Kim ne derse desin, "zaman" gerçekten, en bilimli annedir.
İşle süreç işlemeye devam ediyor ve ömrümüzden günler, haftalar, aylar akıp gidiyor. İğreti bir ceket gibi sarkıyor üstümüzden, dün. Ve yaşananlar, her şeye rağmen ayırıyor, ayrıştırıyor; birleştiriyor, bir araya getiriyor; olduruyor ya da öldürüyor.
Bir yandan "ağaçlar ayakta ölür" diyenlerin bile yataktan kalkamadıklarını görüyoruz. Diğer yandan küçümsenen tohumların nasıl da filiz verdiklerine, dimdik doğruluverdiklerine şahit oluyoruz.
Direniş ve onuru kuşanarak başını dik tutamayanların omuzları düşüyor, sırtlarındaki kamburlar artmaya başlıyor. Cüzdanları kabaranların hızla vicdanları da körelmeye yüz tutuyor. Zamanında "hayır" diyebilmeyi beceremeyenler, her şeye "evet" demekte beis görmez hale geliyorlar, zamanla. Çoğalmaktan başka derdi olmayan ve parmak sayısını kutsayanlar, yavaş yavaş yalnızlığa gömülüp iç geçiriyorlar. Üstelik şu günlerde, hiç kimse hiçbir türlü münafığı sevmiyor. Bahane, mazeret edebiyatı da büyük bir gelişme ve zenginliğe kavuşuyor bu arada.
.................
· Fakat benim insanlara faydalı olabilmem için, her şeyi göze alıp üniversiteyi muhakkak bitirmem gerekiyor.
· Doğru söylüyorsun ama ben asistan olamazsam kafayı yerim.
· Anneme, mutlu ve müreffeh bir hayat sürdüreceğime dair söz verdim. Onun için benim buralarda fazla görünmemem gerekiyor.
· İçime sinmese bile, âlimlere karşı gelinmez. Hocaefendi, ilim öğrenmek her şeyden üstündür, dedi. Siz daha mı iyi bileceksiniz, koca fetva var ortada, başınızı açabilirsiniz diye.
· Valla abicim, bölüm başkanı bizim akrabamız sayılır. Ona karşı çıkmak, saygısızlık yapmak istemem.
· Bunlar kuru laf aslanım!.. Eve, çoluk çocuğa kim bakacak!..
· Ay hayatım! Daha yeni evlendik. Beyim de daha yeni işe girdi. Sokaklarda bağırmanın zamanı değil ki!..
· Demek, basın açıklaması yapacaksınız. Katılmak isterdim ama öğle namazının son sünnetini kılmayı unutmuşum. Tesbihat da var. Hadi size kolay gelsin.
· Bu peruk için bu kadar parayı boşuna mı verdik yani? Siz gerçekten İslâm'ı siyasete âlet ediyorsunuz.
· Ne yani? Biz bu makam ve mevkileri başkalarına mı bırakalım? Anarşistler, hırsızlar. Allahsızlar mı gelsin başımıza? Bu memleketin bize ihtiyacı var!
· Benim karakol fobim var arkadaşım. Hem ülser var bende, şeker var.
· Bugün de direnişe katılamayacağım beyler! Akşam maç varda...
· Hiç merak etmeyin. Ben müftüye danıştım; o da, bu şarkı burada bitmez, dedi.
· Böylesini bir daha bulamam. Nişanlım beni bir daha oralarda görmek istemediğini söyledi de...
· Sayın abim, haklısın ama, konjonktür elverişli değil. Büyük düşünmeliyiz. Yeni projeler üretmek lâzım. Hem dikkatli olmak, provakasyona gelmemek lâzım.
· Her şeyin başı para arkadaş bu devirde... Ekonomik yönden güçlenmedikçe hiçbir alanda ilerleyemeyiz. İlkelerden, mücadeleden bahsetmek falan, hep havada kalıyor. Ticari alanda kurumlaşmak gerekiyor. Bunları da yeri ve zamanı gelince düşünürüz.
· Muhterem, hâlâ direniyor ve diretiyorsun. Herkese karşı hoşgörülü olmamız ve zamanı iyi okumamız gerekiyor. Zamanı saman altından yürüterek değerlendirmeliyiz.
· Şeyh efendi oruca ve zikire devam edin, diyormuş. 9 ay 9 gün 9 saat sonra ortalık güllük gülistanlık olacakmış ya!
· Şu sivriliği bırakın kardeşim. Yeni âdetler çıkarmayın. Sizin yüzünüzden bizim de başımız belâya giriyor. Hem bir daha herkesin içinde bize açıkça selâm vermeyin. Yanlış anlaşılıyor!..
· Darbeye davetiye mi çıkarmak istiyorsunuz yoksa! Siz delisiniz, cahilin cesareti çok olurmuş!
· Kız, çıldırdın mı sen? 'Bir metrelik bez parçası'na değer mi? Tıp Fakültesi kolay mı kazanılıyor? Üstelik son sınıfa gelmişken...
..................
Kirli, kara bir duygunun bütün yürekleri, zihinleri sarıp sarmalaması isteniyor. Zulüm, sömürü ve adaletsizlik de bu korku ve yılgınlık psikolojisinden, bu umutsuzluk ve düş kırıklığından, bu gücünü bilmeyen kalabalığın yenilgiyi kanıksamış karanlığından besleniyor. Sinsi, kara bir yılan dolaşıyor herkesin içinde. Ve daha denize düşmeden yılana sarılıyor birçok insan.
Şükür ki onurun, erdemin. Özgürlüğün elinden tutanlar da var. Aldananların, ağlayanların arasından adananlar da çıkıyor. Ve bütün süslü, kirli mazeretleri ürkütüyor, silkeliyor, düşündürüyor müşterek ve mukavim bir çığlık:
Direniş var, yılgınlık yok!
Zulme karşı direneceğiz!..