Ocak ayı geldiğinde, Arap halkının kolektif vicdanının hapsedilmesi ve ardından gelen tüm acı darbelere rağmen Arap Baharı'nın hatıraları canlanıyor. Her ne olursa olsun, anılar kalıcılığını koruyor ve devrim tarihimizin bir parçası olarak kalmaya devam ediyor.
2011'de yayılan ayaklanmalar Mısır'da Hüsnü Mübarek, Tunus'ta Zeynel Abidin Bin Ali, Libya'da Muammer Kaddafi ve Yemen'de Ali Abdullah Salih'in iktidarlarının devrilmesine yol açtı. Dışarıdan müdahaleler olmasaydı başkaları da düşerdi, örneğin Ruslar onu kurtarmadan önce devrilmesine ramak kalmış olan Suriye kasabı Beşşar Esed gibi. O, kendinden önce gelenleri takip etmetense Rusya tarafından işgal edilmeyi tercih etti.
Titreyen tek kişi Esed değildi; diğer Arap ülkelerindeki krallar ve emirler de bunun içindeydi. Kendi halklarının da özgürlük, haysiyet ve demokrasi isteyeceğinden ve tahtlarını kaybedeceklerinden korkuyorlardı. Mısır ve Suriye'deki Arap Baharı ayaklanmalarından özellikle endişe duyan komşuları İsrail’de yeni bir müttefik buldular. Karşı devrimciler kendilerini BAE'ye dayandırdı ve baharı en azından Suriye, Libya ve Yemen'de kanlı bir sonbahara dönüştürdü. Bir gösteri düzenlemek isteyen, hatta özgürlük, demokrasi ve düzgün bir yaşam talep etmeyi düşünen herkesin gözünü korkutmak istediler.
Suudi Arabistan ve BAE, halkların iradesine karşı durdu ve aralarında Esed’in de olduğu despotları destekledi. Suriye'deki devrim, Arap devrimlerinin en büyüğüdür. Ülkenin ve insanların, her biri ganimetlerden pay almak isteyen bölgesel ve uluslararası devletler tarafından tehdit edilirken bu kadar çok fedakarlıkta bulunmaları eşi görülmemiş bir durumdur. Suriyeliler bunu kanlarıyla ödediler. Sözde "Suriye dostları" bile onları terk etti.
Suriye devrimi, güneybatıdaki Dera'da, "Defol Beşşar!" ve "Halk Rejimi Devirmek İstiyor!" gibi diğer ülkelerde popüler olan sloganlarla bir dizi çocuğun okul duvarlarına yazı yazmasıyla başladı. Rejim, buna hiçbiri 13 yaşından büyük olmayan çocukları tutuklayarak karşılık verdi. Tacize uğradılar ve işkence gördüler; parmaklar ve cinsel organlar kesildi. Dera'da yerlerinden edildikten 11 yıl sonra, bu çocuklar Suriye'nin kurtarılmış tek parçası olarak kalan İdlib'i savunan ve rejimin ve Rus işgalinin vahşetinden koruyan insanlar oldular.
Aileleri bu gençleri sorduğunda, bu çocukları unutmalarını ve başka çocuk sahibi olmalarını söyleyen rejimin güvenlik güçleri tarafından hakarete uğradılar ve aşağılandılar. Yüzlerce ve ardından binlerce Deralının katıldığı protestolar başladı. Acımasız rejim gerçek mermiyle karşılık verdi ve düzinelercesini öldürdü. Halk daha da öfkelendi ve Dera şehri kuşatıldı. Yerel kasaba ve köylerin sakinleri Dera ile dayanışma içinde protesto gösterileri düzenledi.
Aralarında cesedi işkence izleriyle ailesine geri verilen, boynu kırılmış ve cinsel organı kesilmiş 13 yaşındaki Hamza el-Hatib'in de bulunduğu yüzlerce kişi tutuklandı. Resimleri sosyal medyada paylaşıldı ve milyonlarca Suriyeliyi şoke etti, ardından Suriye'nin şehirlerinin çoğunda halk sokaklara döküldü. Hamza el-Hatib, Suriye devriminin simgesi oldu.
Katil Esed ve babasının heykelleri devrildi, resimleri yıkıldı, çiğnendi ve yakıldı. Güvenlik güçleri protestoları dağıtamayınca ordu devreye girdi. Binlercesi öldürüldü.
Bu, barışçıl protestoların seyrini değiştirdi, protestolar halkı korumak için silahlı bir devrime dönüştü. Bunun sorumlusu ise Esed rejiminden başkası değildi. Şam, “silahlı terörist gruplara karşı savaş” verdiğini iddia edebilmek için çevreye silah bırakıp İslamcıları hapisten çıkardı. Böylece rejim, devrimi, Lübnan'daki Hizbullah milisleri ve Irak ve Afganistan'dan gelen bazı Şii milisler tarafından desteklendiği bir iç savaşa dönüştürdü. Devrimi gömmeyi başaramayınca, eli kanlı Kasım Süleymani tarafından yönetilen İran Devrim Muhafızları ortaya çıktı. Tüm köyler yok edildi ve binlerce Suriyeli öldürüldü; çoğu Sünni Müslüman olmak üzere binlercesi yerinden edildi. Yaşananları Sünni-Şii savaşına çevirdi ama yine de devrimi öldüremedi. Rusya'nın Çeçenistan'daki savaşını hatırlatan uçakları ve füzeleriyle güç dengesini değiştiren askerî müdahalesi ve Suriye'de de uygulanan halı bombardımanı ile yakıp yıkma politikası olmasaydı Esed rejiminin düşmesi kaçınılmazdı. Eli kanlı Esed rejimi kimyasal silah ve patlayıcılar kullandı ve insanlar evlerinin enkazı altında öldüler.
Rusya'nın girmesiyle dengeler rejimin lehine değişti ve kurtarılan şehirler birbiri ardına düşmeye başladı. Zamanında ülkenin sadece yüzde yirmisini kontrol eden rejim, şimdi yüzde seksenini kontrol ediyor; devrimciler için ise sadece İdlib kaldı. Uluslararası müdahaleler ve Rusya ile Türkiye arasındaki anlaşmadan sonra Suriyeliler başka şehirlerden buraya akın ediyorlar. İdlib, Esed ordusunun suçlarından ve Rus güçlerinin devam eden saldırılarından anlaşmalara rağmen henüz kurtulamadı.
Özetle bu, Suriye devriminin hikâyesidir. Özgürlük ve haysiyet arayan ve kendileri için en değerli şeyleri feda edebilen büyük bir halkın mücadelesinin hikâyesidir. Ancak hikâye sona ermedi. Savaşlar gibi devrimlerde de çatışmalar ve çeşitli rauntlar vardır, ta ki meseleler karara varana, kazanan ilan edilene ve her şey sona erene kadar. Devrimci közler hâlâ özgür Suriyelilerin kalbinde parlıyor ve zamanının tekrar gelmesini bekliyor.
Her Ocak bana bunu hatırlatıyor. Özgürlük meşalesi hâlâ yanıyor ve bunu unutmamamız gerek.
Middle East Monitor/ 17 Ocak 2022 / Çeviren: Yahya Avar