrail tarafından da yoğun olarak uygulanmaktadır.

Kitlesel iç düşman oluşturmak yaygın propaganda türlerinden biridir. Hitler tarafından uygulanan bu yöntem toplumun bir kısmını potansiyel tehlike olarak algılar ve lanse eder. Kontrollü gerilim stratejisi ile üzerlerinde baskı yapılır. Onlardan beklenen karşı tavır geldiğinde halka dönüp varsayımlarının ne kadar doğru olduğunu söylerler. Amerikan faşizmi kendi ülkesinde tüm Müslümanları potansiyel tehlike olarak fişleyip gözetlerken, global bazda tüm İslam ülkelerinde direnişten yana olan İslami hareketlerin ve mensuplarının kendi toplumları tarafından düşman-tehlike olarak görülmesini amaçlamaktadır. Bu bağlamda İslam ülkelerine yönelik hazırlanan raporlarda ılımlı (Amerikan) İslam ile radikal İslam arasının açılması ve radikal İslamcıların dışlanması öngörülmüştür. Son olarak 1,3 milyar dolarlık bir bütçe ile kişi, cemaat ve düşünce kuruluşlarıyla ılımlı İslamcıları desteklemek için harekete geçilmiştir. ABD dünya kamuoyu nezdinde bozulan imajını düzeltmek için 2005 yılında toplam 3,7 milyar dolar için bütçe ayırmıştır.

Kara Propaganda: Kaynak saptırılır, gizlidir. Hile, yalan, iftira, entrika gibi yöntemler kullanılır. ABD, işgal etmek veya müdahale etmek için her türlü tekniği kullanıyor. Bazen medya kuruluşları ile bir ülke hakkında olumsuz bir imaj çizip sonrasında yapacağı operasyonlar için zemin hazırlıyor. Bazen yerli işbirlikçilerini kullanıyor. Bu propagandayı en fazla kullanan ABD ve İsrail tüm dünya ile dalga geçercesine, herkesin gözü önünde kendi öldürdüklerine "katiller yakalansın!" diye feryat edip amaçlarına ulaşmak için strateji güdüyorlar.

Hitler yazılı propagandayı çok iyi kullanan bir liderdi. Savaş öncesinde evlenen her çifte "Kavgam" isimli eserini hediye ediyordu. Kendilerinin üstün ırk olduğunu söyleyen Hitler, Darwinci bir yaklaşımla güçlünün zayıfı yok etmesinin doğallığından bahsediyordu. Batı medeniyetinde faşizmden kapitalizme, Amerikan hayat tarzından yeni sömürgecilik anlayışına kadar uzanan bir eksende bu düşünce temel bir doktrin olarak alınıyor ve bilimsellik kisvesinden çıkıp sosyolojik, ekonomik, ideolojik bir görünüm alıyordu. II. Dünya Savaşı sırasında psikoloji Almanya ve Avusturya başta olmak üzere Avrupa eksenli gelişme seyrederken, 1930'lar da Nazilerden kaçan başta Freud, Adler olmak üzere birçok önde gelen bilim adamı Amerika'ya yerleşmiş ve bu bilimin gelişmesinin yeni mekanı olmuştur.6 Bununla paralel olarak emperyalizm eski kıtadan Amerika'ya kayarken psikolojik gelişmelerde Amerika'ya kaymıştır. Burada emperyalizm ile onun psikoloji bilimini kullanması arasında bir doğru orantının olduğunu çok rahatlıkla görebiliriz. Psikoloji alanındaki gelişmeler propaganda ve hegemonya kurma noktasındaki çalışmalarda da yoğun olarak kullanılmaktadır. Bilindiği üzere Türkiye'de olduğu gibi bir çok ülkede "psikolojik harp" birimleri bulunmakta ve bu birimler hem iç hem de dış düşman algısına göre faaliyet yürütmektedirler.

