Her alanda birlikte çalışmanın olmazsa olmazıdır istişare/şura. Bir Kur’an halkasından tutunda bir mahalle çalışmasına, oradan bir devlet yönetimine kadar ortak çalışmaların olduğu her alanda (herkes için aynı düzeyde olmasa da)kişinin emeğinin, fikrinin kendisince kıymetli olduğu duygusunu yaşatan birlikteliğin adıdır istişare ve doğru işlediğinde bambaşka bir hoşnutluk oluşturur insanda, bereket katar çalışmalara.
Ancak istişarenin doğru işlemediği ortaklaşa yapılan tüm çalışmalarda, özellikle İslami mücadele ve çabalarda görüş/fikir/karakter farklılıklarından kaynaklanan sorunların akabinde telafisi mümkün olmayan tecrübeler yaşanmakta, çok büyük imkân ve emekler heder olmaktadır.
Genelimizin karşılaştığı bir sorun olduğu için vaka-i adiye olarak bakıyoruz anlaşmasızlıklarımıza. Sanki olması mukaddermiş gibi, bu tecrübeyi yaşamayanlara da “Sizin de bu haliniz uzun sürmez!” der gibiyiz.
Her birliktelik böyle sonuçlanmak zorunda mı gerçekten? Biz bu işi sonuna kadar götüremeyecek miyiz? Nesillere örneklik teşkil edecek örneklikler yaşayamayacak mıyız? Yoksa bu, bizim mücadele şeklimizden mi kaynaklanıyor? Gönüllü ve velayete dayalı birlikteliklerde “rant”tan çok “külfet”in olması, bu sorunların altında maddi nedenlerden çok usule-esasa dayalı problemlerin aranmasını gerektirir diye düşünüyorum.
Herkes aynı düşünmek zorunda değil tabi ki ancak bu farklılıklarımızı istişare zemininde sağlıklı işletebilirsek sorun olmaktan çıkarabiliriz. Yoksa her ciddi tartışmadan sonra kaçınılmaz sonla karşı karşıya kalırız.
Her tartışma zemininin kendine has özellikleri olmakla birlikte tartışmalarımız/uyumsuzluğumuz ne olursa olsun, tartışmaları cedele dönüştürmeden uçlarını törpüleyen, farklı görüşlere tahammül edilebilir hale dönüştüren güce sahip tek olgu sağlıklı bir istişare zemininin varlığıdır. Nitekim Rabbimiz hayatın dinamik vasfı karşısında biz Müslümanların üretken olmasını sağlamak amacıyla bu kavramı bizlere altın tepside sunmaktadır.
Dinamik bir süreçte yaşanması arzu edilmeyen sorunlarla karşılaşılması her zaman olası bir durumdur. Yola çıkarken bunları pek hesaba katmıyor olmakla beraber maalesef hesapta olmayanla muhatap oluyoruz. Peygamberimizin (s) “İstişare, pişmanlığa karşı bir kaledir.” uyarısını dikkate almıyor gibiyiz. İster fikrî ister uyumsuzluktan kaynaklanan sorunlarımızın temelinde istişarelerimizi iyi işletemediğimiz gerçeği yatmakta. Önceden belirlediğimiz bir hukukumuz olmasına rağmen, hukukumuza riayet ediyor olsak da tartışmaların büyümesine pek engel olamıyoruz.
Peki, biz Müslümanların istişari temelli bir birlikteliği varken ve ilişkimiz güçlü bir hukuk zeminine oturuyorken neden sonuç değişmiyor? Birbirimizi samimiyetsizlik/hukuka uyumamakla ve bunun gibi sebeplerle suçlayabiliyoruz. Sorun nerede başlıyor? İstişari zeminleri mi doğru kuramıyoruz? İstişarelerin sağlıklı işletilememesinin sebepleri neler olabilir? vb sorulara yanıtlar bulmaya çalışacağız bu yazımızda.
İnsan olmamız hesabıyla bu problemi sıfıra indirmemiz mümkün değil. Umudumuz hatalarımızın farkına varmak, yaşanmış tecrübelerden dersler çıkarmak ve bu tür sorunlarla asgari düzeyde karşılaşmayı gerçekleştirebilmek.
