Kamer Suresinin Mekke’de, risaletin 5. yılında inmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Bilindiği gibi Mekke’de 4 ile 6. yıllar arası, kitlesel tebliğin yapıldığı, buna karşılık da kitlesel tepki ve bireysel işkencelerin görüldüğü yıllardır ve Kamer Suresinde bu ortamın yansımaları gözlemlenmektedir.
Surenin ana teması, kıyametin mutlak gerçekleşeceği ve buna dair uyarıları dikkate almayanların kötü akıbetidir.
1- Çok yaklaşmıştır saat ve o gerçekleştiğinde mutlaka ikiye ayırılacaktır ay.
Saatin/Kıyametin Yaklaşmış Olması
Ahiret hesabı ve buna göre verilecek adil karşılık saat terimi ile ifade edilmiş olup, bu terim,bir amaca ulaşmak için gösterilen uğraşı ve çaba manasına gelen sea kökünden gelmektedir. Hesap ve adil karşılığın saat terimi ile ifade edilmiş olması, insanın dünyada uğraşı ve çabalarının neticelerinin görüneceği yer ve zamanı ifade etme amaçlı olsa gerektir.
Saatin/kıyametin yaklaşmış olması ifadesi ilginçtir. Kişi saate değil, saat kişiye yaklaşıyor. Çünkü iman etmeyenler ahireti arzu (reca) etmediklerinden ona yaklaşmak istemiyorlar ama kıyamet onlara yaklaşıyor.
Kıyamet Gerçekten Yakın mı?
Saatin yaklaşmış olması mecazi değil, gerçek bir tehdittir. Zira ilgili Kur’an ayetlerine göre, bir insanın ölümü ile yeniden diriltilmesi arasında sıfır diyebileceğimiz bir zamansızlık dilimi vardır. Yani bir insanın ölümü ile kıyamette yeniden diriltilmesi arasında geçen zaman, akşam uyuması ile sabah uyanmasından çok daha yakındır.
Dolayısıyla her bir insanla kıyamet arasında, ancak o insanın kalan ömrü kadar zaman vardır ve bu süre 50–80 sene bile olsa, aslında çok kısa bir süredir. Üstelik hiç kimsenin ne kadar ömrünün kaldığı belli olmadığı gibi, her bir insan için hemen şu anda ölme ihtimali de söz konusudur.
Bu nedenle inkârcılar her an ölebilecekleri, bir müddet daha yaşasalar bile kalan sürenin aslında çok kısa olduğu, muhtemel ömürlerini (tabi kalmışsa) uzun görmemeleri, aslında hesaba çok yakın oldukları gerçeğiyle yüz yüze getirilerek uyarılıyorlar bu ayette.
Ay İkiye Ayrıldı mı?
Bu ayet genel olarak Peygamberimizin müşriklerin bir talebine karşılık olarak elini uzatıp ayı ikiye ayırdığı, yani peygamberliğini ispatlayıcı bir mucize şeklinde anlaşılmıştır.
Lakin eskiden beri bazı âlimler, bu ayeti, yaşanmış bir mucize değil, kıyametin gerçekleştiği esnada ayın ikiye ayrılacağı şeklinde anlamışlardır ve kanaatimce ayetin gerçek anlamı budur.
Ayette kıyamet anında ayın ikiye ayrılacağının hatırlatılmasından maksat, kâinatın büyüklük ve sağlamlığını ileri sürerek kıyametin kopmasının mümkün olmadığını iddia edenlere; aslında kâinatın sandıkları gibi sağlam olmadığı, Yüce Allah’ın dilediği anda bir kâğıt gibi ayı yırtabileceği ve bilahare kâinatın hemen çökeceği; böylece kâinata değil Allah’a dayanmaları ve güvenmeleri gerektiği ifade edilmek istenmiştir.
Ayın İkiye Bölünmediğinin Delilleri
Ayette kıyametin yaklaşmış olması ve ayın ikiye ayrılmış olmasına dair fiiller geçmiş zaman kipinde gelmişse de Kur’an’da gerçekleşmesi kesin olan şeylerin anlatımında geçmiş zaman fiil kipinin kullanıldığı başka misaller de vardır. Mesela Rahman Suresi 37, Hakka Suresi 16 ve İnşikak Suresi 1. ayetler gibi.
