İsrail-Arap ve Araplarla diğer ülkeler arasında anlaşmalardan söz ediliyor. Ortadoğu ülkelerinin bu tür anlaşmalarda önemli bir role sahip olduğu muhakkak. Bu çerçevede sorumuz Türkiye, İran, Pakistan vb. ülkelerin, rolleri sizce ne olacak? Bu ülkelerin özel durumlarının olması mümkün mü?
Bölgede Arap dünyasının geleceğinin siyasetinde temel belirleyici konumda kalmasını istemeyen bir İsrail-Amerikan planının olması tabidir. Çünkü Arap dünyasının siyasi bir güç olarak bölgede bulunması demek İsrail'in bölgeden çıkması anlamına gelir.
Bundan dolayı Ortadoğu'nun temel esasları değişkendir. Ancak ben şu andaki Arap dünyasında var olan durumun ertelenmiş olduğunu düşünüyorum. Çünkü, şu an için Arap dünyasında var olan zayıf noktalar kollanıyor. Değişken etkenlerle ilişki kurulmak isteniyor. Ayrıca Körfez Savaşı'ndan sonra girilen dengesiz durum da Ortadoğu'yu etkilemeye devam ediyor. Saydığım zaaf noktalarının kullanılması durumunda İsrail'in en büyük güç olması kaçınılmazdır! Ancak mesele Arap-İsrail barışı tamamlanmadan önce Ortadoğu'nun geniş bir yelpazesine kayarsa işte o zaman Türkiye ve diğer güç dengeleri devreye girer ki, İsrail'in en büyük güç olması söz konusu olamaz. Bundan dolayı inanıyorum ki Arap dünyası İsrail'i Ortadoğu bölgesine büyük bir güç olarak iterse işte o zaman İsrail, Ortadoğu'daki rolünü, almak için ilerleyecektir.
Türkiye'nin Ortadoğu'da Arap-İsrail ittifakının, İran'ın da buna karşılık Arap dünyasının ekseni olması mümkün mü?
Bu konuda doğrusal bir siyasi hareketten söz etmek oldukça güç, Çünkü, Türkiye'nin başlangıçtan itibaren İsrail'le canlı ilişkilere sahip olduğunu görüyoruz. Yine Türkiye'nin İran'la ve diğer İslam ülkeleriyle de iyi ilişkileri var. Ortadoğu'da hiçbir devletin ilişkileri bir noktadan hareketle çizilmez. Bu yüzden İsrail Amerika'nın baskısı sonucu Arap dünyasında hareket hürriyetine sahip. Ancak Ortadoğu coğrafyasında birinci güç olmak gibi bir hareket hürriyetine sahip değil.
Şimdi izin verirseniz bu konudan biraz uzaklaşıp Köktenci İslami hareketler ile ilgili konuya geçelim. Bulunduğunuz cepheden, Batılı ülkelerin ve Amerika'nın İslami hareketleri desteklediği ve yardım ettiği konusunda söylenenler ışığında neler söylemek istersiniz?
Öncelikle İslami hareket kavramı köktenci kelimesi üzerine bina edilemez. Çünkü bu kavram Batılı bir kavram olup İslamcıları bağlamaz, Çünkü köktencilik tabiri Batı tarihinde bir başkasını yok etmek, yani değişim için tek aracın şiddet olarak kabul edilmesi anlamında kullanılmıştır. Ancak İslamcılar buna inanmıyorlar. Çünkü onlar başkalarıyla yaşamaya inanırlar. Şiddet ise barış araçları kalmadığında başvurulacak en son yoldur. Bundan dolayı ben İslami hareketin canlılığını ve kalkış noktasını İslam'a inanma ihtiyacından aldığına inanıyorum. Bu dünyadaki bütün müslüman insanların bildiği İslam din ve devlet gerçeğinden soyutlanamaz.
Müslümanların yaşadığı yenilgi durumuna ve başka referanslara sahip olmamalarına rağmen şu veya bu durumda dünya istikbarı ile karşı karşıya gelme ve devam eden zulüm karşısında ayakta durmaya gücü yeter. Bundan dolayıdır ki bu hareketler hayatın çeşitli problemlerine açık bir inançtan hareketle ortaya çıktılar. Özellikle de, milliyetçi, marksist v.d. hareketlerin düşüşünden sonra. Aynı zamanda hareketi vakıanın tabiatı ve şartlar da gerekli kılıyordu. Özellikle de İran'daki İslam devrimi olduktan sonra hareketin yönü bütün dünyada akımlara ve büyük dalgalara dönüştü. Çünkü hareket depreme benzer bir şekilde ortaya çıktı ve bölgedeki siyasi güvenlik alanındaki vakıanın unsurlarını değiştirdi.
Ben hareketçi İslam'a karşı uluslararası bir savaşın yürütüldüğünü düşünüyorum. Ve bence bu savaş mevcut hareketlerin içine girmeyi ve bu hareketlerde bulunan birçok zaaf noktasından yararlanmayı düşünüyor. Mesela Cezayir'deki İslami hareketin veya başka bir coğrafyadaki İslami hareketin İslami değerlerden uzaklaşmak ve İslam'ı bulandırmakla itham edilmesi gibi.
