Neye Talip Olduğumuzu Bilmek!

Haksöz

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, Davos’ta tartıştığı Ahmet Davutoğlu’na Suriye’ye savaşçı göndermediklerini, Hizbullah’ın kendi iradesiyle hareket ettiğini söylemiş ve ardından da Şii dünyasının Suriye’de türbeleri hedef alan saldırganlar karşısında sessiz kalmasının beklenmemesi gerektiğini eklemiş. Ne ilginç değil mi? Suriye’de 3 yıldır devam eden katliam ortaklığı hep türbeleri korumak içinmiş! Bu durumda muhtemelen Baas rejiminin kendisi korunması uğruna her türlü zulme bulaşılan türbelerin başında geliyordur!

O Baas rejimi ki, 3 yıldır işlediği sistematik katliamlara rağmen uluslararası güçler nezdinde hâlâ saygın bir pozisyona sahip. Uluslararası camia adı verilen bu ikiyüzlülük düzeninin çirkin yüzü Cenevre görüşmeleri vesilesiyle bir kere daha görüldü. ABD ve Rusya’nın öncülüğünde katil rejime meşruiyet payesi verecek bir düzenek kuruldu. Suriye muhalefeti adına ülke içinde temsil yeterliliği olmayan unsurlar dayatmalar neticesinde masaya oturtuldular. Bir anlamda kurban, tecavüzcüsüyle evlendirilmeye ikna edilmeye çalışıldı. Ve bir yandan içeriksiz, adaletsiz görüşmeler sürdürülürken Baas rejimi katliamlarını ara vermeden sürdürdü.

Üzerinde anlaşmaya varılmaya çalışılan konulara baktığımızda Baas rejiminin yarattığı vahşetin dünya tarafından neredeyse kanıksandığını görmemek mümkün değildi. Açlıktan ölüm kampına dönüştürülmüş Yermük’te ve tarumar edilen Humus’ta çepeçevre kuşatılmış insanlara yardım ulaştırabilmek için rejimin kuşatmayı kaldırması talebi bu satırlara kaleme alındığında halen tartışılıyordu. Bu zalimliğin, canavarlığın adeta doğal bir müzakere konusu gibi ele alınmasının, algılanmasının başlı başına bir ahlaksızlık olduğu ise görülmüyordu.

Şaşırtıcı olan Baas rejiminin ya da destekçilerinin tutumu değil, dünyanın hâlâ bu vahşete göz yummasıdır. Aynen işkence fotoğraflarından dehşete düşmesi gerekenlerin “kınıyoruz”, “kabul edilemez” türünden basmakalıp tepkilerle zulmü geçiştirmeleri örneğinde olduğu gibi. Hiç kuşku yok ki, Suriyeli mazlumlara reva görülen bu zalimlikler öncelikle Baas rejiminin hamiliğini yapan İran ve Rusya gibi devletler yanında, “İslamcılar geleceğine statüko sürsün” diyen ve zulme gözlerini kapayan Batılı güçlerin ortak eseridir! Ne uçuşa yasak bölge uygulaması ne de silah ambargosu Suriye rejimine bugüne kadar hiçbir etkili yaptırım uygulamayan; yetmezmiş gibi muhaliflere giden yardımları engelleyenlerin sorumluluğu görmezden gelinebilir mi?

Cenevre’den ne çıkacak? Hiçbir şey! Sadece büyük güçler dünyanın başını ağrıtan bir sorunu çözmek için ellerinden gelen gayreti ortaya koyduklarına dair bir mesaj verecek ve aynı zamanda vicdanlarını rahatlatacaklar. İşkenceci, katliamcı niteliği fotoğraflarla bir kere daha belgelenmiş bir rejimle uzlaşmayı kabul etmediği takdirde muhaliflerin sürecin devamından sorumlu tutulması bile gündeme gelebilir.

Tam bu noktada adalet talebinin önemi, anlamı, onuru bir kere daha kendini hissettirmekte. Neye talip olduğumuzu bir kere daha gözden geçirme zamanı! “Bükemediğin bileği öpeceksin” zihniyetinin savunucularıyla, “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” emrini hayat tarzı edinmiş olanların ayrıştığı yer burası işte! Biz bedeli ne olursa olsun adaletten yana, haktan yana mücadele eden kardeşlerimizin yanında olmayı sürdüreceğiz. Çünkü biliyoruz ki, izzet Allah’ın, Resulü’nün ve müminlerindir!