Her yıl ekim ayında bütün dünya kamuoyu Nobel ödüllerinin kimlere verileceğini merakla beklemeye koyulur. Ödüller açıklandığında da çoğu kez başta edebî kamu olmak üzere çoğu mahfillerin yanıldığı görülür. Hiç hesapta olmayan sürpriz isimlerle tanışılır. Ödülün sahibi açıklandıktan sonra diğer dallarda verilen ödüllerden ziyade edebiyat ödülü üzerinde dünya çapında bir tartışmanın başlaması edebiyatın hala gerek zihniyet gerekse sosyo-kültürel analizlerde belirgin bir etkisinin olduğunu da kanıtlamaktadır. Neden ona değil de şuna verildi bu ödül? Bu adam bu ödüle layık mıydı? Bu ödülün temelinde yatan başka sebepler olmasın? Soruları ekseninde bir tartışma başlar.
Tartışmalar sürerken edebiyatın reklamcılık boyutunu da içeren ekonomi-politiği devreye girer. Her ülkede ensesi kalın belli başlı yayınevleri de ödülü alan yazarın kitaplarının peşine düşer. Nobel kazanan yazar vitrinlerde daha da kahramanlaşır.
Yabancı bir yazarın daha doğrusu Türkçe yazmayan bir yazarın kitaplarının çevrilip eserlerinin basılmasında Nobel çoğu zaman bir kalite kontrol mekanizması gibi işletilir. Nobel ödülleri, Türkiye'de Cem Yayınevi'nin Nobel Yayınları dizisini başlatmasından bu yana daha çok merak edilmeye başlandı.
Edebî kalitenin Nobel'le belirlenmesinin zirveleştirici etkisi, bu ödülün verilmesinde esas kabul edilen ölçütün nesnel olup olmadığı hatta siyasi içeriğinin olup olmadığı tartışmasının, daha bu ödüllerin verilmeye başlandığı yıllardan itibaren yaşandığı görülmektedir.
2005 yılında bir hayli gürültü koparan "Ermeni meselesi" eksenindeki açıklamalarıyla yargılanan Orhan Pamuk, Fransız Parlamentosunda Ermeni tasarısının kabul edildiği gün Nobel Edebiyat Ödülünün sahibi oldu. İster istemez yapılan bütün yorumlarda bu iki mesele birbirine eklemleniyor. Türkçe edebiyat dünyasının dünyada en çok tanınan marka yazarı Orhan Pamuk'un öteden beri sürdüregeldiği söylemleriyle oluşturduğu portresinin Nobel Edebiyat Ödülünü almasında etkili olduğu biliniyor. Nobel'i veren İsveç Akademisi'nin kararlarında sadece edebi yetkinliğin belirleyici olmaması hem edebiyat hem de politika çevrelerinde sonu gelmez tartışmalara neden oluyor. Nitekim Orhan Pamuk da İsveç Akademesi'nin internet sitesine yaptığı açıklamada; "Nobel alan ilk Türk yazar olmanın ödülü kendisi için daha değerli, Türkiye içinse daha hassas ve politik kıldığını" ifade etmesiyle ödülün son kertede siyasallıkla edebi yetkinliğin kesişme noktasında gündeme geldiğini itiraf ediyordu. Ayrıca Orhan Pamuk, Cemal Süreyya'nın "en çok Nobel alamayan yazarımız" olarak nitelediği Yaşar Kemal'in yarım kalan koşusunu da tamamladı.(Süreyya, 1996) Çünkü Yaşar Kemal bir Türk yazarının Nobel'i kazanabilme ihtimali olduğunu edebi kamuya düşündürtmüştü.
