1 Haziran 2006 tarihinde Özgür-Der üyesi 3 Kürt kökenli Müslüman siyasi, sosyal ve kültürel gözlemlerde bulunmak, inceleme ve görüşmeler yapmak üzere Güney Kürdistan'a ziyarette bulunmak için Habur sınır kapısından çıkış yaptılar. Tamamen yasal ve açık bir zeminde gerçekleşen ziyaret öncesinde bölgedeki karmaşık durum da göz önüne alınarak bölgede yerleşik bulunan kimi saygın kişilerle temas kurulmuş, Kürdistan Federe Bölge Yönetimi'nde görevli bazı şahıslarla da görüşülmek üzere randevular alınmıştı.
1 Haziran Perşembe günü Diyarbakır'dan yola çıkan Özgür-Der Merkez Yönetim Kurulu üyesi ve Kudüs dergisi editörü Mustafa Eğilli, Özgür-Der Diyarbakır Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Metin Demir ve Diyarbakır Şube üyelerinden Çelebi Bozan, İbrahim Halil sınır kapısına girerlerken Barzani yönetimine bağlı Peşmergelerce yapılan kimlik kontrolü akabinde Metin Demir gözaltına alınmıştır. Diğer iki arkadaşımız ise herhangi bir engelleme ile karşılaşmamış ve serbest bırakılmışlardır. Gözaltına alınmasıyla ilgili olarak arkadaşlarına hiçbir gerekçe sunulmayan Metin Demir'in akıbetinden endişe edilmeye başlanmıştır. Ve aradan geçen bir aylık zamana rağmen gözaltına alınan Demir'in akıbetine dair şu ana değin ailesine ve kamuoyuna herhangi bir bilgi verilmiş değildir. Daha da ilginç olanı ise avukatlar aracılığıyla yapılan yasal girişimlere ve çeşitli sivil/saygın kişiler tarafından KDP nezdinde yapılan görüşmelere rağmen resmi çevrelerin sadra şifa bir açıklama yap(a)mamasıdır. Resmi yetkililerin vakıa karşısında sergiledikleri bu tutum zihinlerde bir dizi soru işaretleri oluştururken, müteakip günlerde hukuksuzluklar zincirine yeni halkalar eklenmiştir.
12 Haziran günü bölgeye tekrar giriş yapan Mustafa Eğilli ve M. Hasip Yokuş'un da 18 Haziran'da aynı hukuksuzluğun devamı olarak apar topar gözaltına alınmaları vakıaya yeni bir boyut katmıştır. Süreç vakıayı giderek karmaşıklaştırmakta, olayın mahiyetine ilişkin olarak da zihinlerde oluşan soruları ve endişeleri arttırmaktadır. Mahiyetine ilişkin belirsizliklerin sürdüğü bu vakıanın gelinen aşamada sıradan/basit bir insan hakları ihlali veya münferit bir hadise olarak değerlendirilmesi ise mümkün gözükmemektedir.
Göz Altıların Mahiyeti ve Yansımalar
Gelişen vakıayı bölge gerçekliği ile birlikte düşündüğümüzde bu durumun siyasi boyutlar içerdiği söylenebilir. Zira Güney Kürdistan olarak nitelenen bölge Irak ile birlikte emperyalist işgal altında bulunmaktadır. Buna ek olarak bölge mevcut siyasi ve jeopolitik konumu itibariyle uluslar arası istikbarın ve bununla bağlantılı istihbarat güçlerinin neredeyse cirit attığı bir yapıdadır. Bölge yönetimi ise zaten işgal güçleriyle uyumlu olarak çalışmaktadır. Emperyalist işgalden kaynaklanan Irak genelinde süren kaos, bölgede de kendini hissettirmektedir. Gerek bölge yönetimi, gerekse de emperyalist odaklar terör paranoyası üzerinden kendilerine muhalif gördükleri bütün söylem ve çabaların izini sürmektedirler.
