Hukukun gücü ile değil gücün hukuku ile tanzim edilen dünya coğrafyasında yüzü gülen insan sayısı her geçen gün azalıyor. ABD'nin kapitalist emperyalizmi ile abandığı, abanmayı planladığı topraklarda, kaygılı ve öfkeli bir bekleyiş var. Hemen yanı başımızda Afganistan ve Irak ABD'nin, Filistin ise siyonist İsrail'in işgali altında.
Afganistan'da ABD işgalinin sağlıklı bir şekilde sürmesi için komutayı ikinci kez devralan TSK birlikleri Afgan halkı için "dost kazığı"nın somutlaşmış hali olsa gerek. Irak işgalinin istikrara kavuşması, yakın bir gelecekte İran, Suriye ve Lübnan'a yönelecek işgal projeleri için İncirlik Üssü'nün kapasitesinin artırımı konusunda ABD ile yürütülen işbirliği politikaları devam ediyor.
Son dönemin en tehlikeli gelişmesi ise, Başbakan Erdoğan'ın siyonist İsrail'e yapacağı "güven tazeleme" ziyaretidir. Ömer Çelik başkanlığındaki Ak Parti heyeti tarafından başlatılan, Dışişleri Bakanı Gül tarafından geliştirilen bu dönemin TC-İsrail stratejik ittifakını Başbakan Erdoğan mı zirve noktasına taşıyacak? Erdoğan ve partisi "Milli Görüş Gömleği"ni üzerlerinden tam olarak çıkaramamışlar ki tıpkı Erbakan gibi önce; "Siyonizm: işgal, terör, katliam" vb söylemlerini bir tarafa bırakıp ardından işgal devleti ile yaptıkları anlaşmalarla "Adil Düzen/Adalet"ten neyi kastettiklerini, tüm dünyaya göstermektedirler.
Fakat Afganistan, Irak ve Filistin konularında üstlendiği tüm görevlere karşın Ak Parti Hükümeti başta AB ülkeleri olmak üzere uluslararası siyasette "Ermeni soykırımı"nı tanıması için köşeye sıkıştırılıyor. "Ermeni sorunu"nun biricik sorumluları ise bu meselenin üstesinden gelmesi için işi Ak Parti'ye havale etmiş durumdalar. Çünkü onların daha önemli işleri var.
Genelkurmay Başkanı Org. Özkök'ün ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Bumin'in 20 ve 25 Nisan tarihlerinde yapmış oldukları konuşmalar adı çokça zikredilen "bürokratik oligarşi"nin açık adresini, "derin devlet" masalı okuyan kesimler başta olmak üzere, cümle alemin adeta gözlerine sokuyordu. Org. Özkök yaptığı açıklama ile TSK'nın dönem dönem darbelerle, muhtıralarla, brifinglerle toplumu ve siyaseti hizaya sokma yöntemlerinin yerini bu süreçte "bilgilendirme ve değerlendirme" toplantılarının aldığını ilan ediyordu. Mustafa Bumin'in söz konusu konuşmasında ise "hukuk" adına çirkin ve despotik bir düzen resmediliyordu.
Bürokratik oligarşi yeni bir darbe süreci inşa etmek için, emperyalizm ise yeni işgal ve katliamlar gerçekleştirmek üzere planlar yapıyor. Ak Parti de, Ak Parti iktidarına ümit bağlayan kesimler de önce sükut, sonra araziye uyum sağlama çabaları ile siyaset sahnesinde tutunmaya çabalıyor. Oysaki resmi ideolojinin ve emperyalizmin dayatmaları karşısında özür dileyen, kendini kabul ettirmeye çalışan bir siyaset özgürleşmenin değil, olsa olsa köleliğin gönüllü kulluğa dönüşmesi için bir başlama noktası olacaktır.
Bu sayımızda Gündem başlıklı yazının yanı sıra Hazma Türkmen'in kaleme aldığı yazı Ak Parti iktidarı ile başlayan sürecin Müslümanlar açısından ulaştığı kritik noktayı analiz ediyor. Hülya Şekerci'nin yazısı ile "Başörtüsü Soruşturması"na cevap yazan başörtüsü direnişçileri sistemin Müslüman kadın üzerinden İslam'a karşı yürüttüğü mücadeleye dair önemli notlar düşüyorlar. B. Şahin Erdeğer'in "Ermeni Sorunu" başlıklı yazısı ise 90 yıl dönümü dolayısıyla bütün bir dünyanın gündeminde olan tartışmanın tarihi ve ideolojik arka planına dikkat çekiyor.
Haziran sayımızda buluşmak dileğiyle Allah'a emanet olun.