Hizbullah'ın Şehid Yahya Ayyaş'ın şehadetinin üzerinden bir hafta geçmesi münasebetiyle düzenlediği törene Nasrullah ve Hamas sözcüsü Muhammed Nizal'in yanı sıra Hamas'ın Lübnan'daki temsilcisi Mustafa el-Ledavi, Hizbullah'ın siyasi meclis başkanı Muhammed Ra'd ve yardımcısı; Hac Hüseyin Halil, İran'ın Lübnan'daki sefiri Hümayun Alizade, Lübnan Cemaat-i İslami (İhvan) Genel Sekreteri Şeyh Faysal Mevlevi ve İslami ve ulusal partilerden çeşitli temsilciler katıldı. Tören Beyrut Balat sokakta düzenlendi ve Filistinli muhalif güçlerin sözcüsü olarak konuşan Ebu Mahir'in konuşmasıyla başladı:
"Siyonist düşmanın Yahya Ayyaş'ı seçmesi gelişigüzel olmamıştır. Düşman ulusal ve İslami hareketlerde somutlaşan yöntemin şimdi ve gelecekle oynayacağı rolün önemini biliyor. Yahya'nın şehid edilmesi günlerdir söylenegelen düşmanın Gazze'den ve Filistin kentlerinden çekildiğiyle ilgili yalanların sona ermesi anlamına gelmekledir. Siyonist düşmanla yapılan anlaşmalar çözüm teşkil etmiyor, etmesi de mümkün değildir. Düşmanla sürdürülen mücadeleyi ne tasfiyeci anlaşmalar, ne düzmece seçimler, ne de İsrail'e tâbi özerk yönetim durduramayacaktır. Düşmanla bir arada yaşama ve ilişkileri normalleştirme uğraşıları halkın hakkına sıkıca sarılması karşısında kırılacaktır. Sözde barış projesi Filistin davası için yeni bir siyonist saldırı oluşturmaktadır. Oslo Anlaşması da Filistin'den feragat edilmesini onaylamış ve işgali meşrulaştırmıştır" dedikten sonra sözlerini şöyle bitirdi: "Mücahid Yahya Ayyaş'ın siyonist düşmanın elinde şehid edilmesi, Arafat'ın güvenlik kuvvetleriyle birlikte gerçekleştirilmiştir".
Hamas adına Muhammed Nizal konuştu ve şunları söyledi: "Bugün herkes için örnek şahsiyet olmasını istediğimiz şehidden bahsetmek için burada toplanmış bulunuyoruz. (Daha önce Şehid Abbas Müsavi, İmad Akl, Hani Abid ve Fethi Şikaki için toplandığımız gibi).
Burada Hizbullah'la bir araya geldik, yolumuz birdir ve bizi hedefimize ulaştıracak tek yol mücadeledir. Çünkü düşman, kuvvetten başka bir dilden anlamamaktadır".
Nizal sözlerine şöyle devam etti:
"Şehid Yahya Ayyaş'ın yarım milyon Filistinli'nin katıldığı cenazesi cihad ve direnişin seçildiği gerçek bir referandum niteliğini taşımaktadır. Hamas hareketi olarak biz, gerçek tavrımızla ilgili olarak medyanın uydurduğu yalanlara rağmen cihad ve direniş yolunda azimli; kanımızı feda etmeye ve yolu tamamlamaya hazır olduğumuzu vurgulamak ve ahdimizi yenilemek için buradayız. Hamas hareketi olarak seçimlere iştirak etmeyeceğiz. Oslo'yu fiili olarak reddetmeye ve şehadet yolunda kalmaya devam edeceğiz".
Daha sonra kürsüye Nasrullah geldi ve şunları söyledi: "Biz Lübnanlı ve Filistinli direnişçiler olarak iki cephede savaşıyor ve dünyanın en büyük /en kutsal direnişçileri olarak tek bir çizgide bulunuyoruz. Bu asırda yahudiler gelip kendileri devlet kurmadılar, onları buraya batılılar getirdi ve dünyanın en modern, en gelişmiş silahlarıyla, tanklarıyla ve nükleer silahlarıyla destekleyerek askeri bir kışla kurdular. Yahudiler İslam dünyasının kalbine kışla kurmak için geldiler. Dolayısıyla orada askerler ve siviller (şeklinde ayrım yapılacak) bir toplum yok, orada işgalciler ve saldırganlar var. İsrail vasıtasıyla Güney Lübnan'ı ve Batı Bekaa'yı bombalayan, Batı Yakası'nda ve Gazze'de insanları öldüren Amerika'dır. Bunun karşısında ise bir uyanış ve silkiniş var. Bu uyanış kimliğine, saygınlığına, ülkesine ve ülkesinin zenginliklerine ve iradesine sahip çıkıyor. Kim bizimle eşit bir şekilde karşılıklı ilişki kurmak istiyorsa, buyursun gelsin. Fakat kim bize harp ilan ederse, zillet bizden uzaktır. Biz savaş, direniş, cihad ve şehadet ehliyiz.