Özgür-Der üyeleriyle ilgili sahip olunan endişelerin başında, CIA ve MOSSAD tarafından da sorgulanma ihtimali bulunmaktadır. Olayın vuku bulduğu tarihten bu yana çözüme dönük yapılan girişimlerin, bölgedeki KDP Federal Yönetimi tarafından cevapsız bırakılması, zihinlerde soru ve şüphelerin artmasına neden olmaktadır. Bölgedeki gerçeklik ve ek olarak olay karşısında sergilenen tutumlar düşünülecek olursa, bu endişelerin ve hiçbir olasılığın yabana atılmayacağı ortadadır.
Vakıanın gelişiminin hemen akabinde bölgede harekete geçen avukatlara Metin Demir'in Duhok'da gözaltında olduğu söylenmesine rağmen, Duhok emniyet güçlerinin yapılan müracaata karşılık olarak bunu tekzip etmeleri çelişkileri artırmaktadır. Ayrıca bölgede itibarlı kimi saygın kişilerle resmi yetkililer düzeyinde yapılan girişimlerin de aynı çözümsüzlükle sonuçlanması ve şifahi olarak çelişik bilgilerin verilmesi oldukça dikkat çekicidir. Bölge Kürtlerinin aşiret dokusu içerisinde işlevsel olan geleneksel himaye/hürmet kurumu da bu olay karşısında çözümsüz kalmıştır. Bu durum ise oldukça düşündürücüdür. Özgür-Der'in vakıanın aydınlatılması konusunda önceledikleri diyalog yolu çözümsüz bırakılmıştır. Bir haftalık ilk resmi ve sivil girişimlere karşılık, KDP yetkililerinin resmi bir açıklama yap(a)mamaları üzerine Mustafa Eğilli, Çelebi Bozan ile birlikte Türkiye'ye geri dönmüştü.
Metin Demir avukatlarıyla görüştürülmediği gibi tam olarak nerede tutulduğu ve hangi gerekçeyle gözaltına alındığına dair de tatmin edici hiçbir açıklama yapılmamıştır. Buna ek olarak, olanca resmi ve sivil girişime rağmen yetkililerin önce hiçbir açıklama yapmamaları ve ilerleyen süreçte ise muhtemel bir isim benzerliği gerekçesiyle durumu geçiştirmeleri medeni ve hukuki prosedürle bağdaşmamaktadır.
Eğilli ve Yokuş'un Tutuklanması Hak Arayışını Cezalandırma Girişimidir
7 Haziran itibariyle bölgede bulunan ve Özgür-Der ile koordineli olarak sorunun çözümüne dair girişimleri istişare eden Mustafa Eğilli bölgede bulunduğu sürece yapılan girişimleri asgari düzeyde bile sonuç vermediğini anlayınca Türkiye'ye dönmüştü. Bu gelişmenin ardından Özgür-Der Diyarbakır Şubesi, Kürtçe-Türkçe bir basın açıklaması yaparak durumu kamuoyuna ilan etmiş ve endişelerini dile getirmişti. Peşi sıra Ankara'da Mehmet Pamak ve Abdurrahman Çeliker öncülüğünde oluşturulan bir heyet, KDP Ankara Temsilciliğine ziyarette bulunarak diyalog yolunu canlı tutmak istemişlerdi. Olaydan bu ziyaret vesilesiyle haberdar olduğunu belirten KDP yetkilisi, durumun takibatını yapacağı vaadinde bulunmasına rağmen müteakip günlerde sessizliğe bürünme yolunu seçmişti.
Aynı süreçte Özgür-Der İstanbul'da da bir basın açıklaması yapmış ve üyesi Metin Demir'in hayatından endişe ettiğini kamuoyuna deklare etmişti. Bu süreç içerisinde KDP tarafından yapılan tek gayri resmi açıklama, Metin Demir'in bir isim benzerliği dolayısıyla gözaltına alındığı idi. Ne ki geçiştirme tutumunu yansıtan bu basit gerekçe bile resmi olarak beyan edilemiyordu. Özgür-Der'in TC Dışişleri Bakanlığı, BM ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu'na yaptığı yazılı başvurular hala yanıtlanmış değil. Metin Demir'in hanımı 27 Haziran günü Dışişleri Bakanlığı tarafından aranarak, eşinin "ulusal güvenlik nedeniyle" Kürdistan Federal bölgesinde tutulduğu bildirilmiştir.