“İstişarelerde kimler yer almalı?” sorusuyla konuya giriş yapabiliriz. Ehliyet sahibi olmak ilk akla gelen özelliktir. Ehliyet konusu istişarelerde hayati öneme sahiptir. İstişare mevkii ehliyete haiz olmayanın kesinlikle bulunmaması gereken bir konumdur, orada bulunacakların mutlaka yeterli ehliyete sahip olması gerekmektedir.
Tarihçi İbn Erzak, şura meclislerine girişte bazı kriterler belirlemiş: Deneyim, zekâ, dindarlık, en iyi tavsiyeyi verme arzusunu taşıyacak iyi niyet, serinkanlılık, tarafsızlık, sosyal sınıf ve statü bakımından kendisinden tavsiye istenen kişiyle eşitlik, sır saklayabilme, kıskanç olmama, istenen tavsiyeyi vermenin kendisine veya sevdiği kişiye zarar vermesi korkusundan beri olma, tavsiye verememesi halinde neden yapamadığını söylemeye hazır olma, aşırı neşeli ve melankolik olmama. İbn Erzak’ın belirlediği bu şartlar mükemmel bir insan tipini tarif etmekte. Tüm bu özellikleri aynı anda barındırabilen bir kişilik zor görünse de bu mevkide işin ciddiyetinde olanların yer alması açısından belirlediği kriterler önem arz etmektedir.
Yukarıda ehliyet açısından belirtilen kriterler ideal bir durum tarifi olmakla birlikte istişare üyelerinin asgari şartlara haiz olmaları gerekiyor. Üyelerde ve ortamda aranması gereken asgari şartlar neler olabilir?
1- Katılımcının asgari düzeyde maddi ve manevi açıdan özgünlüğünü etkileyecek bir hal ve imkân dâhilinde olmaması, yani bağımsız düşüncelerini etkileyecek harici bir faktörün bulunmaması.
2- Bilgi, tecrübe ve aidiyet açısından yeterli donanıma sahip olması.
3- İstişare zemini özgür iradenin ipotek altına alınmadığı bir ortam olmalı. Falan konuyu gündeme getirirsem şu kardeşim rahatsız olur, diğer konuyu açsam bir başka kardeşimiz kopar gibi risklerin olduğu bir ortamda istişare yapılmaz. Tabii ki hikmetli davranmamayı kastetmiyorum. Bir konu, ortamı çok gerecekse ve bir müddet ertelenebiliyorsa hemen gündeme getirilmeyip uygun zamanın oluşması beklenebilir ya da bazı konular zamana yayılabilir.
4- Güvene dayalı bir ortamın sağlanması gerekiyor. Belki de istişarelerin ömrünü en fazla etkileyen husustur karşılıklı güven. Birbirine güvenmeyen üyelerin oluşturacağı katılıma birliktelik denmez, bu ortam istişare oltamı da olamaz.
İstişare ortamlarında görüş birliği işleri kolaylaştırmaktadır. Ancak süreç içerisinde farklı görüşler ve bakış açılarının gün yüzüne çıktığı görülecektir. Konunun nev’ine göre muhalif görüş ve bakış açıları tartışmalara seviye kazandıracaktır. Her istişari zeminde genellikle merkezî bir yaklaşım yanında muhalif görüşler de dillendirilir ve zamanla birçok konuda ana hatlar oluşmaya başlar.
İhtilaf diriliğin, gelişmenin ve düşünce zenginliğinin göstergesidir. Serbest düşünce, eleştiri ve muhalefet olmazsa tekdüzelik başlar ve süreçte donuklaşma ve gerileme yaşanır.
Muhalif yaklaşımlar her zaman ortama “renk ve düzey kazandırır” şeklinde algılanmaz. Olumlu algılandığı durumlarda muhalefetin kabullenip bünyede hazmedilmesi yapıya katkı sağlarken, muhalefeti kabullenememekle, virüsün bünyeye girmesine yol açılmış olunacaktır. Şunu hepimiz biliyoruz ki bütün konularda yüzde yüz aynı düşünmek mümkün değil. Farklı bakış açıları sıradan konularda pek sorun olmasa da hassas konularda (iktidar ile ilişkiler, Kürt sorunu, sisteme bakış, vb) farklılaşmaların, istişari süreç iyi işletilmediğinde istenmeyen sonuçlara sebebiyet verdiği onlarca tecrübe ile görülmüştür. Örneğin adabına uygun yapılmayışının farklı düşünenlerin içeride tutunabilmesi zeminini ortadan kaldırabileceği izah gerektirmez biçimde açıktır.
