Moğol İstilası ya da ABD Terörü

Murat Ayar

ABD'nin "diktatör Saddam'ı devirmek" gibi gayet insani ve ahlaki(!) bir adla sunduğu ama aslında bölgeye iyice yerleşme planının bir parçası olarak tasarladığı olası Irak saldırısı, bölgede artan hareketliliğe paralel olarak artık kaçınılmaz olarak görülüyor.

ABD Neyin Peşinde?

Birleşik Devletler'in amacının halkına zulmeden bir diktatörü devirip o ülke halkına adalet ve özgürlükler getirerek halka lütufta bulunmak olmadığına göre ABD'nin Ortadoğu'da işi ne? ABD, Irak saldırısını gündeme getirdiğinden beri saldırısına kılıf bulmak için çeşitli mazeretler üretti. Tabii ki her defasında yalanlarıyla yüzleştirildiğinde ise pişkince yeni bir mazeret bularak "yavuz hırsız" olma mahirliğini göstermekten de geri kalmadı. ABD'nin şimdiye kadar ileri sürdüğü mazeretleri hatırlayanınız var mı? Şarbon saldırılarından el-Kaide bağlantısına kadar çeşitli iddialar ortaya atan Washington en son olarak da Saddam'ın elinde kitle imha silahları olduğunu, bu nedenle de BM'nin kararlarına uymadığını ve "işgali" hak ettiğini söylemeye başlamıştır. BM kararlarını en çok ihlal edenlerin kendisi ve Ortadoğu'daki uzantısı Siyonist işgal yönetimi olduğunu unutmuşa benziyor! Ayrıca eğer Irak'ın elinde kitle imha silahları varsa, şu kesindir ki o silahlar kesinlikle ABD patentlidir. ABD'nin ileri sürmüş olduğu iddiada samimi olmadığını gösteren örneklerden birisi de Birleşmiş Milletler Silah Denetim Komisyonu (UNMOVIC)'nun denetimlerini beklemeden oyunbozanlığa başlamasıdır. Irak'ın BM Güvenlik Konseyi'nin 1441 sayılı kararı gereği 7 Aralık'ta sunduğu 12.000 sayfalık kitle imha silahları raporunu yetersiz bulan ve raporda "maddi ihlal" olduğunu söyleyen Pentagon'un bu tavrına bizzat BM'den bile tepki geldi. UNMOVIC şefi Hans Blix "Iraklıların açıklamadığı birşeyler olduğundan eminseniz, sorun bunu gösterecek kanıtınızın olup olmaması" diyerek Pentagon'a tepkisini dile getirmiştir.1 ABD'nin amacının kitle imha silahlarının Irak'ta olup olmadığı değil, kuzuyu yemeyi kafasına koyan kurdun tavrı olduğunun bir başka göstergesi de İngiltere Başbakanı Tony Blair'in Noel mesajında "Irak'ın BM kararlarını ihlal ettiği bilinmese de savaşa hazır olun!" demesidir.2

Tüm bu gerçeklere rağmen Ertuğrul Özkök, Cengiz Çandar gibi kendi halkından ve müslümanların onurundan çok ABD politikalarına teşne gazetecilerin Amerika'nın tarafında olmaya çalışması rezil bir medya örneği. Örneğin Erdal Güven, Radikalde "Saddam BM Güvenlik Konseyi kararını yerine getirseydi bugün bunları tartışır mıydık?" diye soruyor ve cevaben de "Sanmıyorum" diyor.3 Bazısı doğrudan bazısı dolaylı olarak Büyük imparatorluğun veya Büyük Ağabeyin meddahlığına soyunuyorlar.

ABD'nin muhtemel Irak operasyonu öncelikle küresel rakiplerine karşı bir güç gösterisi ve alternatif muhalefetin yani İslami potansiyelin ezilmesi projesi. Konunun bir de görünür boyutu var; petrol.

