Foreign Policy’den çevirerek yayınladığımız makaleler Suriye’de Müslüman Kardeşler hareketi ve diğer İslamcı grupların etkinlik alanlarının yaygınlığına ilişkin Batı’nın duyduğu kaygıyı dile getiriyor.
Suriye’de rejim karşıtı kalkışmanın 70,000 ölü, 1 milyon mülteci ve iki yıldır devam eden ve daha ne kadar süreceği belli olmayan bir rejim karşıtı ayaklanmaya yol açacağını kimse ummamıştı. Devlet Başkanı Beşşar Esed verdiği zorbaca karşılıktan ötürü kınanırken, muhalefetin rejime karşı işler bir cephe oluşturamaması çatışmanın uzamasına yol açtı. Devlet işlerindeki bu karabasandan büyük ölçüde sorumlu bir grup varsa o da Müslüman Kardeşlerdir.
Suriye ayaklanması boyunca, muhalif unsurlar, aktivistler, yabancı diplomatlar ve oluşmakta olan muhalif güçler ile Müslüman Kardeşlerin nasıl etki kazandığına ilişkin konuşmalar yaptım. İslami hareket için baş döndürücü bir yükseliş olmuştu. 1980’lerde Kardeşler öncülüğündeki başkaldırıyı bastırırken, Baas iktidarı Müslüman Kardeşleri kökten temizlercesine bir toplu katliam yapmıştı. O dönemden bugüne Müslüman Kardeşlere üye olmanın Suriye’de cezası ölüm, bu nedenle örgütün arazi faaliyetleri yok denecek kadar azdı. Ne var ki, ayaklanmanın başladığı Mart 2011’den bu yana, Müslüman Kardeşler muhalefetin siyasal ve askerî dizginlerini ustaca ele geçirdi.
Suriye muhalefetinin Mayıs 2011 tarihinde Antalya’da düzenlediği ilk konferansta, Müslüman Kardeşler, Esed karşıtı bir siyasal yapılanmaya katılma taraflısı değildi. Grup, Baas rejimine muhalefetini İsrail’in 2009 saldırısından sonra, eski Suriye Başkan Yardımcısı olarak, 2005’te rejimden koparak saf değiştiren Abdul Halim ile resmen sona erdirdi.
Müslüman Kardeşler yine de mensuplarının konferansa katılmalarını sağladı. Bunlar arasında konferansın yönetim kademesinde yer alan Molhem Drobi de vardı. Bu arada Suriye içinde potansiyel mücahidler ve Humus, Hama, İdlip ve Halep’te görece olarak yetersiz elemanlarını çağırarak savaşan gruplar oluşturmaya başladı.
Bütüncül muhalif grup fikrinin halk devriminin başını çekmesi fikri ağırlık kazandıkça, Müslüman Kardeşler daha da katılımcı hale geldi. Antalya’daki toplantının ardından, Brüksel’de çoğu İslamcılardan oluşan 200 kişinin katıldığı bir konferans düzenledi ki bu, muhalif hareket içinde ilk belirgin çatlaklardan biriydi. Müslüman Kardeşler, peşi sıra muhalifleri bir araya getirdi ve harekete cephe oluşturmak amacıyla bir dizi konferans düzenleyerek siyasal yapı üzerindeki ağırlığını hissettirdi.
Brüksel’deki konferansın ardından ‘Suriye Devrimini desteklemesi için’ en azından üç grup oluşturuldu. Örgütlerin oluşum süreci devam ederken, ilk konferanstan birkaç ay sonra ilkinde hazır bulunan muhalif unsurlar daha sonra Suriye Ulusal Konseyinin çekirdeğini kurdular. Bu şemsiye örgütlenme görünüşte tüm Esed karşıtı güçleri temsil ediyordu. Hem Müslüman Kardeşler hem de Şam Deklarasyonu mensuplarını bir kenara koyan konsey bir grup reformist tarafından 2005 yılında kuruldu. Bununla beraber Müslüman Kardeşlerin, Şam Deklarasyonu grubunda hatırı sayılır bir mevcudiyeti bulunmaktaydı.