ABD'nin en çok kullandığı propaganda araçlarından biri de "kurtarıcı" olma yöntemidir. Etnik, ekonomik, dinsel çatışmaların önce kronikleşmesi, beklemekte, sonrasında olaya müdahale ederek kurtarıcı pozisyonu almaktadır. Emperyalizm bu oyunu özellikle orta ve uzun vadeli çıkarları için kullanmaktadır. Buna, II. Dünya Savaşı sırasında müdahale etmek için İngiltere'nin Nazi işgalindeki Fransa'nın yerleşim birimlerini ağır bombardımana tutmasını, Rusların Almanları doğu cephesinden yenmesini ve Nazi güçlerinin zayıflamasını beklemesi ve Avrupa'ya "kurtarıcı" edası ile girmesini örnek olarak verebiliriz.

Amerika sırf Avrupa'yı askeri olarak kurtardığı imajını vermekle kalmamış, yıkılan Avrupa sanayisi ve ekonomisine yardım ettiği imajını da vermiştir. Ancak bunun bir göz boyama olup gerçekleri yansıtmadığı bilinmektedir. Çünkü savaşın sonunda, savaş dışında kalan ABD ekonomisi güçlenmiş, üretilen mallar iç piyasada dolgunluk yüzünden elde kalmış ve yeni pazarlara ihtiyaç duyulmuştur. Ayrıca savaştan dolayı Avrupa'daki sermaye, kalifiye eleman ve bilgi yeni kıtaya kaymıştır. Savaştan harap bir biçimden çıkan Avrupa'nın ABD mallarını alabilmesi için öncelikle toparlanması gerekmektedir. İşte sırf kapitalizm ve ileriye yönelik stratejik amaçlardan dolayı ABD, Avrupa devletlerine yardım etmiştir.

ABD'nin kurtarıcı iyi adam imajına yönelik operasyonlarına Afrika'dan Somali'yi örnek verirken Avrupa'dan Kosova daha girift ilişkiler ve çıkarlar yumağına sahip olduğu için üzerinde durulması gereken bir örnektir. ABD, Balkanlarda etnik ve dinsel çatışmalara göz yumup binlerce insanın ölmesini, göç etmesini seyrederken müdahale etmek için AB'nin kendisine muhtaç olduğunu hissetmelerini bekledi. Böylece AB'nin askeri müdahale gücünün olmadığını ve ABD'siz bir inisiyatif belirleyemeyeceğini göstermiş oldu. ABD, AB tarafından askeri gücünün üstünlüğünün bir kez daha tescil edilmesini bekledi. Sonrasında Yugoslavya üzerine tonlarca bomba yağdırdı. Binlerce insanın katledilmesini stratejik çıkarları uğruna bekleyen ABD kurtarıcı (!) olduğunu modern dünyaya bir kez daha göstermiş oluyordu.7

ABD'nin "dünyayı kurtaran iyi adam" imajı vermek istemesinin ardında 1600'lerde bu kıtaya ilk ayak basan ataları Kalvinizm mezhepli İngiliz göçmen grubu gibi kendini "seçilmiş halk" olarak görmesi ve Tanrı tarafından desteklendiğine inanmasıdır. Bu inanç, vahşi kapitalizm ile birleşince ortaya Amerikan yaşam ve düşünce tarzı denen ucube bir şey çıkmıştır. Paralarından söylemlerine kadar her yerde gördüğümüz bu olgu işgalci ve sömürgeci zihniyetin gen kodlarıdır.8

