Büyükşehir Belediyesi Kültür Dairesi Başkanlığı hakkındaki iddialarınızı ve olaya yaklaşımınızı yazılarınızda ortaya koyuyorsunuz. Tavrınızda bir değişikliğin söz konusu olabilmesi için beklentileriniz nelerdir? Bir de yazılarınızın birinde yalnız kaldığınızdan söz ediyordunuz. Kimlerden, nasıl bir tepki bekliyorsunuz?
Bu olayda yalnız kalmadım aslında. Müslümanlar son derece duyarlılar. Ancak ne var ki bu olayda müslümanın tepkisini ifade edemeyeceği bir durum söz konusu oldu. Şehir Tiyatroları'nda perdeler indi, faaliyetler Ekim'e kadar durdu. Fakat Ekim'den sonra, sezonun başlamasıyla birlikte bu konuyu tekrar gündeme getireceğim. Müslümanların tiyatroya fazla ilgisi yok, o yüzden de Şehir Tiyatroları'nda olup bitenler ilgi alanları dışında kalıyor. Ama bundan sonra eminim ki, yeni sezonla birlikte dikkatlerini çekecektir, en azından o kirli oyunların afişlerini göreceklerdir. Ahlak ve fazilet mi varmış, yoksa ahlaksızlık ve materyalistlik mi? Gerçeği görecektir herkes.
Büyükşehir Belediyesi'nin ismi altında faaliyet gösteren insanların her şeyden önce kime hizmet ettiklerini iyi belirlemeleri lazım. Müslümanlar, Büyükşehir Belediyesi'ne bir başkan seçtirmişlerdir. Müslümanlar diyorum, çünkü Refah Partisi müslüman simgesi altındadır. Böyle simgesel bir anlama karşılık Refah Partisi ben müslümanım diyemeyecek hale gelmiştir. Şimdi bu bilinçle işbaşına getirilen insanlar, belediye olarak deruhte ettikleri görevleri layıkıyla yerine getiriyorlar. Gerçekten de takdire şayan hizmetler veriliyor. Ağaçlandırma, çöp sorununun halli yolunda katedilen mesafe, asfalt çalışmaları vs. gayet düzenli bir şekilde sürdürülüyor. Ama galiba bu tür belediye hizmetlerini en iyi veren, Sovyet sistemi yürürlükte iken Moskova Belediyesi idi diye düşünüyorum. Tertemiz, suyu akıyor, yollar geniş, bütün belediye hizmetleri en iyi şekilde yerine getiriliyor. Belki New York da, Berlin de öyledir. Demek ki belediye hizmetlerini her türden zihniyet sahibi insanlar yerine getirebilirler. Ama bir müslüman şehreminilik görevine geldiği zaman, oraya zihniyetini de getirmek zorundadır. İnancımızın damgasını da görmek isteriz orada. "Biz bütün bir şehrin belediye başkanıyız, bütün halka hizmet götürüyoruz" gerekçesi, müslümanca yaklaşım gerekliliğinin üstünü örtemez, örtmemelidir diyoruz.
Kültür Dairesi Başkanlığından beklediğiniz açıklama geç de olsa geldi ve siz de yayınladınız. Açıklamayla beraber. Şehir Tiyatroları'nın özerk olduğu yolundaki iddialar hakkında görüşlerinizi alabilir miyiz?
Hüseyin Beşli imzasıyla gelen cevap, ince ayarlı, resmi açıklama mahiyetindeydi. Bunlar kabuklu açıklamalardır, içine nüfuz etmekte zorlanırsınız. Ama bir gün anlaşılır. Bunu başkaları da böyle yapıyordu, bunlar da aynı şeyi devam ettirmeye çalışıyorlar. Şehir Tiyatroları'nın özerkliğine gelince; bakın Kültür Dairesi'nin bastırdığı "İstanbul Bülteni" isimli dergide, bu tiyatro bünyesindeki oyunculardan Yılmaz Gruda ne diyor: 'Fundamenfalist olarak adlandırılan bir partinin Büyükşehir Belediye Başkanlığına bağlı Kültür İşleri Dairesi Başkanlığı, doğal olarak kendi söylemi doğrultusunda davranma hakkına rağmen sol eğilimli bir grubu yönetime getirdi. Alkışlıyorum". Bu derginin yayın yönetmeni Hüseyin Beşli'dir. Bu ifadelerden sonra fazlaca bir şey söylemenin bir anlamı olmasa gerek.
