Karanlıklar sarmıştı bütün coğrafyayı. Karanlıklar arasında bir kardelen gibi filizlenmişti tevhidin ekilen tohumları. Güç kazanıp ayakları üzerinde dimdik durmadan koparmak istiyordu zalimler bu filizleri. Ekiciler tanıyordu zalimleri, onun için toprağın derinliklerine kök salsın diye ekmişlerdi tohumları.
Bir mum gibi karanlıkları yarıp İslam'ın aydınlığını egemen kılmaya çalışıyordum. Karanlıkların muhafızlarına tutsak düştüm. Karanlıktılar, onları göremiyordum, çünkü gözlerimi bağlamışlardı. Adeta bileklerim gibi gözlerim de kelepçelenmişti. Sadece seslerini işitebiliyordum.
Toprağın derinliklerine kök salmaya başlamış yarınların başaklarından, sormaya başladılar. Ekicileri sordular... Soruları karanlıklara gömülüyor, cevap alamıyorlardı. Karanlık dünyanın aslanı kesilmişlerdi. Onlar soru sorar, avları cevap verirmiş. Böyle olmalıymış karanlık hücrelerde. Bu bir tercihmiş, ya güzellikle konuşurmuşsun ya da konuşturmasını bilirlermiş onlar. Ve tercih... Hayır tercih olamaz. Pazarlığı yoktur direnişin. Haydi, yetiyorsa gücünüz konuşturun, kararmış kalpli vahşiler.
"Soyun" komutu ile başladı her şey. Emre itaat teslimiyetin eşiğidir, bilinci ile isyan ettim. Soyamazdım iffetimin sembolü elbiselerimi. Onların emirlerine hele hiç uyamazdım. Kırılası elleri ile soydular zayıf bedenimi örten elbiseleri...
Ve yürüdüm sehpaya çelikten irademle..,
Sehpalara yürümek imtihanın zirvesidir. Boyna yağlı ilmiğin geçirildiği İDAM sehpası ile kollara bağlanan iple işkencede ASKI sehpası aynı amaçlar için çırpınmakta adeta. İkisinde de teslimiyet ve direniş ya da onur ve ihanet arasında bir tercihin yapıldığı bir savaş alanından bir kesit yaşanır.
İdam sehpası çekilmeden bir hayat pazarlığı başlar. Bu pazarlıkta teslimiyet, ölü bir hayatı kazandırabilir. İhanet üzerine sürdürülecek bu hayat peşin bir intihardır. Ama onurluca ve başı dik sehpaya yürüyen ölümsüzlüğü seçmiştir. Arlık şahididir savunduğu değerlerin. Onurun timsalidir boynundaki ilmikle şehid. Sehpadan damlayan kan, toprağın derinliklerindeki ekine hayat verir. Başaktaki danenin hareketidir artık o. Dimdik yükselmesinin dayanağı olur.
İşkence için kollara bağlanan ipteki eza, boyundaki ilmik gibi kısa süreli değildir. Onurlu direniş sürdükçe sehpaların çekilişi tekrarlanıp durur. Sehpalara direndikçe kızgınlaşır kavga. Acizlikleri hırçınlaştırır onları. Etrafında dolaşan saldırgan kuduz yaratıklar oluverirler.
Bağladılar kollarımı, aslılar vücudumu ve ayaklarımın altındaki sehpayı çektiler karanlığın adamları. Bedenimin bütün ağırlığını yüklendi, mücadeleyi omuzlayan kollarım. Teslimiyet ve ihanet için bedenimin ağırlığına ağırlık eklediler. Depremin sarsması gibi sarstılar bedenimi elektrik şoku ile. Çekirge ordusu gibi etrafımı sarıp hummalı bir çalışma ile irademi teslim almayı çalışıyorlardı. Bedenimde dolaşan ellerini hissediyor, seslerini işitiyorum ama onları göremiyorum. Acizleşen titrek sesleri ile ihanet etmemi istiyorlardı. Allah'a, Rasul'e mü'minlere, ahdime ihanete çağırıyorlardı. İslam i yükselişin umutlarını kırmamı istiyorlardı,
Kalbim ise o an İman doluydu.
Mutmainlik kararlılığımı pekiştiriyordu. Kendime, pazarlığı düşünmeyi de yasaklamıştım. İç pazarlığın, teslimiyetin ilk adımı olduğunu çok iyi biliyordum. Onların eziyetleri, Allah'ın azabı ile kıyaslanamazdı. Tevhidin tarihi vadisinde kısa bir gezinti ile hafızamı yokladım. Benden öncekilerin başına gelenleri düşündüm, düşündükçe bilendim karanlık adamların işkencelerine...
İki sehpayı da yaşamış Şehid Seyyid'i hatırladım. Yıllarca karanlık hücrelerde ve zindanlarda, Firavun beldesinde çağdaş Firavunlarca işkenceye maruz kalmıştı. Canına yapılan işkenceler bir yana, canından çok sevdiği bacı ve kardeşlerine, gözleri önünde işkenceler yapılmıştı. Ve gözleri önünde şehid edilmişti can yoldaşları. O her şeye rağmen, "Esir müslümana ihanet yakışmaz" diye haykırıyordu. İdam sehpasına yürürken de ihanet için şefaatçiler gönderdi Firavunlar, Seyyid'e. Af dilemesini istediler. Ama kararlıydı o, Allah'dan başkasına boyun eğemezdi. Gözlerim bağlı, üryan bedenimin ağırlığı altında takatsiz kalmış ve uyumakta olan kollarımın ağrıları ile idam sehpasında şehadete yürüyerek şâhidliğini yapan Seyyid'leri düşünmek direnişimi kamçılıyordu adeta.
İhanete giden bütün yollara siper etmiştim bedenimi. Bedenime inen darbelere karşı bir trafo oluvermişti iradem. Ölüm korkusu, kaybetme korkusu... Korkular, ruhi çürümenin kaynağıdır. Korkuyu yenmek direnmenin şiarıdır. Ve karanlıklar ancak direniş kıvılcımlarının yaktığı ateşle aydınlanır.
Tatmin olmuş bir kalp, kararlılık, güçlü irade ve Allah'ın yardımı ile sehpalardan gelen hayat suyu ile beslenen ekinlerimiz kök salmakta ve karanlıkları aydınlatacak tomurcukları açmaya hazırlanmaktadır. Ekicileri ile beraber, umutla yarınlara yürümektedir.
Unutma!...
İşkencenin acısı geçer ama ihanetin asla!..