Nasrullah sözlerini şöyle sürdürdü:
"Burada Lübnan ve Filistin'de savaşımız bir köy ya da bir cadde için değildir. Biz, en ileri karakol noktada ümmeti savunmak için ve ümmet üzerinde egemenlik kurmak isteyen (siyonist)lere karşı savaşıyoruz. Biz hacmini, önemini, tabiatını ve stratejisini bildiğimiz bir cephede savaşıyoruz. Savaş bu hacimde olunca, çarpışma bu kadar büyük olunca ve girdiğimiz savaşın boyutlarını ve sınırlarını kavradığımızda Yahya Ayyaş'ın yaşamının, bombalarının patlayıcılarla ve şehid olmak ya aday mücahidlerle dolu arabalarının ne anlama geldiğini daha iyi anlarız".
Barış konusunda Nasrullah "aradıkları barışın, tek bir barış olduğunu, onun da İsrail'in barışı olduğunu" belirtti. Sonra sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bölgede süngünün başı olan İsrail için güven ve emniyet arıyorlar, İsrail için bu temin edildiğinde onunla barış imzalayan ülkeler dahil olmak üzere bölgedeki tüm ülkelerden barış ve güveni alacaklar, Amerika elinde süngüsüyle dolaşıyor, devletçiği ve kışlası için barış ve korunma sağlamak için orada burada baskı yapıyor ve tüm bölgeyi egemenliği altına alması için ona mevzi veriyor. Biz İsrail'le barışın düşmanlarıyız, biz bu yeni emperyalist ve yayılmacı planın düşmanlarıyız, İslam dünyasında her şerefli direnişçinin, mücahidin görevi, -bedeli ne olursa olsun- bu zelil barışı, bu yeni emperyalist yayılmacı planı düşürmek olmalıdır".
Nasrullah daha sonra İntifada'dan söz açarak şöyle dedi:
"Gazze'deki intifadadan önce 82-85 yılları arasında Lübnan'da cihadla, şehadet operasyonlarıyla? kaynamış yağla, taşla dolu Nebatiye ve Cebşit savaşında İsrail, psikolojik olarak çökmüş askerlerini ve cesetlerini toplayarak ülkemizden çıktı, "Büyük İsrail" hayali burada, Beyrut'ta, Sayda'da, Güney Lübnan sokaklarında ve Batı Bekaa'da suya düştü. İsrail burada, Marinz savaş gemisinden cesetlerini toplayarak Lübnan'dan zelil ve hakir olarak çıkan ve Lübnan yargısından alçalmış bir şekilde bu operasyonun sorumlusunu bulmasını isteyen efendisi Amerika ile birlikte çöktü".
Nasrullah daha sonra Lübnan yönetimine sordu;
"Niçin delege teşkil edecek kadar acelecisiniz? Kendisi (İsrail) üzerinde görüşmeler yapılacak 425 sayılı BM kararı ve İsrail'in G. Lübnan'dan kayıtsız şartsız çekilmesi dışında hiçbir şeyin olmadığını söylüyor. İsrail, Güney Lübnan'dan er geç çekilecek, biraz sabrederseniz size burayı geri verecek, bunu biz taahhüt ediyoruz".
Suriye ve İran'ın mücahidleri desteklemekteki rolünü ve savaşımlarında kendileri için dayanak olmalarını vurgulayan Nasrullah. "Dünya bugün iki va'd (söz) arasındadır, ya tüm mücahidler darağaçlarına asılacak ya da Filistin sahibine dönecek ve orada Siyonistler için hiçbir yer olmayacak. Orada, Filistin topraklarında, Rabin'in ve Begin'in kemikleri için bile yer olmayacak, eğer Siyonistler bu kemikleri yanlarında götürmezseler mücahidler o kemikleri denize -bölge denizlerine değil, çok daha uzaklara- alacak.
Elbet Filistin halkı Yahya Ayyaş'ın yolunu benimsiyor. Halk, ne işgalcilerin, ne de Arafat'ın iznine ihtiyaç duymaksızın halkın toprağına, toprağın da halkına dönmesi için kanından umut yaralan ve cesedinden patlayıcı kokularının yükseldiği bu şehidi seviyor ve koruyor.
Ayyaş'ın cenaze töreni bir kahramanı uğurlamak için yola çıkmış bir kalabalığın sorunu ya da sıradan bir insanın cenaze töreni değildir. Bilakis o, kendisinde siyasi, cihadı ve manevi deliller bulunan bir olaydır" dedi ve sözlerine şöyle devam etti:
"Cihadımızın kıymetini bilebilmemiz için hepimizin kalbindeki umudun büyük olması gerekir. Amerika ve İsrail'in Hizbullah ve İslami Direniş'e karşı tehditleri fayda vermeyecektir. Geçen seneler tehdit ve korkulmaların fayda vermediğini ispat etmiştir.
İzak Rabin Yedi Gün Savaşlarında Lübnan'a saldırdığında bir sloganı vardı: "Hizbullah ve onun altyapısı yok edilmeli!". Peki soruyorum ne gerçekleştirebildi? Bugün Hizbullah nerede, Rabin nerede?
Biz savaşla ve kıtalle büyüyen ve güçlenen bir topluluğuz, bu bizim kültürümüz ve terbiyemizdir.
Ümitsizliğin kalbimizde yeri yoktur. Geçmiş seneler içerisinde çok daha zor günler geçirdiğimiz halde ümitsizlik hiçbir şekilde kalbimizden geçmedi. Allah bize yardım etti. Çünkü biz de ona yardım ediyor ve yolunda cihad ediyorduk. Bugün biz geleceğimize çok daha fazla güvenle bakıyoruz. Çünkü düşmanın zaaf noktalarını biliyoruz. Düşmanın zaaf noktaları, düşündüğümüzden çok daha fazladır.