Mısır'ın demokratik olarak seçilen ilk lideri, birçok nedenden dolayı cumhurbaşkanlığı koltuğundan indirildi, bu sebeplerden biri de Gazze meselesindeki tutumu idi.
Muhammed Mursi, İsrail'in 2012 yılında Gazze'ye acımasızca saldırıları sırasında "Gazze'yi asla yalnız bırakmayacağız!" sözlerini sarf etmişti. İsrail'in Gazze'ye karşı gösterdiği mücadeleyi "insanlığa karşı takınılan küstah bir girişim" olarak tanımlayarak kınamıştı. Filistinli sivillere karşı sürdürülen katliamın bir an önce durdurulması gerektiğini belirtmiş ve hararetli bir biçimde şu düşüncesini defalarca dile getirmekten çekinmemiştir: "İsrailliler, bugünkü Mısır'ın dünkü Mısır'dan tamamıyla farklı olduğunu anlamalıdırlar."
Mısır tarihinde demokratik olarak başa geçen ilk başkan olan Mursi, birkaç gün önce, Mısır mahkemesinin kendisi ile ilgili olarak bir dizi saçma suçlamayı tekrar tekrar ileri sürerek verdiği ölüm cezasından yalnızca bir yıl sonra 40 yıl hapis cezası ile cezalandırılmıştır.
Bu durum Gazzeliler için, taban tabana zıt iki Mısır rejimi arasında sıkıntılı bir karşılaştırma anlamına gelmektedir. Abdulfettah es-Sisi'nin Mısır'ı, Gazze Şeridi'ni yalnız bırakmak için İsrail ve ABD’ye boyun eğmekle kalmayıp aynı zamanda daha büyük yaptırımlar ve boyun eğdirme politikaları önerilerinde de bulunmaktadır. Mursi, 10 yıldan uzun süredir Körfez insanlarının karşı karşıya kaldıkları ve maruz bırakıldıkları zorlu koşulları ve insanlık dışı kuşatmayı zayıflatmak için dur durak bilmeden çok fazla emek sarf etmiştir. Yönetime geçtiği ilk senede, Gazze'nin güneyinde bulunan Refah sınır kapısında Filistinlilere uygulanan seyahat kısıtlamalarını hafifletmiştir. Mursi, İsrail'in acımasız uygulamalarına karşı ödün vermeden uzak sağlam bir duruş sergilemiştir.
Bunun aksine, kanlı bir askerî cunta sonrası Sisi'nin yönetime geldiği dönem boyunca, Mısır, İsrail'in komşusu Gazze'ye karşı radikal yaklaşımını açık bir şekilde desteklemektedir. Daha da ilginci, son Gazze Savaşı sırasında, Mısır'ın en çok okunan ve devlet tarafından yayımlanan gazetesi olan Al-Ahram gazetesinin yardımcı baş editörü olan Azza Sami de İsrail Başbakanını açıkça desteklemektedir: "Teşekkür ederiz Netanyahu, Allah HAMAS'ı ortadan kaldırabilmemiz için bizlere sizin gibi liderler bahşetsin."
Sisi'nin son Gazze savaşına olan tepkisi ise hiç şüphe yok ki son derece feci olmuştur. Sınırda bulunan yerleşim bölgelerini, askerlerce savaş düzenine sokulmuş bir şekilde kuşatmıştır. Tek taraflı bir aracı olarak Gazze'nin kanlı savaşını, direnen grupları tehdit ederek ve umutsuzca HAMAS'tan intikam almak isteyen Filistin Başkanı Mahmud Abbas'ı kucaklayarak uzatmak üzere komplo kurduğu bildirilmiştir. Ayrıca Türkiye ya da Katar'ın savaşı sona erdirmek için üstlenecekleri herhangi bir aracılık rolünü engellemek için jeopolitik nüfuzundan da yararlanmıştır.
Karşılaştırıldıklarında, Mursi İsrail'in baskılarına 2012 senesinde anında bir karşılık vermiştir. Kendisi derhal İsrail'de bulunan Mısır büyükelçisine ülkesine geri dönmesini emretmiş, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde bir acil oturum çağrısında bulunmuş ve Arap Birliği'nin de derhal bir araya gelmesi yönünde bir çağrıda bulunmuştur. Aynı zamanda, Gazze'de savaşta zarar görenleri sınırın Mısır kısmına almak ve burada tedavi etmek için Rafah sınır kapısını açmıştır. Bundan da önemlisi, eşi benzeri görülmemiş bir biçimde, başbakanı Hişam Kandil'i savaş sırasında Gazze Şeridi'ni ziyaret etmek üzere görevlendirmiştir. En nihayetinde gerçekleştirmiş olduğu bu diplomatik atılımlar, gerilimi yatıştırmada başarılı olmuş ve en sonunda yedi günden kısa bir süre içerisinde de bir ateşkes yapılmasını sağlamıştır.
