Türkiye-İsrail işbirliği yeni değil, aksine 1948'de Filistin topraklarında İbrani devletinin kuruluşunun başlangıçlarına dek gidiyor. Bu ilişkiler siyasi, askeri, ticari ve son olarak da İslami hareketlere karşı tehlikeli bir işbirliğini beraberinde getiriyor. Öyle ki siyasi gözlemciler Türk yönetiminin bölgedeki siyasi tezlerini açıklamak ve bildirmek için verdikleri beyanatları ve Türklerin buradaki hareketlerini izlemekte zorlanıyorlar. 1988'de Turgut Özal'ın ortaya attığı barış suyu projesi, ardından Madrid görüşmelerinin tesisinin başlangıcı, daha sonra da İsrail ve Arap rejimlerinin bazıları arasında münferiden akdedilen barış görüşmeleri bunlardan bazıları. Ve Türkiye yönetimi başından beri siyonist rejimle ilişkisi devam ettiriyor, çünkü haklı olduğuna inandığı şeyi yapıyor. Arap rejimlerinin gizlice yapmalarının hilafına ve Filistin topraklarının gasıbı olan rejimle gizleme gereği duymaksızın ilişkisini açıklıyor.
Paris'te; Arafat, Perez ve Rabin arasındaki barış görüşmelerinin imza törenine özellikle katılan TC Başbakanı Tansu Çiller, Türkiye ve İsrail'in iki esas dayanak noktası olduğu bölgenin siyasi konjonktürünü tedricen değiştirecek olan bu anlaşmayı tebrik ettiğini bildirdi. Ayrıca bu anlaşmanın bölgedeki uyuşmazlıkları ve düşmanlıkları kendiliğinden bitireceğini, bölgesel ilişkiler açısından yeni bir düzenin başlangıcı olacağını, bölgedeki düşmanlık elbisesini kendiliğinden çıkarıp güzel bir ipek şal giydireceğini söyledi. Bu beyanın içeriğini 1948 yılma dönmeden anlayamayız. Bu yıl bölgede İsrail devleti batılılar tarafından kabul edilmiş ve aynı yıl Türkiye bölgenin biricik "birinci dünya ülkesi" olarak tanımlanmıştı. iki ülkenin gizli ve açık ilişkileri bu seneden itibaren başladı. Anlaşılan o ki iki ülke için başka bir yol da yoktu.
İsrail'in Ankara Büyükelçisi Yuri Gordon, Türk Dışişleri Bakanı'nın işgal altındaki Filistin'e yaptığı son gezisini mevcut bölgesel değişim planlarını hızlandıracak tarihi bir ziyaret olarak nitelendirdi. Bu arada, Arafat ve Siyonist rejim arasındaki Kahire ittifakının imzalanmasından sonra Türkiye'nin kendi geleceğinden korkuya kapıldığı ortaya çıktı. Zira Sovyet ittifakının dağılması ve komünizmin çöküşünün ardından Nato içinde eski kredisinin kalmamasıyla bölgede İsrail'e nisbetle zayıflamış bir konuma düşmekten çekiniyor.
İsrail'in bir çok görevliyi, bölgede izlenen değişikliklerdeki ve tertiplerdeki hakiki katılımı konusunda tatmin için Ankara'ya göndermek zorunda kalması; Arafat'ın Hüsnü Mübarek ve Rabin'in sıkıştırmaları ve zorlamalarıyla Ankara'yı ziyaret edip Çiller'in önünde iki kat eğilmesi ve Hüsnü Mübarek'in Ankara'ya seri bir ziyarette bulunması aslında belirtilen durumun bir göstergesi.
Sebepler
İsrail Türkiye'nin rolünü olduğu gibi bırakmak istiyor. Bunun sebeplerinden biri, siyonist rejim için hayat memat meselesi demek olan su sorunu. Eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ortaya attığı barış suyu projesi aslında bu rejimin rızasını kazanmak ve bazı resmi Arap çevrelerinin önüne siyonist rejimin bayrağı altında toplanmak için uygun bir yol açmaktan başka bir şey değil.
