Ne Genetik Felah, Ne Genetik Günah; Fıtrî Misak ve Ahdullah

Fevzi Zülaloğlu

 

 

“Onlar ki misak’tan sonra Allah’ın aldığı ahdi bozarlar; Allah’ın (kurulmasını) emrettiği bağlar’ı keserler, yeryüzünde fesat çıkarırlar. İşte bunlar manevi iflasa sürüklenmiş olanlardır.” (Bakara, 2/27)

Bakara Suresi, Medenî bir sure olup yukarıdaki ayette, “kimlerin hüsranda olduğu” beyan ediliyor. Mekkî bir sure olan Ra’d 20-21. ayetlerde ise akıl sahiplerinin özellikleri bağlamında aynı konu işlenmekte, akıl sahiplerinin özellikleri ortaya konulmaktadır.

Hüsrandakilerin kim olduklarına ilişkin hakikatlerin dile getirildiği Ra’d Suresi’nin 25. ayeti ile, Bakara Suresi 27. ayetin ilk kısmı, benzer lafızlarla mesajı dile getirmektedir. Mekke’de inen Ra’d Suresi ayetlerinin Medine’deki tefsiri olup, muhatap ve gündem değiştiği için mesajın özü aynı kalmak kaydıyla, hitap çevresi ve bağlamı da değişmiştir.

Ra’d Suresi ayetlerinin mesajı genel iken, Bakara 27’nin mesajı ve bağlamı İsrailoğulları ve Yahudileşme fitnesi hakkındadır. Kur’an’ın mesani -hakikati ikişerli olarak, zıt kutuplarıyla birlikte beyan etme üslubu bağlamında- olarak gerçekleri ortaya koyma tarzı üzerinden söylersek; Ra’d Suresi 20-21. ayetlerde konu “Nedir?” sorusuna bir cevap teşkil ederken, 25. ayette “Ne değildir?” sorusuna cevap teşkil edecek şekilde beyan edilmiştir.

İster Mekkî ayetler, isterse Medenî ayetler üzerinde tefekkür edelim, şunu göreceğiz: Kur’an’ın övgüleri ve yergileri sadece bir muhatabı, bir topluluğu hedef almaz. Son tahlilde vahyin muhatabı “Ademoğulları”dır. Eleştiriler İsrailoğullarına yönelik olsa da, İsmailoğulları’nı da, tüm Ademoğullarını da bağlar. Hiç kimse eleştiriden muaf değildir, hiç kimse öğütten müstağni değildir. Kur’an’ın muhataplarında böylesi bir müstağnileşme, Yahudileşme olmasın diyedir ki, Fatiha Suresi’nde Yahudiler ve Hristiyanlar eleştirildiği halde isimleri hiç geçmemiştir, olumsuz nitelikleri beyan edilmiş, mü’minler yakın bir tehlikle olan Yahudileşme ve Hristiyanlaşma riskine karşı uyarılmıştır.

Bakara Suresi 27. ayeti tahlil etmek ve üzerinde tefekkür etmek için, konuyla ilgili Kur’an ekseninde bir bilinç yolculuğuna çıkarken, akla gelen ve cevaplandırılması gereken sorular şunlar olabilir:

Mîsak ve ahd nedir; ahd ile misak arasında ne fark vardır?

Misak’ı ve ahdi bozmanın sonucu nedir?

Misaktan sonra ahdi bozanlar; ahdi nakz edenler, vuslatı/Allah’ın emrettiğini kesenler kimlerdir?

Hüsran nedir, hüsranda olanlar kimlerdir?

1. Misak Nedir? Bozguncuları Kimlerdir?

Kur’an’da misak öncelikle fıtrî (bir başka deyişle ontolojik); ahd imanî (bir başka deyişle teolojik); akd ve eyman ise siyasi, iktisadi ve ictimai sözleşmeler için kullanılır.

Misak; vsk  kök harflerinden türetilmiştir. Güvenmek, vesika ortaya koyarak güven telkin etmek manasına gelen bir kökene sahiptir. Terim olarak, garantisi vesika, yemin ve hal dili olan güçlü sözleşme demektir.