Şahsen ben basında Cezayir'deki İslami hareket hakkında ileri sürülenlerin bu hacimde bir problem olduğunu düşünemiyorum. Tabii orada İslami anlayışı, siyasi, fikri değerlere bağlılığı dünyadaki İslami hareketlerin temsil ettiği düzeyde temsil edemeyen bazı şahısların olması mümkündür. Ancak, Cezayir İslami Hareketini temsil eden Kurtuluş Cephesi en azından son zamanlarda siyasi olarak iyi bir konuma sahiptir. Ve orada bütün bölgede İslami hareketin problemlerini körüklemek ve onu diğer bölgelerde tecrit etmek için ortaya konmuş bir savaş vardır. Aynı şekilde orada İslami hareketi uluslararası çekişmelerin içine sokmak isteyen istihbarat eylemleri de söz konusudur. Rejimle İslami hareket arasındaki çekişme zaman zaman kesilip zaman zaman devam ediyor. Bu durum dışarıda Amerikan-Fransız çekişmesinin içerideki yansıması şeklinde karşımıza çıkıyor.
Ben Amerika'nın gerek Cezayir, gerekse Mısır'daki İslami hareketlerin içine nüfuz edebileceğini düşünmüyorum. Çünkü Amerika pragmatik siyasetinin gereği gelecekte hangi güçle beraber yaşayacaksa ondan istifade etmek istiyor.
Benim inancım, istikbar devletleri İslami hareketlere karşı değişik üsluplarda ve birçok araçlarla çarpışıyor. Bunların başında da Amerika geliyor. Bu savaş birçok İslami hareketi etkileyecek ve yaralayacak. Ancak bu savaşın İslami hareketi siyasi sahada tamamen söküp atacağını düşünmüyorum.
Şayet böyle düşünüyorsanız o zaman Amerika'nın Mısır'da ve aynı şekilde Cezayir'de İslami hareketlerin gelişmesine izin vermesini nasıl izah ediyorsunuz? Sonra Batılı ülkelerde İslami hareketlerin gelişmesi ve büyümesi söz konusu?
Bu konudaki açıklamamda söylediğim gibi Amerika pragmatik bir devlet olup siyasetini de vakıanın üzerine kurar. Çünkü Amerika ilkeleri olan bir devlet değildir. O, ilkelerini vakıanın durumuna göre belirler. Yine o, İslami hareketin ihtiyacını gözetmeye çalışır, ona yardım eder ve sonra uluslararası veya içi sorunlarda kullanır. Mesela Cezayir İslami hareketi büyük oranda Fransa'nın desteğiyle ayakta duran rejimle savaşıyor. İşte burada İslami hareketin Fransa'ya değer güçte bir güce ihtiyacı var.
Ancak burada İslami hareketin Amerika'yı kullanıp kullanmayacağı sorusu ortaya çıkıyor. Ya da Amerika bu tür İslami hareketleri kendi hesabına kullanabilir mi kullanamaz mı? Ben Amerika'nın bu yönde mutlak bir güce sahip olduğundan şüpheliyim. Ancak belli etkilemelerle bazı hareketleri zayıflatıp bazılarını da ortaya çıkarabilir. Ancak kesinlikle İslami hareketi tamamen kuşatması mümkün değildir. Çünkü bölgedeki İslami hareketlerin birçoğu Amerika'nın siyasi faaliyetleriyle savaşmaktadır.
Bu sözünüz Hizbullah ve onun önde gelenleri için nasıl bir anlam taşıyor?
Lübnan'daki İslami hareket hala çok güçlüdür. Zayıflatılması ve yok edilmesi de zordur. Çünkü halk gerçeğinin derinliklerinde köklere sahiptir. Büyük bir cesarete sahip olduğu kadar siyasi diriliğe de sahiptir.
Düşmanın işgal edilmiş topraklardan çekilmesi durumunda askeri faaliyetler devam edecek veya korunacak mı?
Ben hiçbir hareket için askeri faaliyetin hangi hal ve şartlar altında olursa olsun biteceğini düşünmüyorum. Bazı durumlar bu seçeneği gerekli kılabilir. Nasıl ki dünyadaki hiçbir devlet bütün değişikliklere rağmen bu seçeneği göz ardı edemiyorsa biz de edemeyiz. İslami hareketin Lübnan'da veya Lübnan dışında askeri seçeneği düşünmemesi vakıaya uygun bir tavır değildir. Ancak konumunu, üslubunu ve kullandığı araçlarını değiştirebilir.
Sorumuzu şöyle soralım: Şayet barış yapılırsa, direniş seçeneği sona mı erecek? Ve silahlar da toplatılacak mı?
Bu soruyu İslami hareketten hiç kimse tafsilatlı bir şekilde cevaplandıramaz. Çünkü İslami hareket kartlarını başkalarının da yaptığı gibi açıkça ortaya koyamaz.
Bu durumda devletle Hizbullah ve genel olarak İslami hareketlerle ilişkiniz nasıl olacak?
Ben Lübnan'daki İslami hareketin devletle silahlı çatışma gibi bir planının olduğunu sanmıyorum. Aynı şekilde devletin de İslami hareketle böyle bir çatışmaya gireceğini sanmıyorum. En azından İslami hareket böyle bir şeyi istemedikçe devlet de istemeyecektir.
Röportaj: el-Vatanu'l-Arabi