Peki, istişarelerimizin sağlıklı bir şekilde işletilememesinin sebepleri neler olabilir? Özetle şunlar söylenebilir:
1- İnsan unsurunun dikkate alınmaması: Müzakerelere insani faktörlerimizin etkisi mutlaka yansıyacaktır. İnsanın olduğu yerde duyguların devreye girmemesi düşünülemez. Ancak kararlarımızda duygularımızın etkisini asgariye indirdiğimiz oranda isabet kaydedeceğimizi bilmemiz gerekiyor. Bu tür sorunlarla karşılaşmamız durumunda suçlayıcı ve dışlayıcı bir dil kullanmak yerine; anlamaya çalışmak ve yumuşak geçişle sorunu bertaraf etmek hasarı azaltacaktır.
2- Mükemmellik saplantısı: Tartışılan konularda her zaman en ideal kararları zorunlu kıldığımızda gerçekliğimizle uyuşma problemi ile karşı karşıya kalırız. Her yapı süreçle büyür, kapasitemiz oranında hedeflerimiz de olmalı ancak hedeflerimizi ulaşamayacağımız idealitede tutarsak, hayal kırıklıklarımız da o oranda büyük olur.
3- Müstağnilik: Değerlendirmelerimiz, bakış açılarımız ve perspektiflerimiz çerçevesinde gelişecektir. Kendini yeterli gören kişi ve birliktelikler eksikliklerini kabullenmedikleri takdirde, sorunlar sarmalıyla boğuştuklarında artık çok geç olacaktır.
4- Son sözü söyleyen birinin olması gerekli mi? İşlerlilik açısından bunun bir avantaj olduğu görülse de insan olma faktörünü dikkate aldığımızda adalet ve hakkaniyet açısından çoğunluk kararı hayati öneme haizdir. Aynı zamanda bu ehliyette birileri olsa bile çoğunluğa uyması ehliyetinin ispatı anlamına gelecektir.
5- İstişare sonucu çıkan kararı sadece zahiren kabullenmek güven zedelenmesine yol açacaktır. Kendince isabetsiz bir sonuç çıksa bile her fırsatta “Ben dememiş miydim” tavrını sergilemeyip özelde suçlamamak, istişarenin şahsi manevisini güçlendirecektir.
6- Kişi görüşüne çok fazla güvenebilir, bunun için ikna gayretleri de olabilir. Ancak savunduğu görüşün çıkması için baskı oluşturması istişarenin ruhunu zedeleyecektir. Savunduğu görüşün lehinde karar çıkması için baskı kurmak birlikteliklerde en fazla görülen sorunlardan biridir. Bu baskı saygı maskesinin arkasına gizlenerek yapılmakta genellikle. Saygı duyulan kişinin üyelere bu rahatlığı sağlama gibi özel bir vazifesi de olduğunu düşünüyorum.
7- İstişareyi daha önce verilmiş kararları onaylatma zemini olarak kullanma uyanıklığına/kurnazlığına girişmek. Bu hiçbir zaman istişare değildir. Kurulun hiçbir üyesi istişare edilecek konuyu nasıl olsa onaylanacak ön kabulüyle oturuma başlamamalıdır. Bu hem ortama hem de katılımcılara büyük saygısızlıktır.
8- İstişarelerde en fazla görülen sorunlardan birisi de karakter uyumsuzluğu konusudur. Fikir ve hareket fıkhı konusunda herhangi bir sorun yaşanmamasına rağmen karakterlerdeki farklılıklardan kaynaklı birlikteliğin çatırdaması sıkça görülen bir durum. Sorun farklı karakterlerden mi kaynaklanıyor gerçekten? Şahsen sorunun karakter farklılığından çok, güvensizlikten kaynaklandığı kanaatindeyim. Üyeler arsında güven zedelendiğinde bu kendini farklı sebeplerle açığa çıkarmakta, mazeret olarak da en kolay başvurulan husus karakter uyumsuzluğu olmakta maalesef.
İstişare zeminleri zaten farklı karakterleri bir arada tutma zemini olarak görülmelidir. Önemli olan istişarenin ruhuna uygun hareket etmektir. Farklı bir ajanda oluşturmadan, güvene dayalı bir istişari zemin, farklılıkları sorun olmaktan çıkaracaktır.