Misak hem fıtratla hem de imanla ilgili bir sözleşmedir. Hem fıtrî sözleşme hem de nebevî sözleşmedir. Yaratılış sürecimizin daha en başında yer alan misak, dünyaya geldikten sonra nebevî vahiyle desteklenmiş ve yenilenmiştir; her ikisine Kur’an misak demektedir. Misakın bir tarafında Âlemlerin Rabbi; diğer tarafında tüm varlıklar, özellikle insanlar vardır. İnsanlardan ise hem İsrailoğulları hem Hristiyanlar hem Kıyamet’e kadar yaşayacak mü’minler vardır.1

Her iman aynı zamdan bir misaktır. Misakın misakla desteklenmesi ve pekiştirilmesidir. Öyleyse Kur’an’a iman etmek de Allah ile sorumluluk doğuran bir sözleşmedir.2 Fıtrat misakına bağlı kalmak, istisna da olsa basiret sahiplerinin erdemli davranışı olup, böylelerinden her dönemde az da olsa vardır.3 Son nebi ve resul olan Peygamberimiz de ümmetinden iman ve infak temelinde misak almıştır.4

Misak fıtrî ve nebevî imandır. Bakara 93. ayette İsrailoğullarıyla ilgili bir bağlamda geçen misakın konusu Musa Peygamber ve önceki peygamberlere indirilen vahiyde yer alan ilahi emirleri uygulamakla ilgilidir. Ayetin beyanına göre İsrailoğullarının çoğunluğu geçmişte, “İşittik iman ettik!” demek yerine, “İşittik, isyan ettik!” demişler, buzağıya aşkla bağlanıp tevhid çizgisinden sapmışlar, küfre düşmüşlerdir.5

2. Ahd ve Ahdullah

Ahd; söz vermektir. Misakın pekiştirilmesidir.

Allah’ın sözü mü’minlere, mü’minlerin sözü Allah’adır. Merhameti sonsuz Rabbimizin günahlarını örterek ebedi saadetin kapılarını açma vaadi, iman ahdine sadık kalanlar içindir.6

İman ahdine bağlı kalmayanlara sırf içinde bulundukları kültürel, ırki, dini topluluktan dolayı tolerans yoktur. İsrailoğullarından Yahudileşenler taşıdıkları kültürel, ırki, dini kimliklerinden dolayı cehennem ateşinden beri olacaklarını iddia etmişlerdir. Oysa Allah’ın onların iddiasını destekleyecek böyle bir ahdi/sözü yoktur.7

İsrailoğullarının çoğunluğu, Allah’a verdikleri iman ahdine ve kendilerine bağışlanan nimetlere sadık kalmamışlar, şükr yerine küfrü/nimetlerin üstünü örtmeyi, nankörlüğü tercih etmişlerdir.8

İsrailoğullarından Yahudileşenler Cibril’e kendilerinden başkalarına vahiy nimeti indirdiği için düşman olmuşlardır. Tarih boyunca her söz verişlerinde caymışlar, Kur’an’a da sırt çevirmek suretiyle çoğunluğu kendisini iman nimetinden yoksun bırakmıştır.9

Münafıklar “evlerinin korunmasız olduğu iddiası”yla Hendek savaşının en kıritik anında mü’minleri yalnız bırakmışlardır. Oysa iman ettiklerini söyleyerek Allah’ın dinine her zaman yardım edeceklerine dair söz vermişlerdi. Allah’a verilen sözün hesabı mutlaka sorulacaktır, ahd sorumluluk doğurur.10

Allah İsrailoğullarıyla ahitleşmiştir. Allah İsrailoğullarına, “iman ahdine sadık kalmaları şartı”yla, zalimlerin elinden kurtuluş, dünya ve ahirette ödüllendirme vaat etmiştir. Bu vaadin bir ırk ve toplumla kayıtlanması adalete aykırıdır. Çünkü “Allah’ın ahdi” beklediği ödülün bedelini ödemeyi göze alanlar içindir. “Sen ve Rabbin gidin savaşın, işittik isyan ettik!” diyen yarım gönüllü, içten pazarlıklı, samimiyetsiz kimseler için değildir.11

3. Vuslat, İrtibat ve Alaka Kavramları Bağlamında Allah’ın Kurulmasını Emrettiği Bağlar Nelerdir?

Vuslat; “ulaşmak, bağlı olmak, irtibat kurmak, iyilik etmek” anlamında ve olumlu bir bağlama sahiptir.

