25 Kasım 1995 Pazar günü saat 22.30 civarı Kanal 7 televizyonunda bir program; adı Başkent Kulisi. Bu program her pazar bu saatlerde yayınlanıyor. Yalnız bu haftaki Başkent Kulisi'nin bir yeniliği var. Bu haftaki programın çekimi Kudüs'te yapılmış. Bu yüzden de adı "Başkent Kulisi Özel Programı" olarak sunulmuş. Üç ahbap çavuş; Fehmi Koru, İlnur Çevik ve Yavuz Gökmen'e Cengiz Çandar da eklenmiş. Kudüs'ün simgesi haline gelen Ömer Mescidi ve Kubbetü's-Sahra arka fon teşkil edecek şekilde; dörtlü, Zeytin Dağı'nın muhkem bir tepesine kurulmuş, neşeli bir sohbete başlıyorlar.
Programın yöneticisi konumundaki Fehmi Koru açış konuşmasında "İsrail'de, Kudüs şehrindeyiz..." anlamında bir şeyler söylüyor. Daha bismillah demeden Kudüs'te yaşanmakta olan siyonist işgal gerçeğini geçiştirme manası taşıyan bu sözleri, üstelik Fehmi Koru gibi Kudüs'ün şu andaki statüsünü, bunca yıldır çektiğini ve bu konuda müslümanların duyarlılığını çok çok iyi bilen birisinin ağzından duymak doğrusu çok şaşırtıcı oluyor. Ve bu şekilde başlayan program aynı minvalde çorap söküğü gibi gidiyor.
Rabin suikastından Ortadoğu'nun geleceğine kadar bir dizi konuda yorumlar, değerlendirmeler, tahminler birbiri ardına sıralanırken, biz hâlâ acaba Kudüs'ün işgal altında olduğuna, siyonist İsrail'in gasıp varlığına ilişkin Kanal 7 televizyonunun izleyicileri ne öğrenecekler, ne duyacaklar diye beklemeyi sürdürüyoruz.
Bu arada "deneyimli gazetecilerimiz"in ilginç yorumlarına muttali oluyoruz. Örneğin Cengiz Çandar'ın Rabin'in öldürülmesine ilişkin değerlendirmesinin müthiş tespitler içerdiğine şahit oluyoruz. Eski devrimci, eski gerilla, eski anti-siyonist, eski Çandar'a göre, bu suikast İsrail'in de Ortadoğululaştığını, toplumun iç ihtilaflarının siyasi suikastlere yol açabileceğini ortaya koymakla İsrail'in de diğerlerinden bir farkının kalmadığını göstermiş oluyormuş. Ne kadar hüzün verici! Demek ki demokrat, ileri ve medeni İsrail de çevresindeki ilkel, geri ülkelere benzemeye başlamış. Vah, vah, çok yazık olmuş!
İlnur Çevik de "Cengiz"in gözlemlerine katılıyormuş. "İsrail de bu bölgenin sıradan bir ülkesi" imiş. "İşte birbirlerini öldürebiliyorlar"mış. Ee, ne de olsa, "aşın unsurların hüküm sürdüğü bir bölge burası", İsrail de bu bölgenin bir parçası olunca, "sıradan bir ülke haline dönüşerek, kendi iç sorunlarına dönüyor" imiş. Ama İlnur Çevik yine de umutlu. "Ortadoğu barış sürecine emin adımlarla gidildiğini" düşünüyor. Bu arada İlnur Çevik "öbür tarafta da barışa çomak sokan Hamas, Hizbullah gibi aşırılar olduğunu" düşünmekle beraber, "bunların yahudi aşırılar kadar tehlikeli olmadığını" da düşünmekte imiş.
Şüphesiz programda en orijinal lafları her zamanki Uzakdoğulu bir bilge edasıyla ve derinden, ötelerden konuştuğu izlenimi veren boğuk sesiyle Yavuz Gökmen ediyor. "Şimdiye kadar niye buralara gelmediğine çok üzgün" Yavuz Gökmen; "Müslümanı, yahudisi, hristiyan, herkesin inancını özgürce yaşayabildiği" bu şehrin, farklı kesimlerin birarada mutlu yaşayabilmesi açısından "Türkiye için de bir örnek teşkil etmesi gerektiği' inancında.
Doğrusu siyonist işgal yönetiminin sağladığı "huzur ve barış ortamı"nın Türkiye'ye de tavsiye edilmesi bir Çiller sempatizanı olan Yavuz Gökmen'e pek de yakışıyor. "Biz almayalım, bize dokunuyor" diyecek halimiz de yok zaten. O malum huzur ve barış ortamının bir başka türünü on yıllardır hep soluduk ve solumaya da devam ediyoruz, bu ülkede.
Evet, tuhaf bir biçimde başlayan bir program bu tür tuhaflıklarla devam edip bitti. Biz de herhalde katılımcılar Kudüs gerçeğini gizlemek için yeminli olmalılar diye düşünmek durumunda kaldık.
Aslında Yavuz Gökmen, İlnur Çevik ve Cengiz Çandar açısından çok fazla garipsenecek bir durum yok. Garip olan, Kanal 7 televizyonunda böylesi bir durumun yaşanmış olması. Kim bilir belki Kanal 7 yapımcıları çok üstün bir gayretle gerçekleştirdikleri için bu programla övünüyor dahi olabilirler. En azından bu programı bir yayıncılık başarısı olarak görüyor olmaları muhtemel. Ama pek çok çaba ve bir sürü para sarfedilerek hazırlanan bu programın müslümanlar açısından Kanal 7'nin günahı olarak algılanmaktan öteye gidemediğini hatırlatıyoruz.
Fehmi Koru için ise söylenecek fazla bir şey yok. İnsan "sorunlu devlet adamı" mantığını kapmaya görsün, statükocu yaklaşımın iç politik konulardan dünyaya bakışı doğru dalga dalga yayılması pek zor olmuyor. Fehmi Koru'nun aynı şekilde Kanal 7'deki bu programdan sonra Zaman gazetesinin Kulis köşesinde Taha Kıvanç imzasıyla iki gün süresince yazdığı yazılanlardan yedikleri yemeklerden, Ahmet Özhan'ın otelde verdiği mini konsere kadar Kudüs seyahatine dair her ayrıntıyı aktarmasına rağmen işgal gerçeğini tek bir satırla dahi işlememiş olması dikkate değerdi. Yalnız bu kadar ayrıntıyı aktardığı bir seyahate ilişkin olarak, Fehmi Koru'nun kendilerini bu seyahate davet eden İZSAL firması hakkında, bu firmanın sahipleri, yaptıkları işler, İsrail ile bağlantılarına ilişkin pek bir bilgi vermemiş olmasında da bir gariplik sezdiğimizi hatırlatalım.