Su
Manavgat'tan başlayacak olan bu su yolunun borularının uzunluğu 2 bin 65 kilometre olacak. Günde 3,5 milyon metreküp su akacak bu borulardan. 1988 hesabıyla maliyeti 8,5 milyar dolar. Şu andaki maliyeti 10 milyar dolardan fazla. Şu an kullandığı suyun İsrail'e yüklediği masraf 2 dolar 60 sent bir metreküp için, fakat bu su yolunun ardından bir metreküp için sadece 87 sent ödeyecek. Böylece metreküp başına iki dolar kazanacak.
Silah
Bundan sonra İsrail'in bölge devletlerine silah satışı geliyor. Türkiye İsrail'den Boeing 707 tarzında manevra uçakları satın aldı. Körfez ülkeleri de uzak ve yakın menzilli silahlar aldılar.
Bu haberi açıklayan Flight International dergisi Türkiye-İsrail askeri ilişkilerinin geçen yıl İsrail hava kuvvetleri komutanı Heral Bodinger'in Türkiye ziyaretiyle başladığını hatırlatıyor. Bu ziyarette Türkiye'nin eski uçaklarının yenilenmesi ve ıslahı çerçevesinde anlaşmaya varıldı. Fakat bu durum başka bir zorluk getirdi. Zira Türkiye dışarıya olan 67 milyar dolar borcunu ödemekte zorlanıyor. Türkiye'nin Almanya, Hollanda ve Yunanistan'la ortak savunma projeleri var. Stinger füzelerinin bazı parçalarını imal etmek için bu da GSMH'ye fazladan 544 milyon dolara mal oluyor.
Orta Asya Devletleri
Tüm bunların yanında Orta Asya devletleri meselesi de var. İsrail bu devletlerin zenginliklerini inceliyor ve tabii servetlerinden yararlanmayı düşünüyor. Bağımsızlıklarını kazandıklarından beri; İsrail bu ülkelere nüfuz etmekte yardımcı olması için Türkiye'yi sıkıştırıyor. Ne zaman Türkiye tarihi, iktisadi ve siyasi imkanlarını bu ülkelere girmek için kullandıysa siyonistler de oradaydı ve fiilen de Asya'da iş yapan büyük şirketlerin bir kısmı Türkiyeli Yahudilere ait. Tıpkı yaklaşık 4000 İsrailli yetiştirilmiş siyonist ajanın iktisadi dergiler, dini yayınlar ve barışla ilgili dergiler dağıttıkları gibi.
Son olarak buradaki mesele İslami uyanışı söndürmek. Bu, elbetteki ilişkinin temel noktası. Bunu anlamak için Türkiye'de oluşan İslami hissiyat ve bunu eritmek için oluşan Türkiye-Amerika-İsrail planlarına bakmak yeterli. Aydınlık gazetesi de üç merhaleden oluşan bu planı gözler önüne sermiş.
Mesele şu: Müphem bir İslami parti oluşturmak için İsrail'in ucuz dini kitaplarım dağıtıyorlar. Bu işlerin tümünden sorumlu olan CIA Orta Doğu sorumlusu Graham Fuller ve Milli Savunma eski Bakanı Brizezinski.
Şu kadarı var ki Türkiye'deki halk Türkiye-İsrail ilişkilerine başka bir açıdan bakıyor. Halk bu ilişkinin ümmetin zararına olduğuna inanıyor ve buna bağlı olarak da Türkiye halkı daima Türkiye'nin İsrail'le olan yardımlaşmasını reddediyor. Türkiye devleti ise halkın muhalefetine rağmen ilişkileri sonuna kadar geliştirmek istiyor.
el-Bilad, 20 Ağstos 1994 - Çev: Mehmet Serdar