Allah ‘takva’yı zalimler ise ‘istiğna’yı emrederler: Allah insan benliğini alçaklıktan korumak için, alçakgönüllülüğü emreder; zalimler ise alçalmak ve alçaltmak için kibri, gururu, kendi kendine yeterlilik duygusunu vesvese ile tüm benliklerine içirirler.12

Basiretli ve akıl sahibi olan kimseler Allah’ın birleştirilmesini emrettiği bağları korurlar.13 Allah’ın emirlerine riayet; evlilik hukukuna uygun hareket etmektir.14

Allah kendisinden başkasına kulluk etmemeyi emreder.15 Allah ekonomide adaletsizlik yapmayı hayat tarzı haline getiren mutreflerin kötülüklerini Sünnetullah ile karşılar, kırmızıçizgiler geçildiğinde helak yasaları devreye girer. Toplum ya içten içe çürür ya da müşahhas bir yöntemle helak edilir.16

Allah’ın kurulmasını emrettiği bağları kesenler müşrikler, kâfirler ve münafıklardır. Adalet terazisini bozanlar, Allah’ın kurulmasını emrettiği bağları keserler, kurulması gereken alakayı -kardeşlik, dostluk ve akrabalık bağlarını- koparırlar.

4. Fesat ve İfsad Nedir? Fesatçılar Kimlerdir?

Doğal hali bozmak, toplumsal çürüme ve yozlaşma ve kokuşmaya neden olmak. Fesat ve ifsad bir şeyin asıl yerini değiştirmek, yerinden etmek, Allah’ın adaletine muhalefet etmektir. 

Fesat ile takva ters orantılıdır; yeryüzünde fesat çıkaranlara cennet haramdır, asıl ve kesintisiz ödül takva sahipleri içindir.17 Yeryüzünde fesat; toplumsal yozlaşma ve ahlaki çürümeye neden olmaktır. Kibir ve gururu ahlak edinen kimseler iktidar ellerine geçince, fırsat ellerine düşünce ekini ve nesli, insan ve tabiat çevresini bozarlar, hatta yok ederler.18

İfsad ile küfr; israf ile ifsad ikiz kardeştir. Allah yolundan alıkoyarak toplumsal yozlaşmaya, ahlaki çürümeye yol açan kafirler hem küfr hem de ifsadı yaygınlaştırmışlardır.19

Yahudi ahlakına sahip olanlar kin, nefret tohumları saçarak yeryüzünde fesat çıkarmak için çırpınırlar. Allah müfsidleri sevmez, hakikatin beyan edilmesi -Kur’an vahyi- onların küstahlığını ve inkârlarını artırır.20

5. Allah’ın Laneti/Gazabı ve Azabı Kimleri Kuşatır?

L-a-n kök harflerinden türeyen lanet; uzak kalmak, uzaklaşmaktır. Haktan hakikatten uzak kalanlar, haktan uzaklaşınca batıla yaklaşırlar. İlahi adalet bu şekilde işler. İlahi vahiyden uzak duranlar, ilahi rahmetten uzak bırakılırlar.

Misakı çiğnemenin neticesi, Allah’ın lanetidir, rahmetinden mahrumiyettir. Hakkı unutmak, vahyi tahrif etmek ve ihanetin sonucu lanettir. Misakı bozan İsrailoğullarını Allah lanetlemiştir, rahmetinden dışlamıştır.