Nobel'in büyüklüğünün hatta çok tartışılmasının temel nedenlerinden biri ödülün maddi değerinin ve sağladığı maddi olanakların çok büyük olmasıdır. Ödülün maddi değeri ödülü veren kuruluşun ya da kimsenin varlık durumu ile yakından ilgilidir. (Özdenören; 2003; 71)
Bir kişinin ve kurumun adını sürekli öne çıkaran ve gezegen folklorü oluşturan Nobel Ödüllerinin tarihine baktığımızda hem ödüllerin miktar olarak çok fazla olması hem de ödüllerin nesnel olmamasını anlamak bakımından Alfred Nobel'e dönmek kaçınılmazdır.
Nobel'in Dinamitleri
Yüzyılı aşkın bir süredir işletilen Nobel kartı 1833'te İsveç'in Stocholm kentinde doğan Alfred Nobel'in adını ve kanlı geçmişini yaşatır. Zengin bir mimarın oğlu olan Alfred Nobel sağlık sorunları nedeniyle okula gidemez. Aldığı özel dersler ve kişisel becerileriyle kendisini kimya dalında yetiştirir. Otuzdört yaşında dinamiti bulur. Dinamitle yaptığı bir deney sırasında kardeşini de havaya uçurur. Alfred Nobel'in muazzam servetinin oluşumunda dinamit en büyük katkıyı yapar. Dinamit üretimi için kurduğu fabrikalar, laboratuvarlar, silah tüccarlığı, kardeşiyle ortaklaşa sömürdüğü Bakü petrol yatakları, beş kıtaya uzanan pazarlama şirketleri servetine servet katar. Bakü'de ve Kafkaslarda Ermeni ve Azerilerin birbirlerini kırmalarını sağlayarak, petrodolarlara kavuşurlar. Barbarca yöntemlerle servetlerine servet katmaları ve bu süreçte dinamitin kolaylaştırıcı etkisi nedeniyle Azerilerce Milyonçu olarak anılmıştır. (Parlar, 2003; Armağan, 2004; Aldı, 2004)
Ölene kadar, sürekli sağlık durumunun bozukluğundan yakındı. Çeşitli ülkelere yerleşmeyi denedi; ama aradığı huzuru bulamadı. Nobel, yaşamı boyunca melankolik bir tavırla çevresindeki insanlarla durmadan alay etti. 2006 Nobel Edebiyat Ödülünün Pamuk'a verilmesinin gerekçesi açıklanırken kullanılan melankolik ruhu yansıtan yazar ifadesi Pamuk'u zihinsel olarak da Nobel'e akraba kılıyor. Kapitalizmin palazlandığı bir dönemin zenginlerinden olan Alfred Nobel, bir yandan barışçı bir söylem geliştirmeye çalışmış, bir yandan da halkları silahlandırarak kasasını doldurmuştur. Zamanında kimi barış konferanslarının finansmanını sağlamıştır. Ama hiçbirisine katılmamıştır. Kurduğu silah fabrikalarının dünya barışına bu konferanslardan daha çok katkı yapacağına inanmıştır. Pierre Loti ve Victor Hugo gibi sanatçılarla ahbaplık kuran Alfred Nobel dinamit ve petrolle oluşturduğu servetiyle Nobel Vakfı'nın kurulmasını istemiştir. Vakfın gelirlerinin nereye harcanacağını da belirten Alfred Nobel'in bu vasiyeti, İsveç Kralınca saçma bulunup mahkeme kararıyla değiştirilmeye çalışılmışsa da sonuç değişmemiştir. (Yılmaz, 2003)
Nobel Ödülleri
1896'da ölen Alfred Nobel'in vasiyetine uyularak kurulan Nobel Vakfınca 1901 yılından bu yana, Edebiyat, Barış, Fizik, Kimya, Tıp/Fizyoloji olmak üzere toplan beş dalda verilen ödüllere Vakıf yönetimi 1969 yılında aldığı kararla ekonomi ödülünü de eklemiştir. Ödüllerin kimlere verileceği, her dalda belirli bir jürinin kanaatleri ile belirlenmektedir. Ödülün kime verileceği, Edebiyat Ödülü'nde Stocholm Akademisi; Ekonomi, Fizik ve Kimya ödüllerinde İsveç Bilimler Akademisi; Tıp ve Fizyoloji ödülünde Karolin Tıp Enstitüsü, Barış ödülü içinse Norveç Parlamentosu'nca oluşturulan beş kişilik bir kurul tarafından belirlenmektedir.
Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday olabilmek için, öncelikle aday gösterilmek gerekmektedir. İsveç Akademisi ve benzer akademilerin yanında üniversitelerin dil ve edebiyat hocaları, kendi ülkelerinde edebiyat etkinliklerini temsil eden organizasyonların başkanları, daha önce Nobel almış olanlar aday gösterebilme hakkına sahipler. Bir kişi kendisini Nobel adayı olarak gösteremez. Öneriler her yıl 1 Şubat'tan önce Nobel Komitesi'ne ulaştırılıyor. Genellikle iki yüz civarındaki adaydan çoğu daha önce aday gösterilmiş oluyor. İsveç Akademisi karar sürecinde Nobel Komitesi'nden destek alıyor. Üç yıllığına seçilmiş dört ya da beş kişiden oluşan Nobel Komitesi her yıl yedi yüz dolayında kişi ve kuruluşa, aday göstermeleri için bir mektup gönderiyor. Başvurular toplandıktan sonra Komite birtakım ölçütlerle eleme yapıyor. Nisan ayında Akademiye yirmi kişilik bir liste sunuluyor. Akademi bu listeyi onayladıktan sonra Mayıs ayı sonuna kadar Komite bu listeyi beş kişiye indiriyor. Yaz boyunca yapılan değerlendirmeler sonucunda oyların çoğunu alan aday Ekim ayında açıklanıyor.
Ödülü alan kişiye bir ödül belgesi, üzerinde Nobel'in yüz kabartması bulunan bir altın madalya ile para çeki Nobel'in doğum günü olan 10 Aralık'ta verilmektedir. Ödüllerin finans kaynağı, Alfred Nobel'in Vakıfça işletilen servetinden elde edilen kâr ve faizlerden oluşmaktadır. Dolayısıyla her dalda verilen para armağanı da yıldan yıla değişmektedir.
Ödülün Politik Pratiği
İsveç Nobel Akademisi'nin yirminci yüzyılın ilk yıllarından itibaren vermeye başladığı Nobel Edebiyat Ödülü bağlamında serdedilen ödülün politik doğasına dair yorumlamalar iki noktadan hareketle yapılıyor:
a) Ödülün daha önce kimlere verildiği,
b) Ödülün daha önce kimlere verilmediği.
Kültürel emperyalizmin küresel kapitalizmle yeniden konum belirlediği ve bu itibarla tarihsel dönemlendirme yapılırken özellikle doksanlı yıllara yaklaşıldıktan sonra farklı bir yorumlama perspektifine ihtiyaç vardır. Edebi ve sanatsal temsiliyet biçimlerinin safiyetlerini yitirmiş oldukları bir zamanda özellikle de edebiyat ortamının "uyanık bilinci" olarak anabileceğimiz eleştirel çözümleme faaliyetlerinin politik perspektifsizliği edebi darboğazın önemli sebeplerinden biridir.
Edebiyat sözkonusu olduğunda varolan durumu tamamen edebiyatın iç varlıkbilimsel boyutuyla değil, düşünsel, edimsel ve politik süreçlerle irtibatını kurabileceğimiz önemli eylemlerden biridir ödül piyasası. Ama sürece bakıldığında ödül dünyasının düşünsel ve edimsel düzlemde politikaya tutsak kılınışının yanında uluslararası tutsaklık halinin hep ötelendiğine şahit oluyoruz. Örneğin yerel iktidar odaklarından bağımsız tavır takınabilme yetenek ve yeterliliği hususunda Edward Said'in tanımıyla entelektüel kimliklerini ispat eden ve bunu da devlet sanatçılığını reddederek "vesikalı olma" onursuzluğundan kurtulan Orhan Pamuk şahsında hemen bütün eleştirmenlerin küresel vesika karşısında el pençe divan duruşları manidardır.