Görünür boyutla ilgili "ABD neyin peşinde?" sorusuna cevabı çok açık bir şekilde dünyanın en büyük şirketlerinden İsviçre kökenli UBS şirketi başkanı Edgor de Piccoto veriyor. Piccoto 26 Eylül 2002'de Zürih'te bir toplantıda şöyle diyor: "Bugün var olan genel karışıklığı artıran şekilde ABD yalnızca kendi çıkarlarını göz önüne alan bir dış politika izlemektedir. ABD'nin vermiş olduğu kararlar her konuda dünyanın geri kalanının maliyetini yükleneceği ve ABD'nin çıkarlarını yansıtan kararlar olmaya devam edecektir. Görüşümü vurgulamak için ABD'nin Irak politikasını örnek almama izin veriniz. Dünya nüfusunun %5'i ile ABD, dünya petrolünün %26'sını tüketmektedir. Bu, günde 19 milyon varil demektir. ABD günde 11 milyon varilden biraz fazlasını ithal etmektedir. Bu, ABD'nin Ortadoğu'da üretilen petrolün %50'den fazlasını tek başına ithal etmesi anlamına gelmektedir. Bu durumda açıkça, büyüme ve gelişmesi için hayati olan bir metanın kaynaklarını güvenilir hale getirmek ABD'nin çıkarınadır. ABD'nin bu petrol yataklarına ulaşımını garanti altına alacak menfaatlerini öne çıkarması gerçeği ortaya çıkmaktadır. Durağan ekonomisini yeniden ateşlemek için ABD'nin savaşa ve aynı zamanda petrol fiyatlarında kayda değer bir düşüşe şiddetle ihtiyacı vardır. .."4 Yine Chomsky geçen ay geldiği Türkiye'de bir soruya cevaben "ABD bu savaşla petrol üreten ana bölgenin kalbinde güvenilir bir 'üsse' sahip olur" demiştir.5

Aslında bu soruyu sadece Amerika'nın siciline bakarak cevaplandırabiliriz. Dünyanın tek imparatoru olan emperyalist yönetim dünyada "mutlak hegemonya peşindedir."6

Türkiye: Savaşın Ana Üssü!

ABD'nin tüm dünyada bu kadar küstahça ve saldırganca davranmasının temel nedeni terör estirdiği yerlerde işbirlikçiler bulmasından kaynaklanıyor.

Amerikan yönetiminin Irak saldırısı planları netleşirken, Türkiye Irak saldırısında, Afganistan İşgalinde Pakistan'ın oynadığı rolü oynuyor. Bizim, yıllardan beri "Suudi Amerika" dediğimiz Suudi Arabistan "BM kararı dahi olsa topraklarını ve hava sahasını işgalcilere açmayacaklarını" söylerken7 sözde bağımsız Ankara yönetimi üslerin ve limanların kullanımını tartışma konusu dahi yapmazken kara harekatında ABD askerlerinin bu topraklarda konuşlandırılmasını ve savaşa aktif katılımı ise pazarlık konusu yapmıştır. Her ne kadar gerek Ak Parti yetkilileri gerekse devletin diğer erkanı savaş için BM kararının olmasının gerektiğini söyleyip savaşa karşı olduklarını belirtseler de bu, üslerin, limanların ve de ABD askerlerinin bu topraklar üzerinden transit geçişine engel değil. ABD, NATO üyesi olan Türkiye'nin savaşa aktif katılımını sağlayarak NATO'nun 5. maddesi gereği diğer NATO üyelerinin de savaşa katılımını sağlamaya çalışıyor. 5. maddeye göre NATO üyesi bir ülkeye yapılan bir saldırı tüm üyelere yapılmış kabul ediliyor. Bu amaçla Türkiye'yi sıkıştırmaya devam eden ABD, Türkiye'nin hassas olduğu Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti kurulmasına izin verilmeyeceğini ve de ekonomik zararların kısmen de olsa karşılanacağını söyleyerek Türkiye'yi ikna etmeye çalışıyor. İşte bu noktada kan ve gözyaşı üzerine kirli pazarlıklar yapılıyor. Zaten başından beri Ankara, kirli pazarlığa kapı aralayacak mesajlar veriyor. Mahcup bir şekilde savaşa karşı olduğunu söyleyen ve de ancak BM kararıyla savaşa katılırız diyen Ankara yönetimi diğer taraftan "Biz olsak da olmasak da bu savaş olacak. Onun için biz bundan en az zararla kurtulmalıyız."8 diyerek ve de kirli pazarlıklara oturduklarını da "bir iki milyar dolar gibi komik rakamlardan bahsediyorlar" diyerek ifşa etmişlerdir!9

ABD şimdiye kadar Umman'dan üç, Kuveyt'ten iki, Birleşik Arap Emirlikleri'nden bir üs izni koparabilirken Türkiye'nin hemen hemen her tarafında incelemede bulunmakta ve yığınak yapmaktadır. 8 üs ve 2 limanın izinsiz kullanımını talep eden ABD'nin bu "izinsiz kullanım" iznini istemesi göstermelik bir jestten öteye bir anlam taşımamaktadır. TC-ABD ilişkileri hep bu şekilde olagelmiştir. ABD birşeyler yapmıştır, TC onaylamak zorunda kalmıştır. Mesela 1958 yılında Irak'ta darbe olduğunda ABD, TC yönetiminden habersiz olarak İncirlik üssünü kullanarak Lübnan ve Ürdün'e asker indirmiştir.10 Ayrıca izinsiz kullanımını talep ettiği limanlardan birisinin Trabzon Limanı olması düşündürücüdür! Şimdi hangi akıl sahibi Trabzon Limanı Irak saldırısı için kullanılacak diyebilir? Chomsky'e göre ABD Kafkas ve Orta Asya'daki doğal enerji kaynaklarını daha rahat kontrol edebilmek için Trabzon Limanı'nı istiyor.11 Ahmet Ağırakça ise ABD'nin bu limanı İran'a karşı kullanacağını belirtiyor.12