Kaygı verici bu durum sürerken 12 Haziran'da konunun takibatını yapmak üzere bölgeye tekrar giden Mustafa Eğilli ve Özgür-Der Diyarbakır üyesi Hasip Yokuş'un 18 Haziran'da Türkiye'ye dönüşleri sırasında kaybolmaları ise Metin Demir ile başlayan gözaltı sürecini yeni bir boyuta taşıdı. Daha sonraki tahkikatlar sonucunda bu iki kişinin şifahi olarak gözaltı gerekçesi "Metin Demir'le bağlantıları incelenecek" şeklinde sunuldu. İkinci gözaltı olayı konuyu daha da vahimleştirdi ve birçok insanın gözünde siyasileştirdi.
Yaşanan Suskunluk
Meydana gelişinden bugüne değin diz boyu keyfilikler arz eden bu vakıanın olanca güncelliği ve yakıcılığına karşın hakim-büyük medya tarafından görmezden gelinmesi oldukça dikkat çekicidir. Özgür-Der'in 22 Haziran tarihinde Sirkeci Postanesi önünde yaptığı 2. basın açıklamasına katılan Uluslararası Gözaltında Kayıpları İzleme Komitesi'ni, Hukukçular Derneği'ni ve Mazlumder'i istisna tutacak olursak belli başlı STK'ların da sessiz kalmayı seçmeleri düşündürücüdür. Bu konuda 26 Haziran tarihinde Diyarbakır Barosu'nun da katılımıyla çağrı metni hazırlayan İHD, Mazlumder, HUDER, DESOB, AYDER, DTP, SP, HAKPAR, TUHADDER, Eğitim-Sen gibi kuruluşların açılımı ise anlamlı bir örneklik oluşturmuştur.
Asıl Sorumlu Emperyalizmdir!
Emperyalist işgale onay verenler de yaşanacak bütün zulümlere ortaktırlar! Metin Demir'in gözaltına alınmasıyla başlayan olay, geldiği aşama itibariyle mahiyeti net olarak bilinmemekle birlikte yine de siyasi bir vakıadır. Ve gerekçesi her ne olursa olsun bu vakıanın emperyalist işgal gerçeğinden ve emperyalizme teslimiyetten ileri geldiği inkâr edilemez. Mezkûr olay, birçok maskeyi düşürücü mahiyettedir. Öncelikli olarak belirtilmelidir ki, olayın muhataplarının İslami bir kimlik taşımaları ve dolayısıyla emperyalizm, Siyonizm ve ulusçu-nasyonal sapmalara karşı açık ve net bir pratikle öne çıkan bir kurumun üyesi olmaları, olayın gelişimi ve muhtemel sonucu ile de irtibatlandırılabilir. Eylem ve etkinliklerinde yasal prosedürlerden istifadeyle legal ve devrimci bir pratiği örnekleyen bu kurumun başta MİT olmak üzere CIA ve MOSSAD tarafından gözlem altında olmadığını iddia etmek mantık ölçülerine ve realiteye aykırı düşecektir. Bunlara ek olarak Mustafa Eğilli'nin Kudüs dergisinin editörü olması, bu realite çerçevesinde endişelerimizi artırmaktadır.
Olasılıkları bir araya topladığımızda, bu vakıanın üzerine gidilmediği takdirde, istenmeyen sonuçlarla karşılaşabileceğimiz üzerinde durulmalıdır. Olayın gelişimine paralel olarak Güney Kürdistan'da yürütülen çalışmalar ve bilhassa da bürokrasiyi yüksek oranda etkileme potansiyeline sahip bulunan geleneksel hürmet/himaye kurumunun bile işlevsiz kalması, mantıki olarak Özgür-Der üyelerinin uluslar arası bir sorgu sürecine muhatap oldukları şüphemizi derinleştirmektedir. Üzerine gidilmediği takdirde bu vakıanın büyük bir olasılıkla Ebu Gureyb gibi şaz durumlara kadar varabileceği uzak bir ihtimal değildir. Dolayısıyla, bütün olasılıkların hesaplanarak gerekli tepkilerin zamanında ortaya konulması gerekmektedir.