Zaten ikiye ayırılmak şeklinde tercüme ettiğimiz enşeqqa fiili meçhul yapıda olup, yani ikiye ayırma fiilinin faili belirsizdir. Bu meçhul fiil kipinin kullanılması da ayın Peygamberimizin talebiyle ikiye ayrıldığı görüşünü zayıflatmaktadır.
Ay İkiye Ayrılsa İdi Kâinatın Düzeni Bozulurdu
Ayın ikiye ayrılmış olması aynı zamanda kevni (tabiat) ayetlere terstir. Bilindiği gibi Yüce Allah ay ve güneş dâhil tüm kâinat varlıklarının bir ölçü ile hareket ettiğini bildirmektedir pek çok ayette.
Dolayısıyla, eğer iddia edildiği gibi ay ikiye ayrılmış olsa idi, bu takdirde öncelikle güneş sistemi olmak üzere Samanyolu galaksisi ve tüm kâinatın düzeni bozulur, belki de çökmesi tetiklenmiş olurdu.
Çünkü ayın yarılması olayı tüm kâinatı etkileyecek kadar büyük bir olaydır ve böyle bir olayın kâinatın düzenini etkilememesi imkânsızdır.
Ay İkiye Bölünmedi Ama Öyle Göründü Diyenler
Bazı âlimler ayın yarılmasının gerçek yarılma olarak değil de olmadığı halde ay tutulması gibi tabii bir olay neticesi yarılmış gibi göründüğü şeklinde gerçekleştiğini iddia etmişlerdir.
Bu iddia öbüründen daha tutarsızdır. Çünkü sonraki ayette eleştirilen, müşriklerin “Bir mucize görseler, bu, geçici bir sihirdir!” demelerini haklı çıkarmakta, Peygamberimizi insanları olmayan bir şeyi oluyormuş gibi göstermekle itham ederek bir sihirbaz konumuna düşürmektedir.
Üstelik ay tutulması müşriklerin bilmedikleri bir konu değildi ve bunun ay tutulması olduğunu anlamamaları söz konusu olamazdı.
İnsanların İman Etmesi İçin Hiçbir Mucize Gönderilmemiştir
Başta Enam Suresi 109’dan 111’e ve İsra Suresi 88’den 95’e kadar olan ayetlerde Peygamberimizden talep edilen mucize gösterimine olumsuz cevap verildiği gibi, 101’den 104’e kadar olan ayetlerde ise kendisine mucizeler verildiği halde Firavun ve adamlarının Musa (as)’ya iman etmediği bildirilmiştir.
Şuara Suresi 1’den 9’a kadar olan ayetlerden anlaşılacağı üzere, iman etmek isteyenler için Kur’an ayetleri ile kevni (afaki ve enfüsi) ayetler yeterli olup, Yüce Allah hiçbir peygambere ve peygamberimize inkârcıların iman etmesi için gökten bir ayet (mucize) indirmemiştir.
Ayetlerden anlaşılacağı üzere, inkârcıları iman etmeye değil, hakkı açıkça anlatmaya çalışmak ve bu konuda gayretli olmak esastır. İnsanlara hakkı net olarak anlatabilmek için çırpınmak cihadın önemli bir alanı ise de hakkı anladığı halde dünyaya meyli nedeniyle iman etmeyenler için kaygı duymanın bir anlamı yoktur.
Peygamberler Tüm Mucize Taleplerini Reddetmişlerdir
Ankebut Suresi 47’den 52’ye kadar olan ayetlerde, Peygamberimize indirilmiş olan Kur’an’ın gerçekten hakkı arayanlar için yeterli olduğu ve başka ayetlere (mucizelere) gerek olmadığı bildirilerek mucize talepleri reddedilmiştir.
İbrahim Suresi 10’dan 15’e kadar olan ayetlerde açıklandığı gibi, tüm peygamberlere iman etmek için mucize istenmişse de bu talepler karşılanmamıştır.
Musa (as) ve diğer bazı peygamberlere verilen bazı mucizeler ise insanların iman etmesi için değil, Yüce Allah’ın, peygamberlerine gerekli gördüğü anda yaptığı gaybi yardımlardır. Peygamberimize de İsra, Hendek, Bedir, Huneyn gibi yerlerde mucize diyebileceğimiz gaybi yardımlar yapıldığı ayetlerle sabittir. Bunların hiçbiri insanların iman etmesi için olmadığı gibi, zaten ne inkârcılarve ne de Müslümanlar bu gaybi yardımlara gerçekleştiği anda vakıf olmuş da değillerdir.