Bu ise olağan bir uygulamaydı. Önceki muhalefet toplantılarıyla bütünleşmiş Suriye Ulusal Koalisyon mensuplarına göre, Kardeşlere cephe açmış gruplar arasında şunlar sayılabilir: Liderliğini Hasan Derviş’in yaptığı Kardeşlere yakın aktivist gruplardan Özgür Suriye Öğrencileri Ulusal Birliği; Levant Ulema Birliği; Ğassan Nasır liderliğindeki Bağımsız İslami Demokratik Hareketi; Muhammed Faruk Battal’ın liderliğindeki Suriye Ulema Ligi; Kardeşler ile irtibatlı 40 grubun oluşturduğu blok; Salim el Muslet ve Abdulillah’ın (ortak) liderliğindeki Suriye Arap Aşiret Konseyi Sivil Toplum Örgütleri Birliği; Ahmed Ramazan liderliğindeki Halep Devrim Konseyi ve Kırsalı; Nadir Hakim liderliğindeki Sivillerin Korunması Teşkilatı; Ramazan ve Ubeyde Nahas’ın liderliğindeki Ulusal İş Cephesi, Hüseyin Abdulhadi liderliğindeki Kürt İş Cephesi; Cuma protestolarındaki isimleri belirleyen Suriye Devrim Facebook sayfası; Hama Devrim Birliği; Heysem Rahma liderliğindeki Sivil Koruma İçin Ulusal Koalisyon ve Hamdi Osman tarafından kurulan Suriye İnsani Yardım Topluluğu.
Kardeşler sözcüsü Zuheyr Salim gibi isimlerin başını çektiği Stratejik ve Medeniyet Çalışmaları ve yine Kardeşler temsilcisi ve muhalefetin Britanya elçisi Velid Saffur’un liderliğini yaptığı Suriye İnsan Hakları Komitesi gibi bazı gruplar siyasal yapı içinde temsil edilmeseler bile Kardeşlerin geniş yelpazesi içinde yer almaktadırlar. Liderliğini Suriye Müslüman Kardeşlerin başkan yardımcısı Muhammed Faruk Tayfur’un kızının yaptığı, çocuk ve kadınları temsil eden bir grup da buna dâhil.
Ayrıca, Kardeşler ile irtibatlı olduğu halde grubun parçası olduğunu reddeden ve Suriye Ulusal Konseyine (SUK) ‘bağımsızlar’ olarak katılanlar var. Bağımsızlar arasında Londra merkezli Levant Merkezinin Direktörü Nahas; Georgetown Üniversitesinde Suriye-Amerikan öğretim görevlisi ve Suriye Amerikan Konseyinin (SAK) eski yöneticisi Luay Safi; Suriye Amerikan Konseyinde siyasal bilgiler profesörü olarak çalışan Necib Ğadbian bulunuyor.
Eylül 2011’de muhalif kişi ve güçler Türkiye’de iki ayrı otelde bütün muhalif güçleri birleştiren bir siyasal yapı kurmak için buluştuklarında Müslüman Kardeşlerin siyasal etkisi daha bir gür sesle telaffuz edildi. Örgütsel gücünün erken sinyallerinde, Müslüman Kardeşler iki ayrı gruba ayrıldı. Yapının nasıl şekillendirileceği konusunda etki yaratmak adına gruplar ayrı otellerde toplandı: Müslüman Kardeşlerin lideri Riyad Şakfa, yardımcılarıyla bir otelde iken, Tayfur ve Ali Sadreddin el-Beyanuni diğer oteldeydi. Droubi (mekik gibi) bir oraya bir buraya gitti geldi. Strateji işe yaramıştı: Üzerinde anlaşma sağlanan üyeler bir otelde değişmişti ve SUK’un kurulduğu 2 Ekimden önce, daha fazla sayıda Müslüman Kardeşler üyesi ve Kardeşler irtibatlı gruplar listeye dahil edildi.
2011 kışında, Müslüman Kardeşler etkisini iyiden iyiye artırdı. Sadece SUK bünyesinde güçlenmekle kalmadı, Suriye içinde ordudan ve Yerel Koordinasyon Komitelerinden kopanları kazandı. Eylüldeki konferanstan önce, 100 genç aktivist Türkiye’ye seyahat etti ve Müslüman Kardeşler onlara medya eğitimi verdi ve araç gereç sağladı. Eğitim görenler Suriye’ye döndükleri zaman, muhalif toplantılardan birine katılmış organizatörlerden birine göre, onlarca küçük kasaba ve şehirlerde hareketi desteklemek için komiteler kurdular.
Kardeşler mensupları erken vakitte rejimden kopanlarla da bir araya geldi. Rejimden kopanlardan bir askerî yetkili, Kardeşlerin sadakat istediği, karşılığında Türkiye’ye baskı yaparak Suriye sınırında tampon bölge kurmasını sağlayacakları sözünü verdi. Girişim başarısızlıkla sonuçlansa da Kardeşler Albay Riyad el-Esad’ın sadakatini kazandı. Riyad el-Esad, laik eğilimli Özgür Ordu mensuplarını değiştirerek Özgür Suriye Ordusunu kurdu.