Küfür bir lanet nedenidir. Yahudiler Kur’an’ı bile bile inkâr ettikleri için ilahi rahmetten uzaklaşmışlar, rahmetten mahrumiyetle cezalandırılmışlardır. Şirkte ve küfürde, nifakta direnenlere insanlığın ve meleklerin laneti vardır. Lanet Allah’ın rahmetinden yararlanmadığı için cehenneme düçar olmaktır.21

Vahyi gizlemek, rehberlik kanıtlarını karartmak da bir lanet sebebidir.22 Allah’ın laneti yalan söyleyerek O’na oğul, kız isnat etmek; yaratılanlarla Yaratıcı arasında soy bağı icat etmektir. Yahudileşenler, Hristiyanlar ve müşrikler bu nedenle lanetlenmişler, kendilerini ilahi rahmetten mahrum bırakmışlardır. Cumartesi yasağını çiğneyenleri Allah lanetlemiştir. Maymundan beter olmakla cezalandırılmışlardır.23

İmtihan vesilelerini doğru değerlendiremeyenler Allah’ın lanetine müstehak olurlar. Lanetin sonucu ebedi azaptır. Kıyameti inkar edenlere çılgın bir azap hazırlanmıştır; ilahi rahmetten ebediyen mahrum bırakılacaklardır. Zalimlerin payına ahirette sadece lanet; ebedi azap diyarı, kötü yurt olan cehenneme yerleşmek düşecektir.24

6. Hüsran Nedir? Hüsrandakiler Kimlerdir?

H-s-r kök harflerinden türeyen hüsran kaybetmek, boşa çıkarmak, iflas etmek, sıfırı tüketmek, hatta sıfırın altına inmektir.25

Hüsrandakiler, misakı ve ahdi bozanlar, emrullahı kesenler ve ifsad çıkaranlardır.

Hz. İbrahim’e kurulan ateş tuzağını Yüce Allah gaybi yardımlarla hüsrana uğratmış, onların planlarını boşa çıkarmıştır, etkisini sıfırlamıştır.26

Hüsran; iktisadi kavramlarla ifade edersek; sadece kârdan değil, aynı zamanda sermayeden de kaybetmektir. Ahlaki bağlamda ise, kişinin ebediyyen, geri dönülmez bir şekilde, sıfırı tüketip eksiye geçmesi, sonsuza dek manevi iflasa sürüklenmesidir. İnsanların çoğu dünyanın geçici menfaatlerini, “Ebediyet Ağacı”na sarılan Âdem ve eşi gibi, sonsuz mutluluk zannederek sarıldıkları için hüsrandadırlar;27 tarifsiz bir kayıp, tarifi imkansız bir iflasa kendi kendilerini sürüklemişlerdir. (Asr, 103/2)

Ölçüyü tartıyı eksik yaparak haksız kazanç sağlayanlar, ekonomik hilelerle sermayenin sadece belli ellerde tekelleştiği zulüm düzeni kuranlar, hüsrandan kurtulamayacaklardır.28

Küfrü ve inkârı huy haline getirenler, hakikatin üzerini anlaşılmasın diye örtenler, gerçekleri gizleyenler, batıl inançların bataklığına saplanıp kalan kâfirler, hüsrandadırlar.29 Çünkü kâfirler akideyi Allah’a has kılmadıkları, hayatlarında O’nun egemenliğine uygun davranmadıkları için, başka güçlere ya da kendi hevalarına kutsiyet atfettikleri için yanlış karar vermişlerdir; bilerek verilen bu yanlış karar onları ahirette ebedi bir iflas olan hüsrana sürükleyecektir.