ABD bu savaşta 100 bin askerini Türkiye'de konuşlandıracak ya da Türkiye üzerinden Irak'a sokacak. ABD'nin planı böyle. Bu 100 bin asker bu bölgede kalıcı mı gidici mi sorusu pek sorulmuyor. Körfez savaşında mülteci konumuna düşürülmüş Kürt halkını koruma bahanesiyle sadece 6 ay süreyle Türkiye'de konuşlandırılan Çekiç Güç'ün 11 senedir bu topraklardaki varlığı ve her hükümet döneminde görev sürelerinin 6'şar ay uzatılarak Meclis'ten geçirilmesi bu 100 bin askerin gelecekteki konumlarının ne olacağı konusunda duyarlı insanları endişelendiriyor.

Hazine Bakanı Ali Babacan'ın, ABD Hazine Bakanlığı'nın başında olan müsteşar John Taylor ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Marc Grossman'ı Türkiye'ye davet ederek "Irak'a Muhtemel Saldırının Türkiye Üzerinde Muhtemel Etkileri" konusu üzerine toplantı yapmaları ve de basına yansıyan haberlere göre hükümetin askeri harcamalar hariç 20 milyar dolara savaşa aktif olarak katılımının mümkün olduğunun belirtilmesi doğrusu insan onuru taşıyan herkesin midesini bulandırmaktadır! Bu arada R. Tayyip Erdoğan'ın ABD ziyareti sırasında kendisine verilen "terör" brifingi üzerine gazetecilere bilgi verirken Kuzey Irak'taki Ensaru'l-İslami hareketine hangi insaf ve akıl ölçüsü içerisinde "terör örgütü" olarak bahsetmesi doğrusu düşündürücüdür. Bu gaf bilgisizlikten mi yoksa öncekilerin kanına işleyen işbirlikçilik ruhunun Erdoğan'a da çabuk bulaşmasından mı kaynaklanıyor, merak ediyoruz. Kraldan çok kralcılık yapan bir simadan bahsetmediğimizi umuyoruz.

Irak Saldırısında Irak Muhalefeti

Irak'a yönelik ABD saldırısının netleşmesiyle birlikte ABD'nin de baskısıyla dörtlü grup olarak da bilinen Kürdistan Demokratik Partisi, Kürdistan Yurtseverler Birliği, Irak Ulusal Anlaşma Grubu ve Irak İslam Devrimi Yüksek Kongresi'nin öncülüğünde Irak muhalefeti toplandı. Genişletilmiş konferansta sandalyelerden 120'si Şiilere, 70'i Kürtlere, 15'i Türkmenlere, 8'i de Süryanilere ayrıldı. 21 sandalye de Irak Ulusal Kongresi, Kraliyet Hareketi ve Irak Ulusal Anlaşması arasında paylaştırıldı. Hazırlık komitesinin seçeceği bağımsızlara 32 sandalye ayrılırken 32 sandalye de diğer küçük gruplara ayrıldı. Irak'ta ABD işgalini istemeyen muhalif gruplar da mevcut. Şu anda ABD adına başta Ensaru'l-İslami hareketi olmak üzere çeşitli İslami gruplarla çatışan Kürt gruplar mevcut.

Tüm bu gelişmeler dışında Saddam sonrası iktidar mücadelesi şimdiden kızıştı. ABD'ye yakınlığıyla bilinen Irak Ulusal Kongresi lideri Ahmet Çelebi, kendisine ayrılan sandalyeleri yetersiz bularak buna müdahalede bulunması için ABD'ye mektup yazdı. Buna karşın Şiiler, Kürtler ve eski askerler Ahmet Çelebi'nin ABD ile yakın ilişkisinden rahatsız. Irak Ulusal Kongresi'nin Irak'ta bir tabanının olmadığını belirten gruplar Saddam sonrası dönemde oluşturulacak yönetimde başbakan olma isteğini gizlemeyen Çelebi'nin bu talebine tepki gösteriyorlar. Irak İslam Devrimi Yüksek Kongresi'nin sürgünde hükümet kurma önerisine de karşı çıkan Çelebi, Kürt, Şii ve eski askerlerden oluşan ittifakı ABD desteğiyle aşmaya çalışıyor.13