Üstelik Musa (as) ve diğer peygamberlere verilen mucizeler de tabiat olayları şeklinde tezahür etmekte ve ayın ikiye ayrılması çapında kâinatın düzenini bozacak bir durum arz etmemektedirler.
Semud Kavmine Gönderilen Dişi Deve Mucize Değil, İhtar İşaretidir
İsra Suresi 59. ayette önceki peygamberlere gönderilen ayetlerin yalanlandığından dolayı yeni ayet gönderilmediği ifadesi ile Semud kavmine gönderilen dişi deve ayetinin, kavimlere iman etmeleri için gönderilen mucizeler olarak anlaşılması yanlıştır.
Bu ayette kavimlere gönderilen ayetler, belli bir sınırı geçtikleri takdirde kavimlerin mutlaka helak olacağına dair peygamberlerin getirdiği tehdit mesajları, ihtar işaretleri (trafikteki kırmızı ışık gibi) olup, bu husus bir önceki ayetten de anlaşılmaktadır.
Bu ayette geçen ayet terimi mucize değil, Furkan Suresi 37. ayette Nuh kavminin helakinin sonrakiler için bir tehdit mesajı (ihtar işareti) kılınmış olması ve Meryem Suresi 10. ayette Zekeriya’nın oğlu olacağına dair Rabbinden talep ettiği ayet/işaret gibi bir işaret anlamına gelmektedir.
Dişi Devenin Mahiyeti
“Allah’ın devesi” tabiri, kayadan mucize ile çıkan bir deveyi ifade etmemektedir. Salih (as)’ın dişi devesinin mucize olduğuna dair iddiaların hiçbir mesnedi yoktur. Kur’an’da geçmediği gibi ciddi bir rivayet de söz konusu değildir. Bu deve batıl bir uygulama olarak kutsandığından dolayı başıboş bırakılmış (Allah’ın devesi ibaresi bunu ifade ediyor olabilir) sıradan bir devedir.
Kavim hem böyle bir sahte kutsallık uydurmuş hem de bu devenin otlak ve sularından faydalanmasından rahatsız olmuştur.
Zaten ayetlerde kavmin bu deve vesilesiyle imana daveti söz konusu olmayıp, ilgili ayetlerde dişi deve, kötü bir niyetle dokunulması halinde kavmin helakine vesile olacak bir fitne unsuru (işaret/ayet) olarak bildirilmiştir.
Yani dişi deve onlara helak öncesi aşılmaması gereken sınırı, kırmızı çizgiyi gösteren bir ayet/işaret olarak gösterilmiş olup, bir nevi hac yasakları ve dokunulmaması ve avlanmaması gereken av ve kurbanlık hayvanlar gibi, Allah’ın bir nişanesini ifade etmektedir.
2- Kıyameti inkâr edenler, onun mutlaka gerçekleşeceğine dair kendilerini ikna edici çok açık bir ayet/mucize bile görseler, mutlaka anlamazdan gelip yüz çevirecekler ve diyeceklerdir ki, “Bu kalıcı etkiler bırakmamasını umduğumuz (müstemir) yanıltıcı bir görüntüdür (sihir) sadece.”
Açık Mucizeler Bile Görseler İman Etmeyeceklerdi
Bu ayette geçen ayet terimini mucize değil de Kur’an ayeti yada tabiat ayetleri olarak yorumlayanlar da olmuşsa da ayeti görmekten bahsedilmesi, akabinde onları ikna edici mesajların gelmiş olmasından söz edilmesi, buradaki ayetin mucize olarak anlaşılması gerektiğini göstermektedir.
Birinci ayetin tefsirinde insanların iman etmesi için mucize indirilmediğini gerekçeleriyle açıklamıştık. Bu ayette, velev ki, insanlara iman etmeleri için mucize bile indirilmiş olsaydı, yine de insanların işlerine gelmediği için bu mucizeyi görmezden gelecekleri, bu mucizenin bir an önce etkisinden kurtulmak istedikleri bir göz boyama (sihir) olduğunu söyleyecekleri ifade edilmektedir.
