Modern toplum bir kurum toplumudur. Bilginin oluşturulması ve transferi, değer oluşturma ve aktarımı, kültür aşılama kurumlar aracılığı ile yapılmaktadır. Formel eğitim açısından okullar vazgeçilemez mekânlar durumuna gelmiştir. Eski çağlardan beri toplumun eğitimi, bireylerin yetiştirilmesi ve yönlendirilmesi açısından okulun farklı bir değeri olagelmiştir. Ancak hiçbir çağda, günümüzde olduğu kadar insanlar kolektif ve sistemli olarak okullaştırılmamışlardır. Günümüzde olduğu kadar uzun süreli bir eğitim süreci hiçbir çağda olmamıştır. Formel eğitim nüfusun çok önemli bir kısmını aynı anda kapsayan ve yaşamına doğrudan etki eden devasa bir kurumsal yapıya dönüşmüştür,
Althusser, baskıcı devlet aygıtları (hükümet, ordu, polis, mahkemeler, hapishaneler) ile devletin ideolojik aygıtları (eğitim, din, aile, sendika vs.) ayrımını yaparak formel eğitimi modern devletlerin ideolojik aygıtı olarak tanımlar. Kimi becerilerin öğretilmesi kılıfı altında; sömürü ilişkilerinin yeniden üretildiği ve hâkim sınıfın ideolojisinin aktarılması İşlevi yüklenen kurum olarak betimler okulu. Özellikle ülkemizde okulun modernleştirici bir misyonu vardır. Aile ve toplumun değer yargılarının sistemin içine girmesine izin verilmez. Aksine sistem okuldan dışarı doğru bir kültürel başkalaşmayı dayatır.
Eğitim öğretimin sadece kafanın içindekiyle ilgilendiğini söylersek yanılırız. Okul manevi değerlerin maddi değerlerle somutlaşacağının bilincindedir ve maddi açıdan çok ciddi dayatmalar yapar. Maddi değişimlerin hemen ardından manevi değişimler gelir. Bir zamanlar şapkasız okullara giremezdiniz, şimdilerde ise başörtülü giremiyorsunuz.
Anayasa ve Okul
Son haftalarımız hararetli anayasa tartışmalarıyla geçmektedir. Bir taraf darbe ürünü mevcut anayasanın Türkiye'ye yakışmadığını, hak ve özgürlüklere ciddi sınırlandırmalar getirdiğini, devleti merkez aldığını, bu haliyle toplumun taleplerini karşılayamadığı ve değişmesi gerektiğini söylerken; diğer bir kesim mevcut anayasayı laiklikle ve resmi ideolojiyle özdeşleştirip anayasaya getirilen her türlü eleştiriyi resmi ideoloji düşmanlığı olarak nitelendiriyor. Gözüken o ki ülkemizde bir anayasa değişikliği olacaktır. Bu değişim umarız mevcut anayasanın kabuğunda kalmaz, toplumsal değerlerimizle örtüşmeyen, hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı özüne kadar iner.
Anayasalar bu ülkenin bugününü ilgilendirdiği kadar, geleceğini de ilgilendirir. 12 Eylülcülerin istediği Türkiye bugünkü Türkiye idi. Katı bir ideolojik dayatma ve baskı altında yaşadığı travma nedeniyle birbirini anlayamayan, dinleyemeyen ve güven duymayan, her türlü provokasyona açık garip bir toplum. Bakalım yeni anayasa nasıl bir gelecek tasavvuru yapacak?
Yazımızın girişinin oluşturduğu beklenti gereği mevcut anayasa tartışmalarına biz eğitim boyutuyla dâhil olacağız. Modern toplumlar için okulun kuşatıcılığını ve modern devletler için de İdeolojik transfer mekânı olarak görüldüklerinin altını çizmiştik. Ülkemizde eğitim sistemi bu değerlendirmelerin dışında değildir. Eğitim sistemine genel olarak baktığımızda özgürlükçü ve eleştirel bir zihin temelinde ve müfredat kapsamında değil, tek-tipçi, tek bir ideolojinin propagandasının yapıldığı, koşullandırma ve baskıya dayalı olduğunu gözlemleyebiliriz. Her türlü alternatif düşünceyi mahkûm edip zararlı unsurlar olarak sayan, Türk dili, Türk tarihi ve Türk rejimini öğretmekle sınırlı, gayet sığ ve dar bir yurttaşlık eğitimi temeline oturtulmuş bir müfredata dayanır eğitim sistemi. Bir tekinin tüm dünyaya bedel olduğu gerçek dışılığına dayanan ultra abartılı bir Türk milliyetçiliğinin yanında, resmi ideolojiye karşı içte ve dışta sürekli düşmanların olduğu ve gençliğin tek amaç ve gayesinin bu düşmanlara karşı bedenlerini siper ederek ve bütün hayatlarını bu davaya vakfederek resmi ideolojiyi koruyup kollamak olduğu düşüncesini aşılamak eğitim sisteminin temel ve birincil görevleri arasında yer almaktadır.
Her ne kadar geçen yıl devreye sokulan müfredatın ezberciliğe karşı eleştirel bir özellikte hazırlandığı ifade edilse de, bu ifadelerin sanallığı, eğitim sisteminin temel ilkelerine bakıldığında ortaya çıkmaktadır.
Mevcut Anayasa'nın 42. maddesi: "Eğitim öğretim, Atatürk İlkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz." der. 1961 Anayasası'nda yarı resmi bir ideoloji niteliğinde olan Atatürkçülük ve Türk milliyetçiliği; 1982 Anayasası'nda ırkçı bir nitelik verilen Türk milliyetçiliği ve kutsal devlet anlayışı Atatürk milliyetçiliği ve Atatürk ilkeleri olarak adlandırıldı. Cuntanın "Danışma Meclisi" Kemalizmi/Atatürkçülüğü devletin, siyasal partilerin ve milli eğitim sisteminin uymak zorunda olduğu resmi ideoloji olarak ilan etti.
