Özgür-Der, Kürt sorununda ‘Çözüm Süreci’ne destek olmak amacıyla 27 Nisan Cumartesi günü Fatih’te bir yürüyüş düzenledi. Fatih Postanesi önünde başlayan yürüyüş, kardeşlik ve adalet mesajları içeren sloganlar eşliğinde Saraçhane Parkına kadar devam etti. Burada konuyla ilgili basın açıklaması yapıldı.
Özgür-Der Genel Başkan Yardımcısı Kenan Alpay, yaptığı konuşmada Kürt sorununun çözümü için gerekli olan kardeşlik ve adaletin ancak İslami çözüm ile mümkün olabileceğini açıkladı. Alpay, çözüm sürecini sabote etmek ve halkın sürece desteğini azaltmak için özellikle ulusalcı ve Kemalist kesimlerin tamamen yalan ve iftiraya dayalı ortaya attıkları propagandalara dikkat çekti. Türkiye’nin bölüneceği ya da çözüm sürecinin ABD tarafından planlandığı gibi iddiaların temelden asılsız ve çürük olduğunu, halklar arasında kin ve düşmanlığa yol açan, gencecik insanların ölümüne yol açan sürecin nihayete erdirilmesinin hayırlı bir olay olduğunu ve herkes tarafından desteklenmesi gerektiğini belirtti.
Grup Yürüyüş’ün de destek verdiği eylemde Özgür-Der adına okunan bildiride yaşanan sürecin, sancısını çektiğimiz kötülüklerin kaynağını kurutmak ve özlemini duyduğumuz iyiliklerin yolunu açmak için önemli fırsatlar yakaladığımız tarihî bir dönemi işaretlediği vurgulandı.
Bildiride şu ifadelere yer verildi:
Çözüm Süreci olarak isimlendirilen yeni dönem, Kürt sorununu silahla değil temel hak ve özgürlükleri teminat altına alacak barış siyasetiyle çözüme kavuşturma yolunu açma iddiasındadır. Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte Kemalist iktidar sınıflarının laik Türk ulus kimliğini inşa etme üzere giriştiği inkârcı ve despotik uygulamaların yol açtığı en önemli sorunlardan biri olan Kürt sorunu tarifi imkânsız acılara, telafisi mümkün olmayan insani ve maddi kayıplara kaynaklık etti. Öyle ki, Türk kimlik ve devletini yüceltmek adına yürütülen politikalar neticeleri itibariyle İslam kardeşliği ortak paydasında yüzlerce yıldır bir arada yaşayan Müslüman bir halkı Türk-Kürt ulus kimliği ekseninde ayrıştırıp çatıştırmaya, güven duygusundan yoksunlaştırıp olağan şüpheli derekesine düşürmeye endekslenmiştir.
Türk ulus kimlik ve devletini yücelten söylem ve eylemlerin 90 yıldır şiddet merkezli oluşu son 30 yılda Kürt ulus kimliği ve devletini yücelten şiddet merkezli PKK hareketinin doğuşuna ebelik etmiştir. Ne var ki Kürt sorunu sadece devletin değil aynı zamanda PKK’nın da elinde rehin tutulan ve karşılıklı bir şantaj unsuruna dönüştürülen bir iktidar aracına evrilmiştir. Böylelikle Kürt sorunu sadece Kürt ulusal mücadelesi üzerinden değil, Türk ulusal mücadelesi üzerinden de iktidar sınıflarının imtiyazlarını garanti altına alan çok amaçlı fonksiyonel bir araca dönüştürülmüştür. Ancak bu araç her hâlükârda Müslüman halkın acı çekmesine ve birbirine yabancılaşmasına zemin hazırlayan son derece tehlikeli bir tuzak ve öldürücü bir zehir olarak 40 binden fazla insanın ölümünü beraberinde getirmiştir. On binlerce yaralının yanı sıra öksüz ve yetim çocuk, dul kalan kadınlar, evini köyünü terke zorlanan yüz binlerce muhacirin hangi gerekçe ve yöntemlere kurban edildiği/olduğu aşikâr değil mi?