Nitekim Hicr Suresi 12’den 15’e kadar olan ayetlerde de müşriklerin mucize olarak göğe çıkarılsalardı bile görme bilinçlerini yitirdikleri ya da sihirlendik diyerek bu mucizeyi inkâr edecekleri anlatılmaktadır. Bu nedenle iman etmek isteyenler için Kur’an ve tabiat ayetlerinin yeterli olduğu bildirilmektedir.
Tüm bu nedenlerle, Mekke müşriklerinin iman etmesi için ayın ikiye ayrılması şeklinde mucize gösterilmiş olduğu iddiası anlamsız olmakta, bu gerekçeler bir yana, sadece 2. ayetteki ifadeler bile, 1. ayetin ayın mucize olarak ikiye ayrıldığı şeklinde anlaşılması gerektiğine dair iddiayı çürütmektedir.
3- Çünkü onlar hevalarının peşine düştükleri için kendilerine kıyameti haber veren Kur’an mesajlarını yalanladılar. Lakin her işin dönüp dolaşıp neticesine varacağı, eksiksiz hesap ve adil karşılık hakikatinin mutlaka ortaya çıkacağı bir zaman vardır elbette.
Kıyameti Niçin İnkâr Ediyorlar?
İnkârcıların ahireti inkârlarının esas sebebi, Kıyamet Suresi 5-6. ayetlerde net olarak ifade edildiği gibi, hayatı, hakka göre değil hevalarına (hakka aykırı arzularına) göre fücur içinde yaşamak istemeleridir. Yani inkârcılar birtakım kurallara tabi ve hesap verecekleri bir imtihanı değil, hevalarının hakka aykırı sınırsız arzularından başka kural tanımadığı ve hesap vermeyecekleri bir hayat yaşamak istemektedirler. Yoksa onların ahireti inkârı Kur’an ayetlerini anlamamaları olmadığı gibi, bu tipler mucize bile görseler ahirete inanacak değillerdir. Çünkü işlerine gelmediğinden inanmak istememektedirler.
Neml Suresi 13-14. ayetlerde, Firavun ve maiyetinin Musa (as)’ın gösterdiği asanın yılan olması ve beyaz el mucizesinin mucize olduğuna kanaat getirdikleri halde, (iktidarlarını kaybetmek kaygısıyla) yalanlamakla kalmayıp, bunların mucize olmadığını ispatlama çabasına girdikleri bildirilmektedir.
Artık bu tipler için yapacak bir şey olmayıp, onlara son nefesleri kadar yaklaşmış olan kıyametin gerçekleşmesini beklemek gerekmektedir. O geldiği an nasıl olsa gerçeği anlayacaklardır.
4- Oysa onlara Kur’an ayetlerinde, kıyametin mutlaka gerçekleşeceği hususunda onları ikna edecek şekilde kıyameti yalanlamalarından alıkoyacak mesajlar gelmişti.
5- O mesajlar onları kıyametin mutlaka gerçekleşeceği konusunda ikna edici hikmetleri içermektedir. Lakin bütün bunlara rağmen bu açık seçik uyarılar onlara hiç fayda vermiyor.
Kur’an Mesajlarını Anlayıp da İman Etmeyen Hiçbir Şeyle İman Etmez
İşlerine gelmediği için ahireti inkar eden ve inanmak için bahane olarak mucize isteyenlere, hakkı arayan kimseleri yanlıştan alıkoyacak mesajların bulunduğu haberler gelmişti daha önce inen Kur’an ayetlerinde.
Kur’an ayetlerindeki kıyamete dair haberler öyle haberlerdir ki, dinleyenlerden nefsinin ve hevasının değil, hakkın peşinde olanlarda mutlaka ikna edici etkiler yapan hikmetli haberlerdir. Lakin bunlar hakkın değil hevalarının peşinde olduklarından, bunlara ne kadar hikmetli uyarılar yapılırsa yapılsın en ufak bir fayda vermiyor.
Müminler İnkârcılar İçin Boşa Mucize İstemesinler
Bu ayetler aynı zamanda müşriklerin iman etmesi için niçin mucize indirilmediğini sorgulayan ve buna dair talepte bulunan müminlere dolaylı bir uyarıdır. Nitekim bu uyarı 5 yıl sonra inen Rad Suresi 31. ayette açık olarak yapılmıştır.