30.04.1992 tarihinde kabul edilen 3797 sayılı "Milli Eğitim Bakanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun"a bakıldığında Milli Eğitim Bakanlığı'nın görevlerinden birinci madde: "Atatürk inkılap ve ilkelerine ve anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine..." diye başlayıp devam eder. Yine 01.11.1981 tarihli 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 4. maddesi, yükseköğretimin amacını belirler. Yükseköğretimin amacı: "..Öğrencilerini; Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda Atatürk milliyetçiliğine bağlı..."diye devam eder.
Hiçbir ideolojik tercihi olmaması gereken yükseköğretim bile resmi ideolojiye bağlı öğrenciler yetiştirmek üzerine dizayn edilir.
Yine 12 Eylül Anayasası'nın 42. maddesi ana dillerde eğitimi yasaklar: "Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez." 1982 Anayasası eğitim-öğretim özgürlüğünün içini tamamen boşaltırken, "Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasa'ya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz" der. Böylece vatandaşlarının özgürlüklerini yok eden belge yine vatandaşlarından sadakat isteme çelişkisini de içerir.
1982 Anayasası'nın dayandığı temel niteliği bilmek, gerek milli eğitimin büründüğü somut biçimi anlamak açısından gerekse ülkedeki toplumsal, siyasal, kültürel yaşamın çeşitli yönlerini algılama ve değerlendirme açısından önemlidir.
Mevcut Anayasa'nın içeriğinde eğitim sistemine; hayat ve ölüm arasında her ne varsa kayıtsız ve koşulsuz bir şekilde resmi ideolojiye adanması ve onun yolunda tüketilmesi gerekliliği bir zorunluluk ve bir borç olarak gençliğe aktarılması görevi ve misyonu yüklenmektedir.
Eğitim Sistemi İnsan Merkezli Olmalıdır
Yeni anayasanın ideolojik olmaması gerektiği vurgulanıyor. Eğer bu mümkün olacaksa eğitim sisteminin de ideolojiden arındırılması elzemdir. Eğitim sistemi militer görüşlerden temizlenmelidir. Devlet yapacağı müfredatı halkıyla birlikte yapmalıdır. Halkının değer yargılarına saygılı olmalı ve "Çocuk ailenindir!" İlkesinden hareket ederek ailenin değer yargılarını çocuğa vermelidir. Aileyi dışlayan bir okul-sisteminin zorlanması en ağır insan hakları ihlallerinden birisidir.
Devletin okullar üzerindeki tekelciliğine son verilmelidir. Halkın özel okullar açmasının önündeki engeller kaldırılmalıdır. Bu özel okullar, müfredat yönünden de bağımsız olmalı, kendi müfredatlarını belirleyebilmelidirler. Özel okulların müfredatları, sadece temel insan hakları ve evrensel değerler yönünden denetlenmelidir. Cemaatler kendi okullarını kurabilmeli, işletebilmelidir. isteyen her dinî veya ideolojik grup, okul açabilmeli ve bunlar kamu kaynaklarınca desteklenmelidir.
Bunun yanında devlet okulları da devam etmelidir. Devlet rekabet etmekten kaçınmamalı, okulları kaliteyi artırıcı bir donanım içine sokmalıdır.
Çoğulcu bir toplumda bir tek etnisiteye göre toplumu dizayn edemezsiniz. Bu toplumsal barışı zedeleyici sonuçlar doğurur. Var olanı yok saymakla var olan yok olmuyor. Birlikte yaşama kültürü geliştirilmeli, ülkenin bütün yurttaşları inançlarıyla yaşamın her alanında özgürce var olabilmeli ve kendini ifade edebilmelidir.
Resmi dilin Türkçe olmasıyla kimsenin sıkıntısı yok ancak, vatandaşlar kendi dillerinde eğitim hakkına sahip olabilmelidirler. Bu temel bir insan hakkıdır. Bir devlet, kendi vatandaşlarını temel bir haktan yoksun bırakamaz ve bunu kendisi için tehlike olarak göremez.
Din dersi konusuna gelince; öteden beri devlet, dini kullanmaktadır. Altını çizdiği laiklik ilkesiyle tezatlaşmaktan sakınmayarak, dini ihtiyaca, ortama ve şartlara göre dozunu ayarlayarak toplumsal bir yatıştırıcı olarak kullanmaktadır. Mevcut anayasa dine gereken saygınlığı vermemektedir.
Yeni anayasa Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersini zorunlu olmaktan çıkarmalıdır. Hiç kimseye ya da hiçbir erke bir başkasına din ya da ideoloji dayatma hakkı verilemez. Yeni anayasa, halkın dini eğitim veren özel okullar açmasına imkân sağlamalıdır. Bu okulların müfredatını okulu açan cemaatin kendisi belirlemelidir.
YÖK kaldırılarak üniversiteler bilim üreten merkezler haline getirilmelidir. Eğitim kurumlarının vatandaşa ait olduğu, vatandaşların da farklı inanç ve kanaatleri ve ideolojileri benimsediği gerçeğinin altı çizilerek eğitim ve öğretim kurumlarının herhangi bir ideolojiye yandaş olamayacağı anayasada belirtilmelidir.
Eğitim öğretim hakkının ve çalışma hakkının, hiçbir gerekçeyle engellenemeyeceği anayasal güvence altına alınmalıdır.