Yazın kuru sıcaklarının yaşandığı şu günlerde yeni bir sayı ile yine birlikteyiz.
Bilindiği gibi Türkiye toplumunda, yaz aylarında giderek alışkanlık haline getirilen gevşeklik ve rehavet tutkusu "tatil" tanımı içinde kurumlaştırılmaya çalışılmaktadır. Bu toplumsal çevrede yaşayan müslümanlar da, yer yer bu tutkudan etkilenebilmektedirler.
Sanıyoruz burada, müşrik düzenin, tatille özdeşleşen "yaz"ı, dinlence ve eğlenceyle geçirmek gerektiği yönündeki bilinç altlarımıza varana kadar işleyen, gizli açık çağrılarının payı büyük. Gazete ve dergi tirajlarının düşüşüne kadar yansıyan bu anlayış, genel olarak ülkemiz müslümanlarının da hala sorumluluklarını yeterince kavrayamamış olduklarına, kendilerini hala "öğrenci ya da memur psikolojisi" ile algıladıklarına işaret etmektedir.
Elbette sözümüz, tatilleri meşakkatli, uzun yolculuklarda -yola tekrar ve daha hazırlıklı olarak koyulabilmek için- verilmesi lüzumlu 'molalar' olarak algılayanlara değildir. Çünkü böyleleri tatil ile mola arasındaki ince ayırımın farkındadırlar ve onlar, gelip çatması her an mümkün olan "Büyük Gün"e hazırlanmayı her zaman her şeyden önemli ve öncelikli görürler.
Söz'e yaz ile başlayınca da insanın aklına "cırcır böceği ile karınca"nın hikayesi geliyor. Hani şu, yazın rehavetini, çalışmaya, uğraş vermeye tercih eden cırcır böceği ile yakıcı sıcaklara rağmen kış hazırlıklarına ara vermeden çalışan karıncanın malum hikayesi.
Müslümanca bir yaşama, özgürlüğe ve adalete ulaşmanın kendi çabalarımıza bağlı olduğunu idrak edenler bilirler ki; kişisel ve toplumsal kurtuluş, yaz sıcaklarını cehennem sıcaklarına tercih etme bilincine ulaşanların olacaktır. Bu cümleden olarak, tatil münasebetiyle bulunduğumuz köylerde, kasabalarda, şehirlerde her daim üzerimizde bulunan sorumluluklarımızı; okumayı, düşünmeyi, tebliği, tanışmayı ve topyekün mücadeleyi "tatil etmeden" sürdürmek zorunda olduğumuzu unutmamalıyız. Zaten müslümanlara yaraşan tavır da budur. Bütün bunların örnek ve alternatif davranış biçimleri olarak da önemi büyüktür.
Yazın sıcağı Cezayir çöllerindeki toplama kamplarında, Filistin sokaklarında, Bosna-Hersek topraklarında bütün yakıcılığıyla sürüyor. Diğer bütün satıhlarda da İslami mücadelemizin sıcaklığı sürmeli.
Size bu sayımızda iki röportaj sunuyoruz.
Birincisi, Doç. Dr. Bekir Karlığa ile arkadaşımız Y. Aydın'ın "Osmanlı Sisteminin Temelleri" üzerine yaptığı bir söyleşi. Söyleşinin ikinci kısmını 17. sayımızda yayınlayacağız. Bu söyleşide özellikle İslami düşünce sorunları ve tarih değerlendirmesi hakkında önemli tespitler ve tartışma konularıyla karşılaşacaksınız.
İkincisi ise; Muhammed İkbal'in oğlu Cavid ikbal ile arkadaşımız C. Aydın'ın Malezya'da gerçekleştirdiği bir söyleşi.
Ayrıca dergimizin bu sayısının son sayfalarında bir tartışma bölümüyle karşılaşacaksınız. Tartışma bölümünde, içeriği tartışılması gereken veya sorumluluğumuz gereği yayınlanmasından kaçınamayacağımız yazılar veya bu tür yazılara verilen cevaplar yer alacaktır.
Dergimizdeki diğer yazıları da ilgiyle okuyacağınız düşüncesiyle, selamlar sunuyoruz.