Öncelikle Türkiye’de sürekli dolaşıma sokulan ve ne yazık ki birtakım kesimler tarafından da benimsenen bir yanlışa itiraz etmek istiyorum. Suriye’nin bu hale gelmesinde Türkiye’nin çok büyük rolü olduğu yönündeki iddia tarihin en büyük yalanlarından biridir. Türkiye Suriye’de olaylar başladığı ilk andan itibaren aylarca Esed yönetimini olayların büyümemesi noktasında ikna etmek için büyük çaba göstermiştir. Bu çabalar sonuçsuz kalıp Esed vahşi bir şekilde halkını katletmeye devam edince Türkiye diktatör Esed yönetiminin yanında durmayı değil; zulüm gören, katledilen mazlum halkın yanında durarak insani bir duruş sergilemiştir. Eğer Suriye’de yaşanan olayları bu basit gerçekten hareketle değil de kurgular üzerinden okumaya kalkarsak yanlış sonuçlara çıkarız. Tıpkı bugün bazı kesimlerin yaptıkları gibi.
Türkiye diğer taraftan mültecilere kapılarını açarak mazlumlarla dayanışma noktasında dünyanın vicdanı olmuştur. Fakat son yıllarda ırkçı çevreler tarafından yalana dayanan propagandalarla mülteci karşıtlığı artırılmış, toplumun bir kesimi adeta mülteci düşmanı haline getirilmiş, yıllarca mültecilere sahip çıkan hükümetin bile bu konuda kafası karışmaya başlamıştır. En temelde insani bir zeminden hareketle değerlendirilmesi gereken mülteci meselesi artık siyasetin konusu, bir malzemesi haline getirilmiştir. Bu durum başlı başına utanç vericidir.
Şunu açıkça ifade etmek istiyorum: Mültecilerin toplu olarak Suriye’ye geri gönderilmeleri asla gerçekleşecek bir durum değildir. Böyle bir izansızlığa kalkanlar her şeyden önce suç işlemiş olurlar ve isimleri de tarihe kara bir leke olarak geçer. Olması ve yapılması gereken mültecilerin entegrasyon meselesine yoğunlaşmak, mültecilerle ilgili yanlış algıları dağıtmak ve mültecilerin yaşadıkları sorunların aşılması için gerekenleri yapmaktır. Mülteciler Türkiye için asla bir yük değil; Türkiye için genç, dinamik bir nüfus olmakla birlikte rahmet ve berekettir.
Öte yandan Türkiye’nin FETÖ veya PKK ile barışması mevcut ortamda nasıl kabul edilemezse Suriye halkının da Esed yönetimi ile barışması aynı şekilde rejimin zulmünü görmüş kitleler tarafından asla kabul edilmeyecektir. Bu söylemin sahada hiçbir karşılığı olmamakla birlikte bu tür bir söylem tekrarlanmaya devam ederse mazlum Suriye halkının Türkiye’ye yönelik güveni de ciddi anlamda sarsılacaktır. Ayrıca Türkiye 2023 seçimlerine doğru giderken mülteci meselesi daha da gündeme gelecek gibi görünüyor. Mülteci karşıtlığı belli miktarda bazı ırkçı partilere oy kazandırsa da asıl sonucu belirleyecek olan başta ekonomi olmak üzere hukuk ve adalet alanında AK Parti’nin atacağı adımlardır. AK Parti eğer oluşturulmaya çalışılan yapay algıdan etkilenip mülteci meselesinde geri adım atmaya kalkarsa İslamcı ve dindar çevreleri de kaybedecektir. Çünkü birçok İslamcı ve dindar AK Parti’nin son yıllardaki birçok politikasını hiçbir şekilde tasvip etmese de sırf Suriyeli mültecilere yönelik olumlu tavrı nedeniyle bu partiye oy vermiştir.
Son olarak bir paradoksa daha dikkat çekmek istiyorum. Türkiye’nin İsrail’le ilişki kurmasını zalimlerle işbirliği yapmak olarak nitelendiren, buna şiddetle karşı çıkan bazı çevreler ısrarla Türkiye’nin milyonlarca mazlumun katili olan Esed’le ilişki kurmasını istiyorlar. Bu nasıl bir tutarsızlık ve vicdansızlıktır, inanın anlaşılır gibi değil? İsrail’in katlettikleri insan da Esed’in katlettiği milyonlarca mazlum insan değil mi?