“Yüce Türk Devleti, Ulu Önder Atatürk, Ne Mutlu Türküm Diyene, Türkiye Türklerindir, Ya Sev Ya Terk Et” vs. gibi milliyetçi sembol, söylem ve siyasetlerin bütün bir toplumu getirdiği yer kelimenin tam anlamıyla bir çıkmaz sokak hatta derin bir uçurumdur. Faturası çok ağır, tedavisi çok zor bu laik-ulusçuluk saplantısının bütünüyle terk edilmesinden başka çıkar yol yoktur.
Son bir aç aydır Hükümetin talimatları doğrultusunda, İmralı’da tutuklu bulunan PKK lideri Öcalan ile görüşen istihbarat görevlileri arasında varılan çatışmasızlık hali, silahlı unsurların sınır dışına çekilmesi ve nihai aşamada PKK’nın silahsızlandırılması yönündeki çalışmalar her açıdan kazanımdır ve hayra vesile olacak gelişmelerdir. Silahsızlanma ve barış sürecinin birtakım zorlu dönemeçler ihtiva ettiği, sabotaj ihtimalinin her zaman söz konusu olduğu, tarafların daha çok kazanım elde etmek adına gerilim ve tehdit içeren söylemlere başvurabileceği gibi hususları göz ardı etmiyoruz.
Barış süreci için risk var, akamete uğrama ihtimali sıfır değil. Ancak eski söylem ve yöntemlerin siyaset ve toplum nezdinde itibar görmesi, meşruiyet kesbetmesi mümkün değildir. Temel hak ve özgürlüklerden Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Arap, Gürcü, Ermeni, Süryani, Rum vd. hiçbir etnik veya mezhebi unsur mahrum edilmemelidir.
Adalet ve kardeşlik temelinde yükselecek yeni bir siyaset tarzı toplumun güvenliğini, refahını ve istikrarını güvence altına alınabileceği gerçeğinden hareketle İslam’ın yerine laikliğin, Müslüman kardeşliğinin yerine ulusçuluğun asla ikame edilemeyeceğinin altını çiziyoruz.
Türk veya Kürt ulusalcılığının ayrıştırıp çatıştıran söylem ve siyasetlerine son vermek için devreye sokulan çözüm sürecini daha çok insan ölmesin, daha çok kan akmasın ve daha çok düşmanlık üremesin diyerek destekliyoruz. Devlet veya PKK tarafından ya da farklı iç-dış aktörler eliyle süreci sabote etmeye yönelik her türlü girişime karşı toplumumuzu uyanık olmaya, dirayetli ve basiretli davranarak “ulusal onur” maskesiyle her türlü cinayet ve zulmü meşrulaştıran bataklığa karşı durmaya davet ediyoruz. Halkımız kan banyosunu değil merhamet kucaklaşmasını her zamankinden daha fazla hak etmektedir.
***
“Ulusçuluk ve Zulmün Karşısında, Kardeşlik ve Adaletin Yanındayız!” “Kardeşlik ve Adalet, Barışın ve Çözümün Teminatıdır!” “Kendin İçin İstediğini Kardeşin İçin de İste!” yazılı pankartların açıldığı yürüyüşte “İnsanız, Ümmetiz, Kardeşiz!” “Kurtuluş İslam’da, Gerçek Çözüm Kuran’da!” “Ne Mutlu İnsanım Diyene! Sadece Rabbine Kul Olabilene!” “Türk-Kürt Ulusalcılığı Ayrıştırır, İslam Kardeşliği Birleştirir!” yazılı dövizler taşındı.
Üniversiteli Gençler de Diyarbakır’dan Destek Verdi
Özgür Üniversiteli Buluşmaları kapsamında Diyarbakır’da toplanan Özgür-Der Üniversite Gençliği de “çözüm süreci”ne Diyarbakır’dan destek verdi. 29 Nisan Pazartesi günü AZC Plaza önünde bir açıklama yapan gençler, taşıdıkları Kürtçe ve Türkçe pankartlarla barış umudunun kardeşlik temelinde yükseleceğine dikkat çektiler.