Özgür Suriye Ordusunun kurulmasından sonra, tugaylar milli motifli isim ve yerler yerine dinsel isimler almaya başladılar. Müslüman Kardeşlerin etkisi o zaman Özgür Suriye Ordusu ile ordu mensubu olup saf değiştirenlerle sınırlı olarak biliniyordu. Bundan ötürü ordudan kopan ilk Dürzü askerlerden Teğmen Haldun Sami Zeyneddin, Özgür Suriye Ordusuna katılmak yerine Ekim 2011’de Özgür Subaylar Hareketine katıldı.
Kardeşler zaman ve kaynaklarını isyancı gruplar içinde etkisini artırmak için kullandı. Savaşan hiziplere, Halep’te Müslüman Kardeşler liderlerinin desteklediği Tevhid Tugayları tarafından omuz verildi. Bu liderler arasında Beyanuni ve Ramazan bulunuyordu. Ayrıca Faruk Tugayının bazı unsurları destek görürken, Hakim liderliğindeki Sivilleri Koruma Teşkilatı da Kardeşler tarafından gözetiliyordu. Şam’da ve çevre kırsalda konuşlanan Ensar el-İslam da bu destekten payını alıyordu. Kardeşlerin ülke çapında Fırat Kalkanı, Başkent Kalkanı ve Aksa Camii Kalkanı gibi ‘kalkan’ isimli tugayları var. Müslüman Kardeşler, Cephetun Nusra ve Ahraru’ş-Şam gibi daha radikal gruplarla da koordinasyon halindeydi.
En önemlisi ise Kardeşler geçiş döneminin takviminin nasıl belirleneceğine ilişkin başarılı bir karşı duruş sergiledi. Esed’in düşmesinden sonraki belirsizlik döneminde liderlik rolünü kazanmayı umduklarına hiç kuşku yok. Haziran 2012’de İstanbul’da Arap Ligi tarafından bir toplantı düzenlendi. ABD Büyükelçisi Robert Ford muhaliflere Amerikan desteği kazanabilmeleri için dâhili reformları belirleyecek bağımsız bir komiteye hesap verir durumda olmalarını söyledi. Temmuz 2012 yılında Kahire’de toplanan komite taslak belgeleri sunarak muhalif güçlerin görevlerini ve silahlı hiziplerin akıbetini düzenleyerek geçiş dönemini takvime bağladı. Komite aynı zamanda siyasal parayı sadakat satın almak için siyasetten gelen parayı kullanmayı suç sayan bir önemli maddeyi düzenlemeye dâhil etti.
Muhaliflerin çoğunluğu tarafından zamanla imzalanan belgeler Kardeşlerin güç tekeli üzerinde sarsıcı bir etki yaptı. Kardeşler ise Esed sonrası dönemi şekillendirmelerine engel her türlü sınırlandırmayı ortadan kaldırma konusunda atik davrandı. Toplantıya katılanlara göre, SUK dış ülkelerden gelen baskıya rağmen belgelere uyum konusunda muhalefetin bakış açısının uygunluğunu teftiş etme gibi bir yaptırım yoluna gitmedi. Kardeşlerin, planı boşa çıkaracak son hamlesi ise Doha’da Kasım 2012 tarihinde SUK’un kuruluş ifadelerini dışarıda tutmayı başarması oldu.
Ayrıca Kardeşler, Türkiye, Katar ve Mısır üzerindeki etkisinden yararlandı. Katar’ın el-Cezire televizyonu rejim karşıtlarının imajını parlattı. Kardeşler, ayrıca kolaylıkla kontrol edilebilir liderler ile düşük liderlik yetenekleri olanları seçmede hayli titiz davranıyordu. Muhalif koalisyon mensuplarından birine göre, Kardeşler, SUK’un hali hazırdaki lideri Muaz el-Hatib’in atanmasını ‘iyi kalpli bir camii imamı’ olarak yönlendirilebileceği düşüncesiyle destekledi.
Hatib, Kardeşlerin kendisini hafife aldığını kendi özgür inisiyatifini kullanarak tek taraflı biçimde Suriye rejimi ile cesur bir diyalog girişiminde bulunmakla kanıtladı. Hatib, kendi payını, Kardeşler ve ortakları tarafından şahsi kararlar aldığı gerekçesiyle kıyasıya eleştirilerek aldı. Kardeşler, diyalog girişimini ‘disiplinsizlik ve yetersiz’ bularak reddetti.
Müslüman Kardeşler Suriye’de kontrolü ele geçirmelerinin önünde uzun bir süre olduğunu biliyor. Ancak mevcut krizde girişkenliğiyle esaslı bir rol çalmış durumda. Bu rol, yeni Suriye için hiç de hayra alamet değil.
13 Mart 2013 / Foreign Policy / Çev: Eyüp Togan