İlahi mesaja hakkıyla iman etmeyen, hatta onu gizleyenler ebediyen manevi iflas cezası olan hüsranla cezalandırılmışlardır, cezalandırılacaklardır.30

Hüsranın neticesi maymunlaşmaktır: İnsanın maymunlaşması, aklın bir eylemi olan tahkik yerine, akılsızların bir eylemi olan taklide sapmaktır. Yahudileşenler tevhid-şirk mücadelesi tarihinde kötü bir mesel olan “maymunlaşma” hastalığına yakalanmışlardır. Böylece Allah’ın rahmetinden kendilerini mahrum bırakmış, Allah Teala tarafından “dışlanmışlık ve terk edilmişlik” cezasına mahkûm edilmişlerdir.31

Kâfirlere itaat ederek hakikati gizlemede onlara yardım edenler, vahye imanda ikiyüzlü ve yarım gönüllü davrananlar hüsrana/ebedi iflasa sürüklenmiş kimselerdir. İslam davasını destekleyeceklerine dair var güçleriyle yemin eden münafıklar, ikiyüzlü kimseler hüsrandadır. İmandan inkâra düşenler, imanın kıymetini bilemeyenler ahirette ebedi bir hüsran/kayıp yaşayacaklardır.32

Hayatın anlam ve amaçtan yoksun olduğunu ididia eden nihilistler, Allah yokmuş gibi davranan gafiller ‘mubtilûn’dur; kendi kendilerini iptal edenlerdir. Ebedi iflas olan hüsran onlar için kaçınılmaz bir sondur.

Çünkü onlar yeryüzünde yapılanlardan Allah’ı gafil zannederler, sorumsuzca dünyanın geçici süsüne, geçici mutluluğuna ebedi saadet, sonsuz mutluluk getirecekmiş zannıyla yapışırlar.33

Hüsrana karşı Allah kayıtsız ve aciz değildir; Dinine karşı tuzak kurmaya kalkanların planlarını Allah Teala boşa çıkarır. İnsan ebedi saadet yerine ebedi hüsranı tercih etmekle Allah’a bir zarar veremez, kendi kendine haksızlık yapmış, sunulan sonsuz mutluluk fırsatını boşa harcamış olur.34

Sözün Özü

Genetik felah; İsrailoğulallarından bir fert olarak doğmanın “Allah’ın sevgilisi, dostu”olmak ve ebedi kurtuluş için yeterli olduğuna inanmaktır. Tevrat’ı tahrif ederek, ilahi vahyin evrensel mesajını ırkçılığın bir payandası haline getiren Yahudiler, kendilerinin hiçbir salih amel işlemeksizin sonsuz mutluluk ve kurtuluşa ereceklerine inanmaktadırlar.

Onların bu ırkçı tutumları tarih boyunca hep başlarına bela olmuş, ne zaman bir fitne ateşi tutuştursalar Allah tuzaklarını boşa çıkarmış, kendi yaktıkları ateşte boğulmuşlardır. Kendilerini seçkin, ayrıcalıklı  bir konuma yerleştirmeleri onları müstağnileştirmiştir. Böylelikle ilahi mesajı tahrif ederek, “Siyonizm Dini”ni icat etmişlerdir. Siyonizm’e göre Filistin ebedi mirastır; bunun için Allah yolunda olmak, erdemli olmak, adaletli olmak gerekmez; İsrail kanı taşımak yeterlidir.35

Örneğin On Emir’in altıncısı “Öldürmeyeceksin!” olduğu halde, Siyonizm’i üretenler, kendilerinden olmayanların gövdesinin delik deşik edilebileceğini, yavrularının yere çalınabileceğini, karılarının kirletilebileceğini, kocamış aksakallının, emzikli çocuğun öldürülebileceği, öküz, koyun, deve eşek ve diğer hayvanlarının katledilebileceğini, evlerinin çapul edilebileceği hurafesini kendi elleriyle yazmışlar, fakat sanki Allah’a aitmiş gibi Kitab-ı Mukaddes’e almışlardır.36

Siyonizm’in sözde kutsal yasalarına göre, Yahudiler sarhoş oluncaya kadar öldürdüklerinin kanlarını içebilir, burunlarını kulaklarını kesebilir, ambargo ve kıtlıktan ölmeleri için (Filistinlileri) aç bırakabilir, çocukları çömlekçi kabı gibi yere çalıp parçalayabilirler.37