Yerel güç odaklarının suçluluğunun tespiti ve dillendirilmesi önemlidir. Ama halkların birbirlerine nefret beslemelerinde en az ulus devlet yapılanmaları kadar pay sahibi olan kurumsal kötülük düzeneklerini silahlarla besleyen Alfred Nobel'in de eli kanlı parasından kanlı statüsünden pay devşirmek de bir statükoculuk değil midir?
Ödül dünyasının nirvanası Nobel Akademisi'nin dağıtıcıları son kertede ödüllerin içinde yaşanan politik tarihsel zamanın dışında bir tutumla dağıtıldığını belirtiyorlar. Ödüllerin içinde yaşanan dünya gerçekliğinden büsbütün soyutlanamayacağının örnekleri ile doludur Nobel tarihi. Aynı şekilde, ödüllerin bir edebi kişiliğe verilmiş olmasını öne sürmek de, ödülü politik/ideolojik düşünme ve çözümleme düzleminden tamamen koparmayı gerektirmez. Ödül eleştirisi zorunlu olarak edebiyat metninden türemek zorunda değildir. Ödül pratiği Nobel sözkonusu olduğunda edebiyat dışını da hesap eden çok geniş bir anlamlandırma pratiği alanı üzerinden işler.
Ödüllerin tartışma dışı olması hoş bir beklenti olmakla birlikte boş bir beklentidir. Ödülün her türlü politik/ideolojik üst belirlenmeyi ve biçimlenmeyi aşabilen, özgül ve üzerinde tarihsel oydaşım sağlanmış genel geçer edebiyat ölçü(t)lerine bağlanması ve bu ölçü(t)ler üzerinden işletilmesi küçük ödül pratiklerinde dahi imkansıza yakın bir beklentidir. Nobel Edebiyat Ödülü'nün ilk kez verildiği 1901 yılından itibaren kimi zaman edebi ölçüt yoksunluğu kimi zaman da politik yönlendirmelerle içli dışlı oluşuna dair birkaç örneği hatırlamak gerekiyor. 1901'de verilen Nobel Edebiyat Ödülü Nobel'inde kendi kendisinin de yadsınmasıdır aslında. Nobel'in bir yapıta değil de, yapıtlarının bütünü göz önünde bulundurularak yazara verildiği söylenir. Oysa bu daha ilk ödülde yadsınmıştır. Tolstoy, 1901'de hem romancılığının, hem de ününün zirvesindeyken adaylar arasına girmiş, ama seçici kurul üyeleri, "anarşizmi ve eksantrik dini görüşleri"ni gerekçe göstererek ödülü Fransız şair René F.A.Sully- Prudhomme'a vermişlerdi. Savaş ve Barış yazarı Tolstoy'a ödülün verilmeyişi hem dinamiti hem de başka patlayıcıları geliştiren İsveçli kimyacı Alfred Nobel'in kötülüklerinin de göstergesidir. 1902'de de aday gösterilmesine karşın geri çevrilen Tolstoy'un bu konudaki açıklamaları bilgecedir: "Nobel'in bana verilmemesine zerre kadar aldırmıyorum. Üstelik parayla uğraşmak gibi açık bir zorunluluktan da kurtulmuş oldum. Para genellikle çok gerekli ve yararlı birşey olarak görülür, ama bence her türlü kötülüğün kaynağıdır." Nobel Avrupa içinde Avrupa'yı hakim güçler içinde en iyi temsil edenlere verilir. Bu bakımdan ayırtedici bir ödüldür. Nobel'in değdiği her yazarın bir boyutu ile Avrupalılık kimliğine katkı yapması ilginçtir. Örneğin 1913'te Nobel Edebiyat Ödülü'nü alan Hintli Şair Tagore hem Sir ünvanlıdır hem de İngiliz sömürgeciliğine karşıt sayılabilecek tek bir dizesi yoktur. Edebiyat dalında değil ama Barış Ödülü sözkonusu olduğunda gündeme gelen Mahatma Ghandi, Tagore'un sessiz kaldığı İngiliz emperyalizmine direndiği için dışlanmıştır. 1938'de Komite üyeleri arasında yaşanan tartışmalar neticesinde Barış Ödülü için iki isim geçiyordu: Hitler ve Mahatma Ghandi. Komite üyeleri Hitler'e ödül verilmezse Ghandi'ye de ödül verilmemesi noktasında anlaşınca komite o yıl ki ödülü "Nansen Uluslararası Mülteciler Ofisi"ne verdi.