Söz konusu dairenin bütçesi ve harcamalarıyla ilgili olarak ne düşünüyorsunuz?
Kültür Dairesi'nin bütçesinin 500 milyar olduğu söyleniyor. Olabilir. Fakat halk şunu bilmiyor, Kültür Dairesi Başkanlığı (KDB)'ndan başka ona bağlı bir BİT var. Yani Belediye İktisadi Teşekkülü var. Bu da Kültür İşleri A. Ş. adını taşıyan bir şirket. Esas bütçe onun elinde. Müslüman kimlikli kişiler tarafından kurulmuş bir takım şirketler var. Hatta bir zamanlar beğendiğimiz, takdir ettiğimiz Girişim Dergisi'ni çıkaran arkadaşlar da var bu işlerin içinde. Ben insanların şirket kurmasına karşı değilim; kurulsun, insanlar ekmek paralarını çıkarsınlar, fakat muvazaa yapılmasın. KDB, broşür bastıracak, diyelim ki 'Gençlik Festivali'nin broşürleri birine ihale edilecek. Önce A şirketine ihale ediliyor, şimdi siz KDB'nda Ali Bulaç olarak görevlisiniz. Kadrosunda görünüyorsunuz, oradan para alıyorsunuz, aynı zamanda da Büyükşehir Belediye Başkanı'nın kültür danışmanısınız. Fakat KDB'nın ihale ettiği olayda B şirketine danışmanlık yapıyorsunuz, yine bunun için ayrıca bir ücret ödeniyor size. Bir de C şirketi var. Burada da baskı işi var, ona da danışmanlık yapıyor, danışmanlık ücretini alıyorsunuz. İnsanlar danışmanlık yaptığı zaman karşılığında para alacaklar tabii ama işin gerisinde bir muvazaa var gibi geliyor. Hani askerde "bir yumurtayı kırk asker taşır" derler ya, bunlar da bir iş yapacakları zaman üç beş tane şirkete yaptırıyorlar ve bu şirketlerde nedense hep aynı isimler danışmanlık yapıyorlar. Ve bu şekilde para devşiriliyor.
Birtakım yazar kardeşlerimiz, sorumlulukları dahilinde olan yerlerdeki pisliğin kokusunu almıyorlar mı? Neden ilgilenmiyorlar bunlarla. Neden sorular sorulmuyor? Bana "abi sen sorsana" diyorlar. Ben sorayım ama, senin kadar nüfuz edemem ki. Çünkü sen işin içindesin, nüfuz edebiliyorsun. Şirketleşmeleri biliyorsun, bu insanları tanıyorsun.
Bu konuyu gündeme getirdikten sonra özellikle Yeni Şafak çevresinden değişik tepkiler aldınız. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gündeme getirdiğim konularla ilgili olarak "bazı köşe yazarları" ifadesiyle, şahsımı hedef alan yazılar kaleme alındı. "Bazı köşe yazarları" denildiği zaman, pislik atılmış olur. Denilsin ki, Ahmet yanlış yazmıştır, yaptığı yanlıştır. İsmini ver ki, adam da "hayır öyle değil" diyebilsin, kendini savunabilsin. Genelleme yapmak suretiyle herkesi işin içine karıştırarak, yarası olan gocunsun tavrıyla hareket etmek yanlıştır. Ben yazılarımda insanların isimlerini veririm. Canımı sıkan, yanlış yaptığını düşündüğüm insanın ismini veririm. Yanlış yapıyorsun, böyle yapma diye öğüt vermeye çalışırım.
Anlaşılan, Refah Partisi'nin genel politik tavrının bir yansıması olarak ilkesizlik ve günü kurtarma üzerine kurulu bir döngü yaşanıyor buralarda da. Bunu bir çürüme olarak değerlendirebilir miyiz?
Müslümanlar buna fırsat vermezler. Refah'a oy verenler müslümanlardır. Refah'a verilen oyların %5'i tesadüfen gelmiş olabilir. Gerisi temiz bir yönetim, inancına uygun bir yönetim arzusuyla yönelmiştir RP'ye... Bir müslüman olarak hiçbir zaman unutmamamız gereken bir gerçek var ki; o da müslüman kimliğimizle bulunduğumuz her konumda, İnancımızın gerekli kıldığı amelleri yerine getirmek zorundayız. Bundan sarfı nazar edemeyiz.