2014 yılında gerçekleşen 50 gün savaşı sırasında, Sisi tamamıyla İsrail'i gözeten bir ateşkes düzenlemiştir. Bu ateşkes, İsrail'in Gazze üzerine uygulanan ambargonun ne zaman ve ne şekilde gevşetileceğine yönelik kendi koşullarını dikte ettirmesine destek olmuştur. Mısırlı aracılar tabiri caizse yalnızca İsrail ile düzenlenen tek taraflı bir ateşkesi kabul ettirebilmek için ellerinden gelen tüm insafsız girişimlerde bulunmuşlar ve HAMAS ne zaman anlaşılır şekilde geri çekilmeye başlasa, İsrail HAMAS'ın uzlaşmazlığını bahane göstererek saldırılarını yoğunlaştırmıştır. Bunun sonucu olarak Mısır'ın zulmün durdurulmasına yönelik gösteriş dolu teklifi, İsrail'in yoğun kara saldırıları aracılığıyla Gazze Şeridi'nde insanlığa karşı gerçekleştirdiği suçları daha da artırmasının önünü açmıştır.
En nihayetinde Sisi rejimi, Mısır inşaat malzemelerinin Gazze'ye girişine izin verileceği bir ateşkes kapsamında direnç gösteren grupları hedef almıştır. Ancak Sisi rejiminin, genellikle kapalı olan ve yaralı Gazzelilerin ara sıra geçişine izin vermek için nadiren açılan Rafah sınır kapısının açılması konusunda bir ödün vermeye gelindiğinde, buna son derece kapalı olduğu gözlemlenmiştir.
Mursi şu anki kuşatmanın sebep olduğu tansiyonu düşürebilir miydi? Kesinlikle evet. Mursi hükümetinin gelişimden sorumlu danışmanı Ahmed Omran, tarım ve zeytin sektörleri alanlarında bir dizi projenin gerçekleştirilmesi ile karşılıklı ticari alışverişi artıracak ve destekleyecek birtakım planların söz konusu olduğunu belirtmişti. Eğer, söz konusu projeler başlatılmış olsaydı, Gazze yemek ve ilaç kaçakçılığına yönelik bunca tünele gerek duymayacaktı.
Bunun aksine, Sisi rejimi silahlı saldırıları ile Sina Yarımadasının parçalanmasına sebep olan cihatçıların eğitimlerini ve silahlarını Gazze Şeridi'nden edindiklerini ileri sürmekte ve bu iddialarını Mısır gazetesi Al-Akhbar'ın Filistin Başkanı ile gerçekleştirdiği bir röportajda suçlamalar ile birlikte desteklemeye çalışmaktadır. Burada, işin garip yanı Mahmud Abbas'ın Gazze'yi boğmak ve tüm tünelleri ortadan kaldırmak için elinden gelen her yolu denemeye hazır Sisi'yi açıkça savunmasıdır.
Bu röportaj sırasında Abbas, bu tünelleri hedef alan Sisi yönetimine teşekkür etmiş, yüzlerce Gazzelinin silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, kara para aklama ve sahte belge düzenleme yoluyla milyoner olduğuna işaret etmiştir. Abbas daha da ileri giderek, bu tünellerin su altına bırakılmasını ve bu tünellerin giriş ve çıkışlarına ev sahipliği yapan hanelerin de cezalandırılması gerektiğini belirtmiştir.
Abbas'ın herkes tarafından da bilindiği üzere Gazze'ye ve Gazzelilere karşı olduğu ve alçak bir şekilde Müslüman Kardeşlerin bir kolu olan HAMAS'a karşı, uydurma bir nefret ve öfke dalgasını destekleyen, belirgin ve kin dolu bir şekilde kışkırtıcı ve hatta saldırıyı teşvik eden Mısır'ın ana akım medyasından da yararlandığı bir sır değildir.
Bu iddiaları yasal ya da açık olarak kanıtlayamasa da Mısır ordusu Sina Yarımadasında bulunan cihatçı ve aşırı bir askerî grup olan ve silahlarını tüneller aracılığıyla Gazze'den alan Ensar Beyt el-Makdis'e karşı ardı arkası kesilmeyen beyanlarda bulunmaktadır. Ayrıca, Mısır ordusu bu tünellere su vermiş ve bunları tamamıyla ortadan kaldırmış, böylece Gazze'nin kaçakçılık tünellerini ortadan kaldırmaya yönelik bir girişim kapsamında sınır boyunca yarım kilometre genişliğinde bir şeridi temizlemiş ve bu sınır boyunda yer alan Mısırlıların ve Filistinlilerin evlerini de yıkıp geçmiştir.
