Ortadoğu mu İslam Coğrafyası mı?

Kazım Sağlam

Ortadoğu tabiri Büyük Britanya'nın kendini merkez kabul ederek ihdas ettiği coğrafi bir kavramdır. İngilizler her şeyi İngiltere'yi esas alarak isimlendirirler, sonra da dünyaya bilimsel bir lisanla sunma becerisini gösterirler. Sömürüsünü İslam ülkelerine yaymak isterken gene kendini merkeze alarak, İngiltere'ye daha yakın olan Kuzey Afrika'yı Yakındoğu, onu takip eden coğrafyayı Ortadoğu, Ortadoğu'nun daha doğusunu da Uzakdoğu diye isimlendirmişlerdir.

Ortadoğu nesnel bir coğrafya tanımı değil, batı emperyalizminin stratejik kullanımlı bir kavramıdır. Yani ideolojiktir. Coğrafyanın emperyalist emelleri için kullanma aracı kılınmasıdır. Siyonist yazar Daniel Schorr, 1948 yılındaki anılarını anlatırken şöyle der: "Ortadoğu daha «Ortadoğu» olmadan bu bölgeyi biliyordum. Ben buraya «Yakındoğu»diyerek büyüdüm. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü ile bu topraklar bölünürken buraya hakim olan Britanya'dan böyle görünüyordu. «Uzakdoğu» Asya idi, arada kalan İran ve Irak çerçevesindeki kısım da «Ortadoğu» adı ile anılıyordu."

Siyonist Yahudiler için Ortadoğu "Bereketli Hilal" demektir. Kitabı Mukaddes Ortadoğu'yu karış karış tanıtmakta ve Siyonistlerin tabii yurdu varsaymaktadır. Yahudilere göre Ortadoğu'daki tüm medeniyetler Yahudi medeniyetinin birer koludur. Hıristiyanlık da bir Yahudi mezhebi olarak ortaya çıkıp dünya dini haline gelmiştir.

Ortadoğu tabirini masum bir coğrafya terimi ve tanımı olarak görmek emperyalistlerin planını görememek demektir.

Ahmed Davudoğlu, kavramsal olarak tanıtmaya çalıştığı ve biraz da kargaşa haline getirdiği isimlendirmesinde şöyle der: "Ortadoğu kavramı ise ilk defa jeopolitikçi Mahan tarafından Arabistan ile Hind yarımadaları arasında kalan deniz stratejisi için büyük önem taşıyan bölge için kullanmıştır… Fiziki özelliklerinden çok stratejik özelliklere dayandırılmıştır… Dolayısı ile bu kavramın tanımlanması, kavramın muhtevasını belirleyen jeo-kültürel, jeo-politik, jeo-stratejik ve jeo-ekonomik çerçevelerin ortaya konulması ile mümkündür. Ve Ortadoğu politikası bu özelliklerin tümünü ihtiva eden bir çeşitlilik taşımaktadır."

Dünya hakimiyetini pekiştirmek Ortadoğu'ya hükmetmekle mümkündür. Büyük Britanya dünya hakimiyetini tamamlamak için Ortadoğu'ya sahip olmaya çalıştı. Birinci Cihan Harbi ile buna kısmen yakınlaştı. Fakat takati kesildiği için görevini ABD'ye II. Cihan harbinden sonra devretti. Yahudilerin Kudüs'e yerleştirilmesi, "batılı paradigma"nın İslâm coğrafyasına bir hançer gibi sokulması, batı emperyalizminin kök salması içindi. Yahudi-Hıristiyan ittifakı ile kurulan İsrail sözde devleti, 1948'den beri batılıların öncü karakolu ve temsilcisi vazifesini deruhte etmektedir. İsrail'in Ortadoğu ülkesi kabul edilmesi İslam coğrafyasının Müslümanlara ait olmadığının işareti sayılmalıdır.

İslâm coğrafyası bir bütündür. Bunu bölgesel ayrımlara tabi tutmak ve öyle ayırmak, parçala-yut prensibine yardımcı olmak anlamına gelir. Mesele Ortadoğu meselesi değil, İslam topraklarını işgal meselesidir. Coğrafi ayrım, dolayısı ile Ortadoğu tabiri, bu emperyalist işgali onaylamaya yarar. Bizi birbirimizden koparmaya yönelik bir taktiktir.

İslâm dünyasının yanlışlarını, coğrafi ve anlayış farklılıklarını, işgal bahanesi addetmek yanlıştır. Tüm dünyada ya topyekün ümmet olarak var olacağız veyahut köleleştirileceğiz. Bunun ortası yoktur. Afganistan'a ve Irak'a Amerikan müdahalesini Afganistan'ın ve Irak'ın yanlış politikalarına bağlamak doğru değildir. Onların yanlışları, eksikleri yok muydu? Tabii ki vardı. Ama bu yanlışları olmasaydı gene böyle bir sonla karşılaşırdık.

Bugün Suriye ve İran'a dayatılanlar Suriye ve İran'ın yanlış politikaları sonucu  değildir. Ötekiler (ABD, İsrail, İngiltere …)in planları gereği sıranın İran ve Suriye'ye gelmiş olmasıdır. Filistinlilere reva görülen ve yıllardır hep Arapların beceriksizliklerine bağlanan İsrail'in yayılmacı politikası sadece İsrail'e ait bir politika ve başarı değildir. İsrail batılı emperyalistlerin ileri karakoludur. Arapların yenilgisi İsrail'e değil, koalisyon güçlerinedir. İsrail, adı geçen emperyalistlerin ucu olan bir devlettir. Müslümanlar da ötekilerin İsrail'i gördüğü ve desteklediği gibi, Filistinlileri öyle görmek ve desteklemek zorundadırlar. Böyle kabul edilmezse netice iyi gitmez.

İsrail nasıl İslam düşmanı güçlerin bölge temsilcisi ise Filistin'de Müslümanların temsilcisi durumunda olmalıdır. İki ayrı dünyanın yüzleşmesi ve çatışması vardır Filistin'de ve dolayısı ile Ortadoğu'da. Batılı emperyalistler kendi ileri karakoluna sahip çıkıyorlar. Müslümanlar ise ileri karakolu mesabesindeki Filistin'i sahipsiz bıraktılar. Allah göstermesin eğer Filistin düşerse bütün ümmet yenilir ve köleleştirilir. Bunu anlayamayanlar ABD'nin Afganistan'da ve Irak'ta yaptıklarına bir baksınlar. O zaman, yani karakolumuz düştükten sonra ümmet yenilecek, ümmete reva görülen şey iple elleri bağlanıp çoluk çocukların önünde tekmelenmek olacaktır.

İslam coğrafyasını bir bütün olarak algılamak ve savunmak durumundayız. Tek tek milli devletler ayakta kalamazlar. Türkiye'de aklı başında olan herkes bunu böyle görmeli ve böyle bir siyaset gütmekle yükümlü olduğunun farkına varmalıdır. Bu yükümlülük tarihin bize yüklediği bir yükümlülüktür.