Onlara deniyor ki, sizler iman etmek için mucize talep eden inkârcıların bu taleplerine karşılık verilmesini beklemekle fena halde yanılıyorsunuz. Çünkü eğer bunlar hakkın peşinde olsalardı, Kur’an ayetleri iman etmelerine yeterdi.
İşlerine gelmediği için iman etmeye niyetleri olmadığından dolayı, aslında çok iyi anladıkları ve iç dünyalarında tasdik ettikleri Kur’an mesajlarını reddediyor ve gerekçe olarak da inanmak için mucizeler istiyorlar, denmektedir kâfirlerin iman etmesi için mucize bekleyen müminlere.
6- O halde artık haktan bilerek yüz çevirenlerden uzaklaş, bırak onları hakka davet edip durmayı. Nasıl olsa hesap günü davetçi (olan Allah) onları bu dünyada hiç kimsenin dehşetini kavrayamayacağı hesap için davet edecek.
Bile Bile İnkâr Edenleri Hesap Gününe Havale Etmeli
Bunların haktan yüz çevirmeleri bilgisizlikten değil, kasıtlı olduğundan, bunlarla daha fazla uğraşmanın, onları habire inandırmaya çalışmanın bir anlamı yoktur. Yeterince uyarılan ve bu uyarıların artık fayda vermeyeceği ortaya çıkan bu tiplerden uzaklaşmak, onları kendi haline bırakmak gerekir.
Sizin imana davetinize olumlu karşılık vermeyen bu tipler, nasıl olsa yakın olan kıyamet günü tek davetçi olan Yüce Allah, onları bu dünyada hiç kimsenin dehşet ve haşmetini kavrayamayacağı hesap günü için davet ettiğinde ona ister istemez tabi olacaklar.
7- O davetin yapıldığı gün gözleri korku, dehşet, yılgınlık ve pişmanlık nedeniyle perişan ve göçmüş olarak yeniden diriliş için bulundukları yerlerden, sanki çekirge sürüsünün yeşilliklere üşüşmesi gibi bir anda ortaya çıkıp yayılacaklar.
8- Bu dünyada hakkın davetinden bilerek yüz çevirenler o gün tek davetçi olan Allah’a doğru gözlerini dikmiş ve kafalarını kaldırmış olarak sanki büyülenmiş gibi koşuşturacaklar. Dünyada hesap gününü inkâr edenler o gün diyecekler ki, bu çok çok sıkıntılı bir gün.
Hakka Karşı Kibirlenenler Hesap Günü Zillet İçindedirler
Allah onları hesap için davet ettiğinde, bu dünyada sizin iman davetinize burun kıvıranlar, kibirlenenler, size tepeden bakanlar; o zaman gözleri korku, dehşet, pişmanlık ve yılgınlıktan dolayı yılmış ve büzüşmüş olarak; çekirge sürülerinin bir anda ortaya çıkıp ekin tarlalarında yayılması gibi ortaya çıkıp etrafa yayılacaklar.
Bu dünyadaki iman davetinden yüzlerini çevirenler, Allah’ın davetinden yüz çeviremeyecek, gözleri davet sesinin olduğu yere kilitlenmiş, kafalarını kaldırıp boyunlarını uzatmış bir şekilde ve başlarını mıhlanmışçasına sağa sola hiç çevirmeden koşacaklardır.
İnkârcılar daha yeniden diriltilir diriltilmez dünyadaki inkârlarını hatırlayacak ve dünyada inkâr ettikleri hesap gününün kendileri için çok zor ve sıkıntılı bir gün olacağını idrak edeceklerdir.
Hesap Gününün Sıkıntıları Cennetliklerden Uzak Olacaktır
Bu ayet aynı zamanda, cennetlik olarak ölenlerin yeniden diriltilir diriltilmez cennetlik olduklarının bilinciyle rahatça ve sevinçle hesap yerine koşacaklarını dolaylı olarak ifade etmektedir.
Bu ayetlerde Peygamberimizin net olarak ulaştırdığı açık mesajları açıktan inkâr eden ve yalanlayanlar ifade edilmekte ise de günümüzde açıktan inkâr etmese ve yalanlamasa da hayatı/ameli ile ahiret hesabını yalanlayanlarda bu ayetlerdeki yalanlayan ve inkâr edenlerin kapsamına girmektedirler.
Cennetlik ve cehennemliklerle ilgili ayetleri doğru anlayabilmek için bu hususun mutlaka göz önünde bulundurulması gerekir.