Pencerenin Ötesi

Merve Ergin

Secdeden kalkarak pencerenin yanına gitti. "Şahid oluyor musun" dedi, "senden başka kimsem yok".

Camın arkasından uzaklarda şehrin, evlerin, insanların sırtların; dayandıkları dağlar;

"Dağa karşı dağ ile..."

"Dağ yollarındaki yol arkadaşı..."

Masaya dönüp tekrar yazmaya başladı: "İnsanın içinin acımasını bilir misin? Şakayık boğmacasına tutulmasını gözlerinin burnundan deniz tütmesinin.

Sessiz ve derin bir sızı aktı içimize

kuyuya girdik.

Sonunda şavkı var, bilmiyorlar.

Sesler geliyor. Merdiveni çıkıp içime ulaşan boş sözler, boş gülüşler"

Söz kime söylenir? Buralarda yalnız cama ve camdan dışarıya.

Söylemeyi öğrenmişken, birkaç cümle de sana yazmamı istiyorsun.

Söylenecek, yazılacak çok söz var ama, sıraya girmedi kelimeler, cümleler olgunlaşmadı. Biraz daha yaşamak biraz daha olgunlaştırmak gerekiyor. Yalnız buralardan selam gönderebiliyorum sana. Buralardan yani hayatın en ucundan...

Sonra bir yerlerden başlanmalı diyorum. Bizden geriye ne kaldı diyorsun. Bu sorunun somut bir cevabı olmak zorunda değil. Etrafımızdaki o çok samimi dostlar(!) Allah'a imanımızla birer birer kayboldularsa, artık onlarla konuşacak bir konumuz kalmadıysa, biz de kalan birkaç resimden hatırlıyorsak yüzlerini, anılar hep karartılı ve hepsinden öte o günlerden koyu bir nefret kaldıysa çoğu insanın yerleştiremediği içine o insanlardan geriye biz kaldık.

Birçokları geriye kalan birkaç hatırayı anlatıp mutlu olurken resimlerle büyütürken umutlarını, bizim içimizde nefret ayağa kalkacak kovulduğumuz ortamlarda büyüttüğümüz.

Çünkü sesler geliyor, birileri hayatını tüketiyor bunu bil.

Babalar her akşam eve gelince televizyon seyrediyorlar, bir de karınlarını doyuruyorlar öncesinde. Anneler saçlarını hep sarıya boyatıyorlar, her zaman aşağı gördükleri 'kötü kadınlar' gibi. Çünkü onlar eşlerini çaldılar. Ve çocuklar reklamları seyrederken uyuyorlar. Ertesinde yeni düş sayfalan açılmıyor hayatlarında.

Bu sabah kaldırımdan veya bir ağaç kovuğunda karşılayacak güneşin ilk ışıklarını, birçokları, biliyorum. Ve hiçbiri daha iyi dilenmek için sabah koşusuna çıkmayacak. Gidecek ve isteyecek. Gözlerinde kendisine acınmasın isteyen duygu, hep onursuzluk.

Nefreti nasıl büyütmesin insan içinde... İsimlerini söylemiyorum. Saymaya başlasam biri eksik kalır muhakkak selpak satan çocukların. Her gün biri daha öğreniyor insanların arkasından koşmayı. Hakaretlere gülüp geçmeyi. İnsanca yaşamayı istememeyi biri daha iğreniyor. Numara yapma demek geliyor içimden, bana insan numarası yapma. Sadece diğerlerine nazaran konuşabiliyorum onlarla/şükür diyemiyorum.

Bir başka sokak insanları; saçlarını sarıya boyamak zorunda olan. Talebe göre şekil veren kendine. Yanlışlığın eseri çocuğunu bir yerlere bırakan veya korumak için hep kendinden uzak tutmaya çalışan. Bazen otobüslerde yan yana durduğumuz, aynı sokaklarda yürüdüğümüz bu insanlar bilmiyorlar ki örtümüzü savunurken kendilerini sermaye olarak kullananlara da savaş açtığımızı, bu kısır döngüyü en baştan oluşturanlara, alkış tutanlara. Dönen çarkın çok normal bir dişlisi olduklarını ve asla karşılığını alamayacaklarını sattıkları bedenlerinin.

Sesler geliyor, nefreti kuşanmaz mı sanıyorsun insanın içi. Bırakalım ve bizim de toprağımız bu olsun. Belki başka topraklardan ama aynı derdi, aynı acıyı paylaşarak oluşturduğumuz, ortak sevinçleri yaşadığımız, dertleri sevinçle dönüştürdüğümüz güzel dostluklarımız var.

"Her yerinde bir tohum gibi fışkırmalıyız yeryüzünün" derdik bir dostla.

Alınterimize, gözyaşımıza cevaben hidayetini veren Rabbimize karşı sorumluluğumuzun bilincinde olmalıyız.

Sesler geliyor/ "Kamçı sesi veya yüreğinin sessiz çırpınışlarının sesi" kimleri hatırlatır sana./ Oysa bil ki Rabbimizin sesi daha yüksek.

Futbol maçı çıkışında, banka kuyruklarında ölüyor insanlar. Kadınlar ya evlerinde, ya sokaklarda tükeniyorlar. Herkes bir öncekini suçlayarak bir önceki gibi ölüyor.

Dost: Zaman doldu ve hayatın içine girmem gerekiyor artık. Her ay, her gün, her saat farklı bir hayatın içine girsek de, zoraki tebessümlerle güldüğümüz ve içlerinde öldüğümü: insanların arasında olsak da, bizden bir şeyler bırakmalıyız geçtiğimiz yollara.

Çünkü:

"Dönüş yalnızca Onadır"

Pencereye yaklaştı. Sesler geliyor. Merdivenden çıkan ses bu sefer kendisineydi.

"Dağa karşı dağ ile..."