1960'tan itibaren Nobel Edebiyat Ödülü soğuk savaşta kullanılmıştır. 1980'den sonra ise Batı'dan yana tavır alanlara verilmiştir. Aleksander Soljenistsin'e 1970 yılında verilen ödül Sovyet sistemine karşı olduğu için verilmiştir. Necip Mahfuz ise Mısır-İsrail barışını desteklediği için 1988'de ödüllendirildi. Her iki kalemin de ödülden sonra eser verememesi Nobel'in "yanlışlıkla verilen emeklilik tazminatı" olarak anılmasının haklılığını ispat ediyor. (Wallace, l972) 2001 yılında ödülü alan W.S. Naipul'un İslam karşıtı açıklamalarının ödülü alışı üzerinde etkili olduğu da ifade edildi. (Miyasoğlu, 2006)
Nobel Edebiyat Ödülü'ne sıfatlar bulmak eleştirinin işlevlerinden biri midir? Tarihsel (somut, verili, dağıtılmış) olana bakarsak öyle. Ödül alanı genişledikçe ödülün politik içerimleri de artıyor. Kültür pratikleriyle sanat pratiklerinin içiçe geçmesi sıfatları da çeşitlendiriyor. Edebiyat ödüllerinin içerisinde ağırlıklı olarak siyasallığa vurgu yapmayı mümkün kılan bir ödüldür Nobel. Bu bakımdan edebiyatın özgürlüğü, özgünlüğü gibi tamamen edebiyat içi okumalar yapan köşe kadı(n)larının yanıldığı bir gerçek. Nobel'i siyasal içerimlerini de gözönünde bulundurarak değerlendirmek kesinlikle ulusalcı reflekslerle ilgili değildir. Bunun ötesinde büsbütün Nobel'i reddetmek gerekiyor. Sürekli suç işlenen bir çağda küresel vesikalar suçla derlenen paraları, ünvanları üleştiriyor.
Sözü aktivist yaşamı ve kanlı canlı düşünceleriyle bir devrin sembol ismi Franz Fanon'la bitirelim: "Her ödül, ona verilen üstünde verene karşı bir başeğme duygusu yaratır."
Kaynakça
SÜREYA Cemal (1996) Günler, YKY İst.
ÖZDENÖREN Rasim (2003) "Bir Ödülün Ciddiyeti ve Saygınlığı...", Kitaphaber, s. 18.
PARLAR Suat (2003) Barbarlığın Kaynağı Petrol, Anka Yay. İst.
ARMAĞAN Mustafa (2004) "Nobel'in Temeli Azerbaycan'da Dinamitle Atıldı", Turkuaz, 28 Ekim 2004.
ALDI Mustafa (2004) "Nobel: Emperyal Kanonun Vasiyetli Nirvanası", Umran, s.124.
YILMAZ Adem (2003) "Edebiyatın Kökünü Dinamitleyen Adam", Kitaphaber, s. 18.
WALLACE Irwing (1972) Nobel, Çev. :İnci Asena, ÇAPIN, Milliyet Yay. İst.
MİYASOĞLU Mustafa (2006) "Nobel Ödülü ve Orhan Pamuk Olgusu", Umran, s. 147.