“Genetik felah”ı tersinden okuyarak “genetik günah” hurafesini ortaya atan Hristiyanlaşanlar ise, Yahudileşenlerin tersine tüm insanlığı doğuştan günahkâr ve lanetli ilan etmişlerdir. Çözüm olarak da İsa Peygamber’in etiyle, kanıyla birleşmeyi önermişlerdir. Bunun için üç ayin uydurmuşlardır: Vaftiz/yıkama, konfirmasyon/yağlama, evharistiya/ekmek, şarap ayini. Kilisedeki din adamlarının ayin sırasında kullandığı su, yağ, ekmek ve şarabın, kişiyi çarmıhta insanlığın günahının kefaretini ödeyen “İsa”nın bedeniyle bütünleştirdiğini, dolayısıyla genetik günahtan kurtardığını iddia etmektedirler. 

Yahudileşenlerin “genetik felah” teorisine karşılık Hristiyanlaşanların “genetik günah” teorisi, ilahi bağışı bir ırk eksenine ve bir insana indirgemekle, “fıtrî misak”ı ve “Ahdullah”ı tahrif etmiştir. İşte Kur’an’ın beyanı bu tahrifi tashih ve ta’dil etmektedir.

 

Dipnotlar:

1-Misakşu ayetlerde İsrailoğullarıyla ilgili bir bağlamda geçmektedir: Bakara, 2/27, 63, 83, 93; Âl-i İmran, 3/81-82, 187; Nisa, 4/154-155; A’raf, 7/169. Bu ayetlerde de Hristiyanlarla ilgili bir bağlamda geçmektedir: Ahzab, 33/7. Şu ayetlerde Kur’an’a iman eden mü’minlerle ilgili bir bağlamda geçmektedir: Nisa, 4/21, 90, 92; Maide, 5/7; Enfal, 8/72; Ra’d, 13/20, 25; Ahzab, 33/7.

2-Maide,  5/7.

3-Ra’d, 13/20.

4-Hadid, 57/8. Peygamberler Ehli Kitap’tan Allah’ın adı ile, “vahye iman edip, elçileri destekleyeceklerine dair” misak/söz almışlardır, Ali İmran, 3/81. Bir sonraki ayette misakı bozanların fâsıklar olduğu beyan edilmiştir, Ali İmran, 3/82.

5-Misakın ahd ve akde ontolojik önceliği vardır; onlardan daha aşkın ve köklüdür. İsrailoğulları’yla ilgili bağlamda kullanılan Bakara 63 ve 83. ayetlerde ahd kavramı, misaka öncelik verilerek birlikte kullanılmıştır. Bakara 83-84. ayetlere göre misakın kapsama alanı şu yedi temel başlıklardır: Allah’a kulluk; ana-babaya, yakınlara, yoksullara ve kimsesizlere iyilik; güzel söz söylemek; namazı gereğince eda etmek; zekat/arınmak için gereken maddi fedakârlıklarda bulunmak; yeryüzünde haksız yere kan dökmemek; insanları haksız yere yerinden yurdundan çıkarmamak.

6-Maide, 5/2. Bu ayetin tefsiri bağlamında karşılaştırınız: A’raf, 7/156-157.

7-Bakara, 2/80.

8-Bakara, 2/40.

9-Bakara, 2/97-101.

10-Ahzab, 33/15.

11-Taha, 20/86. İsrailoğullarının çoğu ahde sadık kalmamış, fıskı tercih etmişlerdir: A’raf, 7/102.

12-Alak, 96/12.

13-Ra’d, 13/21.

14-Bakara, 2/222.

15-Yusuf, 12/40.

16-İsra, 17/16.

17-Kasas, 28/83.

18-Bakara, 2/205.

19-Küfr-ifsad ilişkisi için bkz. Nahl, 16/88. Ad, Semud, Firavun halkları tuğyan ve fesadı hayat tarzı haline getirmişler, halkın çoğunluğu tuğyan ve fesatı ahlak edinmiş, körüklemişlerdir. Fecr, 89/12. İsraf ile ifsad ikiz kardeştir. Haddi aşarak israfı ahlak edinen Müsrifler, Semud gibi toplumlarda bozgunculuğu toplumsal bir olgu haline getirmişlerdir. Şuara,  26/152.