Amerika'nın İmaj Düzeltme Hamleleri

Douglas Feith'in "Ülkenizdeki Amerikan aleyhtarlığını dizginleyin, yoksa ilişkileri sürdürmek zor" şeklindeki sözleri ve Robert Pollact'ın (Wall Street Jaournal yazarı) "Türkiye Avrupa'nın Hasta Adamı" yazısından sonra özellikle bildik gazetelerden ve kalemlerden ABD'nin bu söylemine destek olacak yönde ve iktidarı suçlayıp tehdit eden üslupta yazılar yayınlanmaya başlandı. Türkiye'de Amerikan aleyhtarlığının artması ve yukarıdaki iki örnekte olduğu gibi ABD tarafından açık tehditlerin gelmesi Amerikan Muhipleri Cemiyetini yeniden gündeme getirdi. Bazı kalemler Amerika'ya karşı durarak iktidarda kalınamayacağını söyleyip aba altından sopa göstermekten geri kalmadı. Bazıları ise AKP Hükümeti'ni Kaddafi'ye özenmekle suçlayarak olayı farklı mecralara kaydırmaya yeltendiler. ABD'nin Türkiye'yi yeni işgaller arifesinde işbirliğine zorlamak amacıyla böyle bir söylem geliştirdiğini gözden kaçırmaya çalışmaktadırlar. Benzeri Suudi Arabistan için yapılmıştı ve Kraliyet ailesi aleyhinde yapılan yayınlar sayesinde Irak Savaşı'nda üslerin kullanılması ve cepheye petrol akışı sağlanmıştı.9

Tsunami felaketinden sonra Amerika özellikle Müslüman halklarca kötü görünen imajını düzeltmek için bölgeye yardım çalışmaları yapmaya başladı. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice bunun kendileri için "harika bir fırsat" olduğunu söylemekten geri durmadı. Colin Powell ise yardımlar sayesinde Müslüman halkların "Amerikan cömertliği"nin göreceklerini ve kendilerini harekete geçiren "Amerikan değerleri"nin farkına varacaklarını söyleyerek bu fırsatı tepmemek gerektiğini ifade ediyordu. Ancak şu tespit doğrudur ki artık dünya hakları ve Müslümanlar ABD'nin işgalci ve sömürgeci yüzünü bizzat görmüştür. "Bush Kur'an'ı Arapça okusa bile Müslüman âlemde kimsenin kalbini kazanacak durumda değil"10 cümlesi Amerikan karşıtlığının kolay kolay propaganda ve imaj düzeltme çalışmaları ile giderilemeyeceğini gösteriyor. Burada ABD'nin yaptığı yardımların diğer ülkeler ve AB ile karşılaştırıldığında oldukça gerilerde kaldığını da hatırlatmak gerek. Yani ABD "Müslümanların kalplerini kazanmak" için onları öldürmek yolunda harcadığı bütçenin onda birini bile harcamıyor.11

Emperyalizme karşı direnmek gibi bir davaları olanların, emperyalizmin kullandığı araçları iyi analiz etmeleri ve karşı strateji geliştirmeleri gerekmektedir. ABD'nin askeri gücüne karşı durulamayacağı düşüncesine ve tek alternatifin Batı medeniyeti olduğu tezlerine karşı öncelikle kendimize ve inancımıza olan güvenimizi yeniden tesis etmeliyiz. Amerikan propaganda mekanizmalarını etkisiz bırakmak için öncelikle kafamızdaki emperyalizmin yenilmezliği ve güçlülüğü imajını yıkmalıyız.

Dipnotlar:

1- Yeni Şafak, "Avrupa Bush'u İstemiyor", 23.02.2005.

2- Yeni Şafak, "Yeni Bir Çağ Başlatalım", 22.02.2005.

3- Yusuf Kaplan, Televizyon, Ağaç Yayınları.

4- Prof. Nevzat Tahran, Psikolojik Savaş, Timaş Yayınları.

5- Yusuf Kaplan, a.g.e.

6- Modern Psikoloji Tarihi, Kaknüs Yayınları.

7- Noam Comsky, Yeni Askeri Hümanizm, Pınar Yayınları.

8- Roger Garaudy, Amerikan Efsanesi, TEV Yayınları.

9- M. Akif Kayapınar, "Sahibinin Sesi İşbaşında", Anlayış Dergisi.

10- Murat Yetkin, "Bush Kur'an'ı Arapça Okursa", Radikal Gazetesi, 21.01.2005.

11- Ömer Taşpınar, "Amerika Fırsatı Kaçırıyor", Radikal Gazetesi, 03.01.2005