Mısırlı generallerin suçlamalarının tutarlı bir tarafı yoktur: Mısır'ın istihbarat hizmetleri, Sina'da yer alan milislerin elindeki ağır mühimmatın büyük bir kısmının Libya'dan getirildiğinin pek tabi farkındadır. Bu yüzden tünellere su verilmesi milislerin yapabileceklerine herhangi bir zarar ya da sınırlama getirmemiş ancak hiç şüphe yok ki Filistin özerk bölgesinde bulunanlara gereksiz bir zarar vermiştir.
Abbas ve Sisi'nin iddia ettikleri sebepler, tamamıyla ve yalnızca karalayıcı yalanlardır, çünkü Sisi'nin Mısır'ı sınır bölgelerinde yaşayan Mısır ve Filistin vatandaşlarının sebepsiz yere ortadan kaldırılmasına gerek kalmaksızın, tünel yoluyla gerçekleştirilen kaçakçılığı ortadan kaldırabilecek binlerce yöntem bulabilecek kapasitededir.
Zaman değişiyor ve Mursi İsrail-Mısır blokajının yumuşatılmasına yardımcı olmak üzere artık ortada yok. Mısır'ın demokratik olarak seçilen ilk lideri çok sayıda sebepten ötürü koltuğundan indirilmiştir: Bunların en önde gelenlerinden biri tabi ki kendisinin Gazze'ye karşı tutumu ve zorluk içerisindeki komşularına karşı taviz vermeyen yaklaşımıdır. Son derece basit bir biçimde, kendisi İsrail'in bekçi köpeği olmayı kabul etmemiştir.
Onu tanımlamaya çalışan düşmanlarının aksine, Mursi gerçek bir devlet adamı olarak, Mısır'ın taahhütlerinin ve daha önceden yapmış olduğu anlaşmalarının arkasında durmuş; 1979 İsrail-Mısır barış anlaşmasına bağlılığını belirtmiş ve savaş anında bile İsrail ve ABD ile iletişim kanallarını muhafaza etmiştir. Bunun üzerine ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton açık bir şekilde Mursi'nin barış yapılmasına yönelik çabalarını takdir etmiş ve şu sözleri söylemiştir: "Başkan Mursi'nin kişisel önderliğini ve Mısır'ın şu ana kadar gösterdiği çabaları takdir ediyoruz." Şu anki ABD başkanlık adayının, kendi yönetiminin Sisi'nin suçlarına ortak olması nedeniyle, Mısır'ı Mursi'yi hapse attığı için herhangi bir şekilde kınamaması ne kadar garip bir durumdur.
Sözüm ona uluslararası toplumun, yalnızca milletlerini baskı altında tutan ve uysal bir şekilde Batı’nın verdiği emirleri yerine getiren tiranlar ve diktatörlerin öncülüğünde gerçekleştirilmeye çalışılan "Ilıman Arap Eğilimi"nin sürdürülmesinde İsrail ile tamamen işbirliği içerisinde hareket ettiğine yönelik çok az bir şüphe vardır.
Sisi'nin Mısır'ı gelecekteki herhangi bir Gazze-İsrail çatışması sırasında güvenilmez bir pozisyondadır. Fetih ve HAMAS gibi iki karşıt Filistinli grup arasındaki müzakere görüşmelerinde aracılık yapma konusunda da sonunda kesinlikle başarısızlığa uğrayacak dengesiz bir arabulucu konumundadır.
Uluslararası politikada, bu denli merhametsiz ve zayıf bir rejimin bu denli stratejik bir durumun yönetimine getirilmesine izin vermek ölümcül bir hatadır; Mısır'ın diplomatik rolünden geri adım atması ise Ortadoğu'da geri dönülmez daha büyük felaketlerin yaşanması halinde durumu olduğundan da karmaşık bir hale sokacaktır.
------
Ahmed al-Burai, İstanbul Aydın Üniversitesi'nde öğretim görevlisidir. BBC World Service Trust medya kuruluşu ve Gazze LA Times gazetesi ile çalışmıştır. Şu an itibariyle İstanbul'da yaşamakta olup, ağırlıklı olarak Ortadoğu ile ilgili konularla ilgilenmektedir.
Middle East Eye / 1 Temmuz 2016 / Çev: Sıddık Marangoz