Kitabın orta yerinde bir örnek cümle var. Örnek cümle işte pek de ehemmiyetli değil çoğuna göre, bazılarına göre ise hiç önemi yok. Ama benim için önemli. Öğretmen kalkıyor, bir örnek cümle yazıyor. Tatil için, örnek cümledeki adam Paris'e gidiyor. Tabi bu cümleyi o kitaba koyan kim bilemiyorum ama işte tam o sırada bütün dengem bozuluyor. Orada bulunma amacımdan uzaklaşıveriyorum. Şimdi sözü ben alsam, elimi kaldırsam, sınıfın o en arkadaki, en gerideki, cümle alemce tembel talebeler için konulduğu zannedilen o en itici sıradan şöyle bir doğrulsam, dersi anlatan öğretmen, işte o en arkadaki tembel kişilerden biri nasıl oldu da el kaldırdı acaba diye düşünecekken örnek bir cümle kurmak yerine desem ki bu Paris ismi buraya uygun değil. Nasıl yani diye şaşkınca mukabelede bulununca öğretmen, yani aslında hiçbir yere uygun değil, çünkü bizim Paris'te işimiz olmaz hocam desem. Paris'te ve bizi Paris'e götürmek isteyenlerle işimiz olmaz desem, desem mi acaba? Şimdi ben buraya onların dilini mi öğrenmeye geldim yoksa burada da eleştirilerimi sıralamaya mı? Dur bakalım diyorum, duralım, başka neler çıkacak karşımıza, başka neler göreceğiz?
Birkaç cümle geçmez mutlaka bir örnek cümle daha çıkıverir karşımıza ve biz yine elimizi kaldırma arzusu duyarız. Bir kalabalık resmi var sayfanın orta yerinde. Bir sürü genç, kimi oynuyor, kimi bir şeyler çalıyor, kimi şarkı söylüyor, kimi de içiyor. Tam bir eğlence meydanı yani. İlk gün bir adam vardı örnek cümlelerin içinde, sabah işe gidiyor, akşam işten geliyor, biraz televizyon seyrettikten sonra yatıyor. Okuduktan sonra örnek cümleleri tam bir kapitalizm insanı demiştim ya, öğretmen tam bir karşılık vermemişti yorumuma, kızdı mı acaba, bu adam da nereden çıktı, biz İngilizce öğreteceğiz, bu felsefesini yapacak, mı demişti acaba? Acaba ilk günden hilelendirmese miydim hocayı, ama ne yapacaksın işte adam işten eve, evden işe bir hayatı yaşıyor, başka bir numara yok! Ömrün tükeniyor, biraz da hakikati kavramaya bak, biraz da gözünü aç be adam göz göre göre tükenmektesin, seni bir makine gibi görenlere artık öyle olmadığını haykır! Ama diyemem, ama dillerini bilemiyorum. Kursa gelmiş ama niye öğreniyorsun bu dili, öğretmen soruyor. Cevap veriyor kırılgan bir edayla, bir belge alırım, belge işime yarar, oradan oraya geçerim, şef olurum, kademe atlarım, uzman olurum. Hocam siz niye öğrenmek istiyorsunuz bu dili, amacınız ney, amacım ideolojik. Hayda, demiştir, zaten gözüm tutmamıştı, ne ideolojisi, nerden çıktı bu adam, en iyisi oralı olmamak, mı dedi acaba öğretmen. Evet ne yapalım yani niyetimizi tam olarak ifade etmeyelim mi, herkes şen şakrak söylerken derdini ben söyleyince neden geriyor ki hocam kendini, benim amacım işte o söylediğimden. Ben onun için buradayım ama Paris'e tatile gitmeye, o çok gürültülü kalabalık eğlence dediğin şeye katılmaya karşıyım hocam. Dili öğrenmeden ben önce bunları bilmenizi istedim. Bunları bilmelisiniz, görüyorum ki bunları öğreten biri olmamış. Şu din tanımazları örneklendire örneklendire demek ki bu kitaplar çocuklarımızda din iman bırakmamışlar. İşte ben o yüzden o örnek cümleyi kuramayacağım, siz de kurmayın ve kuranlara da mani olun. Bu örnek cümlelerdeki adamlar neden Şam'a, Tahran'a, Mekke'ye, Cakarta'ya gitmezler de hep Madrid'e, hep London'a, hep Paris'e giderler, neden hep akşamları çocuklarıyla, arkadaşlarıyla cinemaya giderler de camiye cemaate gitmezler, burası neresi, o örnek cümleyi kim yazdı hocam, biz kimiz. Arka sıradayım ama arkasında değilim hiçbir şeyin, ben bu dili öğrenebilir miyim, kafamı rahatlatıp da bir örnek cümle kurabilir miyim? Örnek cümleyi sen kurmasan iyi olur diyor öğretmenim, sen kurarsan örnek cümleyi her şey sil baştan olur, her şey yeniden kurulur, sen kurma örnek cümleyi sıkıntı olmasın diyor. Teşekkür ederim hocam diyorum ben de, o zaman, ben kurayım örnek cümleyi de örnek olayım.