23 Eylül'ü 24 Eylül'e bağlayan gece Mîrâc gecesi idi. 28 Eylül'de de Aksâ İntifâdası 3.yılını tamamlamış oldu. Aynı hafta içinde hem isrâ/mîrâc olayını hem de intifâdanın yıldönümünü idrak etmek, her iki konuyu birbiriyle bağlantılı olarak düşünmeyi ilham etti.
Bilindiği gibi, Mîrâc gecesi, her türlü noksan sıfatlardan münezzeh olan Kadir-i Mutlak'ın "âyetlerini göstermek için kulu Muhammed'i Mescid-i Haram'dan çevresini mübarek kıldığı Mescid-i Aksâ'ya götürdüğü"(Kur'ân 17/1) kutlu bir gecedir. İsrâ sûresinin ilk âyetinde sözü edilen bu olay, "İsrâ" (gece yürüyüşü) ve "Mîrâc" (yükseliş/urûc) olarak isimlendirilmiştir. Bu gece, Allahu Teâlâ "kulu" ve "peygamberi" Muhammed'e(s) bir takım âyetler (alâmetler, mucizeler, deliller) göstermiş ve hadis kaynaklarından öğrendiğimize göre, beş vakit namaz ilk kez Mîrâc gecesinde farz kılınmıştır. Üçüncü yılını da doldurmuş bulunan, Filistin Müslümanlarının "Aksâ İntifadası" dedikleri İkinci İntifâda ise; o günlerde İsrail muhalefetinin (Likud Partisi) lideri olan Sabra ve Şatilla katliamlarının sorumlusu cani Şaron'un, 28 Eylül 2000 tarihinde, bin kişilik bir grupla birlikte kışkırtıcı biçimde Mescid-i Aksâ'yı ziyaret etmesine tepki olarak başladı. ("İntifâda" olarak adlandırılan Filistin ayaklanmasının ilk adımı ise Aralık 1987 tarihinde Gazze'den başlayarak bir çığ gibi büyümüştü.)
Aksâ İntifâdası, -Kur'ân'da belirtildiği üzere- Allahu Teâlâ'nın etrafını mübarek kıldığı Mescid-i Aksâ çevresinden tüm Filistin topraklarına, oradan İslâm âlemine ve bütün dünyaya yayıldı. Hz. Musa(a.s)'dan Hz. İsa(a.s)'ya kadar vahyin iniş yeri ve pek çok peygamberin ibadetgâhı olan ve Hz. Muhammed(a.s)'in İsrâ(ve beş vakit namaz) şerefi ile de bereketli kılınan Mescid-i Aksâ'da Müslümanların kıldıkları her namaz ve özellikle Cuma namazları, onların zulme ve küfre karşı direnişlerini besledi, güçlendirdi ve adeta bir başkaldırı sembolü oldu. Zaten namaz(salât), Müslümanların günde beş kez, cemaat halinde ve imamlarının ardında mihrâb'a (kelime anlamı 'muharebe meydanı' demektir -Isfahanî, Müfredât-) çıkarak nefisleriyle, şeytanla, tağûtla bilkuvve mücadele edip onları mağlup etmeleri; namazdan hemen sonra da mücessem şeytana ve tağûta karşı bilfiil mücadeleye ve muharebeye girişerek zaferi Allah'tan beklemeleri şeklinde sürüp giden bir "tevhîd eylemi" süreci değil midir?
"İntifâda"; lügatte hareket etmek, kımıldamak, silkinmektir; her türlü kirden, pislikten ve günahtan arınmak, temizlenmektir. Ve intifâda; vatanı koruyup kollamak; düşmanlardan, haydutlardan, eşkıyâdan ve hırsızlardan temizlemektir. (Bkz: Kudüs Dergisi, 2003/1, s.143-144. www.kudusdergisi.net) Huşû ve hudû içinde dosdoğru kılınan namaz da, günde beş kez Müslümanı her türlü günahtan, manevi kir ve pastan, şeytanî vesvese ve nefsanî dürtülerden temizleyen bir arınma eylemi, bir silkiniş; ve onu "fahşâ ve münkerden alıkoyan"(29/45), bütün kötülüklere karşı koruyan bir kalkan, bir zırh değil midir? Müminlerin, Allah'a gerçek ve tam anlamıyla teslîm olup boyun eğerken aynı zamanda Allah'ın düşmanlarına karşı zihnî ve fiilî planda kıyâm edip başkaldırmaları ve her alanda mücadele etmeye azmetmeleri değil midir? (Bkz: A.Yıldız, Namaz Bir Tevhid Eylemi)
Yani; Allah Rasûlü'nün "günde beş kez ırmağa girip yıkanan bir insanda nasıl kir kalmazsa; günde beş kez kılınan namaz da müminde günah bırakmaz" buyurduğu anlamda dosdoğru ve sürekli ikâme edilen namaz(salât), kelimenin tam anlamıyla intifâda'dır diyebiliriz. Dolayısıyla, zulme, küfre, şeytana, tağuta, münkere, fahşâya.. karşı direniş bilincini sürekli diri tutmak, intifâda'yı inatla ve ısrarla sürdürmek, ancak namaz'ın ikâmesi ve idâmesi ile mümkündür.
İntifâda'sız namaz faydasız; namaz'sız intifâda ise başarısız olmaya mahkumdur.
O halde Mîrâc gecesinde yeniden tazelediğimiz, yaklaşan Ramazan'da ve her zaman günde beş kez ikâme edeceğimiz namaz bilincini, intifada rûhuyla birleştirmeli, bir imtihandan ibaret olan hayatımızı kesintisiz arınma sürecine dönüştürmeliyiz.