20-Maide, 5/64.

21-Bakara, 2/88-89,161. Şirk koşmak Allah’n lanetine uğramakla sonuçlanır: Nisa, 4/118. Münafık erkek ve kadınlara; kâfir erkek ve kadınlara ahirette rahmetten ebediyen mahrumiyet cezası olan lanet -yani cehennem- vardır: Tevbe, 9/68; Ahzab, 33/61.

22-Bakara, 2/159. Beyyinelere rağmen inkârı ve delilleri karartmayı -yani küfrü- tercih ederek şirke düşenler, Hristiyanlaşanlar ve diğer insanlardan hidayeti bilerek reddedenler, rahmetten uzaklaşanlar cehenneme yaslanacaklardır: Âl-i İmran, 3/61,87.

23-Yasaktan önce ağlarını geriyor, sonra çekiyorlardı: Bkz. Bakara, 2/65; A’raf, 7/163; Nisa, 4/47. Yahudileşenler eşya ve olaylarda uğursuzluğa, tağuta inandıkları ve kâfirleri mü’minlere tercih ettikleri için lanetlenmiştir. Nisa, 4/52.

24-İsra, 17/60: Mü’min, 40/52; Ahzab, 33/64. Haktan/ilahi vahiyden bilerek uzak durmanın neticesi ilahi rahmetten uzak kalmaktır, mahrumiyettir. Dünyada lanete uğrayanlar ahirette lanetli ağaç olan Zakkum’dan yiyeceklerdir. Zakkum aynı zamanda kâfirlerin küfrünü artıran bir sınama vesilesidir: Saffat, 37/62-64; Duhan, 44/43. Cehennemin 19 muhafız meleği de bir sınama vesilesidir; bu sınav kâfirlerin küfrünü artırır, sonuçta lanete müstehak olurlar: Müddessir, 74/30. Salih’in devesi bir imtihan vesilesidir, bu imtihanı gereği gibi değerlendiremeyenler Allah’ın lanetine uğramışlardır: Kamer, 54/27.

25-İnsanın öldükten sonra kemiklerini dahi çürüten hali bir hüsrandır; görünüşte bir yıkım ve yok oluştur. Bu hüsrandan insanı ancak, sonsuz ilim ve kudret sahibi olan Allah kurtarabilir: Naziat, 79/12.

26-Enbiya, 21/70.

27-Ebedi mutluluğu Allah’ın yasakladığı işleri yapmada arayanlar, günahta mutluluk arayanlar hüsrandadır: Maide, 5/5; En’am, 140; A’raf, 7/23.

28-Şuara, 26/181; Mutaffifin, 83/3.

29-Hucurat, 29/52; Fatır, 35/39; Zümer, 39/63; Mü’min, 40/85.

30-İlahi vahyi babalarını tanıdıkları gibi tanıyan, buna rağmen iman etmeye yanaşmayan Ehl-i Kitab hüsrandadır: En’am, 6/20.

31-Bakara, 2/65, 121.

32-Âl-i İmran, 3/149; Maide, 5/53; Nahl, 16/109.

33-Mü’min, 40/78; Fussilet, 41/23, 25; Casiye, 45/27.

34-Ebedi hüsranın sebebi insanın kendisidir: A’raf, 7/53, 99.

35-“Filistin ebedi mirastır.” Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 13/14-15, 16/18, 17/8; Sayılar, 34/1-12. vd.

36-Kitab-ı Mukaddes, İşaya, 13/15-16; I. Samuel, 15/3; II. Tarihler, 36/17; Tesniye, 20/10-17; Yesu, 6/21; Hezekiel, 9/5-6,23/25; Yeremya, 51/19-23.

37-Kitab-ı Mukaddes, Tesniye, 7/1-3; Yeremya, 11/22-23; Mezmurlar, 2/8-9;  Sayılar, 23/24; Hezekiel, 39/18-20.