O Gün Yağmur Ağladı; Biz Ağladık

Ergin Sönmezler

“Sonra dönüşünüz yine O’nadır.” (En’am, 60)

Dayika min!

Çöktü yine şafak, hüzün dolu

Düşünürüm seni gönlüm dolu

Yüreğimde gamla gözlerim dolu

Yüreğime vurulmuş benim yare

Kalbim ve bağrım olmuş pare pare

Çaresiz insana yoktur çare

Seni düşünürüm her dem uzaklarda

Bir soğuk bir ince bir garip bir derin sızı

Alev alev kuşatıp sarar her yanımızı

Geceler boyu kanayıp durur hep

Kor ataşlar misali yakıp durur hep

Dışarda kar yağarken

İçimde bir şeyler eriyor

Dağınık odamın kirli camlarına

Büyük bir hasretin çağıltısı vuruyor

İçimin oyuklarına sesin doluyor

Evde ne varsa senden geride

Hasrete bürünmüş öylece yatar içimde

Sessiz elemlere durur hep gecelerinde

Bu bahar ektiğin çiçekler hüzünle açacak

İçlerinden kan kırmızısı bir gülü

Gardaşımın yerine kokla anne

Biz onu merhametlilerin en merhametlisine emanet ettik

En emin, en güvenilir, en huzurlu makama

Tasa etmeyesin ne olur anne

Matem en çok senin hakkındır elbette

Yüreğine büyük bir hasretin çağıltısı vuruyor

Ciğerinin oyuklarına evladının sesi doluyor

Geceler kahır gam özlem acı ve hasret dolu

Uyku tutmaz öylece sızlar durur içinde

Oy benim sıla yorgunu annem

Müsterih olasın.

Herkesin kardeşi yerine koyduğu evladın

Şefkatlilerin en şefkatlisinin komşusu şu an

Hissetmez misin?

***

Bir annenin gözyaşı pınarları kurur mu hiç? Benim anneminki kurudu. Yeryüzü ona artık dar geliyor. Bir evlat kokusudur hep burnunda tüter.

Anneciğim!

Yaşadığımız her hadisenin Allah’tan olduğuna inanıyorsak başımıza gelen her şeyi güzel bir rıza ile karşılamamız gerekmez mi? İman büyükse imtihan, gemin büyükse fırtınan büyük olur; hatırda tutmamız gerekmez mi?

Uyku tutmaz seni bilirim. Yorgun ve yaralısın; nağmesiz ve sessizsin. Baharı olmayan bir hayat, dağlanmış bir vücut, bağrına hançer saplanmış yaralı bir kuş gibisin. Sessiz elemlere dalıp gidersin. Lokmalar dikendir artık geçmez boğazından. Kor misali için yansa da Allah’ın izniyle kalkarsın her yükün altından. En umutsuz biçareliklerde dahi senin çelik misali imanın ve iraden değil miydi bizi ayakta tutan?

Kalk ne olur anne! Yeni umutlara ve yolculuklara yelken açacağımız bu seferde bizi yalnız bırakma.

***

Ey kederleri dindiren Rabbimiz!

Ruhların açlığını gideren, kalpleri ısıtıp aydınlatan, nefisleri dinginleştiren!

Hüzünler ile kalplerimiz arasına bir sur ör. Şifa, teselli ve umut kaynağımız olan Kur’an hatırına, mübarek Ramazan hatırına, semaya açılan nice eller hatırına…

Senin rahmetinden ümit kesilmez asla!

***

Bazen öyle demler vardır ki hayatta söze hacet bırakmaz. Kelamların kifayetsiz kaldığı; bedenlerin donuverip vicdanların ürperdiği… Boğaza tıkanıverir, haykıramazsın, biçare! Susarsın sadece; usulca. Ötelerden bir ses gelir, bir bakışla hüzün ateşi harlanır. Gözleri doluverir insanın sebepsiz.

“Bir geceni de bize ayırsan ne olur baba?” diyen evlatların hikâyesidir bu. Kimselerce bilinmeyen. Çocuklarını gecenin en karanlık deminde ancak hasretle öpebilenlerin hikâyesi... Büyük acılara gark olmuşların, adanmışların, vefanın, yarınlar için rahatından vazgeçenlerin...

Umudu gözbebeklerinde yaşatanların; ruhları ve duyguları solgun yürekler için ürperenlerin hikâyesidir bu. Dertlenenlerin, dertlerle hemhal olanların, hanelere derman olanların...

Zihinlere, gönüllere iz bırakıp da gidenlerin hikâyesi… Zalimlerin kalbine korku salan, mazlumlara umut olanların...

Halka halka hayra ve hakikate adanmış ağabeyimin hikâyesi…

Şimdi Rabbimize ve iyiliğe adanmış bir ömrün hikâyesini, türküsünü ve ağıtını dillendiriyor yarenleri. Ne mutlu sana anne!