Doğrusu defalarca ABD tarafından aldatılan ve de çok ağır bedeller ödeyen Irak muhalefetinin bu işbirlikçi, sığınmacı tarzı onlara yeni ve daha büyük felaketler getirecek gibi. Ama maalesef her zamanki gibi asıl etkilenenler liderler değil, mazlum Kürt, Arap ve Türkmen halklar olacaktır. Iraklı muhalefet liderleri şunu bilmeli ki belki Bağdat'ta iktidar olabilirsiniz ama petrol bölgesinde asla!

Savaşa Karşı Olmak Yetmez!

Artık Türkiye'de Savaşa Hayır demek, ABD'nin fiili işgaline ve katliamlarına hayır anlamına geliyor. Ve ANAR'ın son anketinde Türkiye'de de ezici bir çoğunluğun Savaşa Hayır dediği ortaya çıkıyor. Ancak savaş için kirli pazarlıklara oturanların bile savaşa karşı çıktıklarını söyledikleri bir ortamda, sadece savaşa karşıyım demekle sorumluluktan kurtulamayız. ABD tarafından yapılan ankette bile %82.5 savaş karşıtlığı söz konusu.14 Dolayısıyla bu ülkede daha fazla şeyler yapılmalıdır. Duyarlı olmak yetmez. Duyarlılığı yaygınlaştırıp tepkilerimizi örgütlememiz gerekmektedir. Belki gücümüz bu savaşı durdurmaya yetmez. Ama oluşturacağımız birliktelik yaygınlaştıracağımız duyarlılık bilinciyle gelecekteki emperyalist saldırıları durdurabiliriz. Dünyada hiç olmadığı kadar bir savaş karşıtlığı var. Küresel kuşatmaya karşı anti küresel hareketlilikler var. Biz müslümanlar olarak buna seyirci kalamayız. Zulme ve sömürüye karşı sesimizi hiç olmadığı kadar yüksek çıkartmalıyız. Ayak bağı olacak bütün maslahatçılığı bir kenara bırakarak yıllardan beri evlerimizde yapmış olduğumuz Kur'an derslerini hayatla bütünleştirip zulme, zalime, müstekbirlere karşı hayatın ortasında uygulamalı hale dönüştürmeliyiz. Şimdiye kadar nerdeydiniz; iç düşmanın dış düşmandan ne farkı var; akidesi bozuk insanlarla ve içi boşaltılmış veya saptırılmış kavramlarla mı oyalanıyorsunuz gibi demagojik yaklaşımlara takılıp gündemimizi saptırmadan geç kalmışlıklarımıza yenilerini eklemeyelim. Öncelikli olan, Firavunun zulmü altındaki Mısırlılar ve İsrailoğulları gibi yaşanan zulme rağmen halkların yaşadığı cehaleti gündeme getirip ne kadar tevhidi olduğumuzla övünmek değil, müstezaflara el uzatmak ve tebliğini ve vahye tanıklığını da bu süreçte yapabilmektir. Üstelik hiçbir tebliğci Ortadoğu halklarının İslam'la olan ilgisini yok sayma müstağniliğine de düşmemelidir. Ancak bu çirkin işgale karşı durmak her şeyden öte bir insanlık sorumluluğudur.

İnsan olma erdemi ve onuruna sahip olan hiç kimse bu zulme sessiz kalamaz! Bilinmelidir ki suskunluk zulme onaydır. Suskunluğun ne anlama geldiğini yalın ayaklı, gözleri yaşlı Ortadoğulu küçük bir kıza soralım. Küçük kız Sunay Akın'ın dizelerinde susanlara şöyle diyor: "Katliamlara şahit olup hiçbir şey/ yapmadığınız için/ sizi suçluyorum./ Suskunluğunuz bütün bir halkın katline/ izin veriyor./Suskunluğunuz haksızlık ve zulüm için/ bir ödüldür./ Suskunluğunuz insan haklarına, bir halkın meşru/ hakkı olan onuru ile yaşamaya karşıdır./ Suskunluğunuz insanlık dışıdır./ Suskunluğunuz bizi öldürüyor. "15

Dipnotlar:

1- BBC, Reuters/ Radikal, 21 Aralık 2002.

2- www.ntvmsnbc.com

3- Erdal Güven, Savaşa Hayır mı?, Radikal, 7 Aralık 2002.

4- Metin Ercan, Savaş Neden Olacak?, Radikal, 23 Aralık 2002.

5- ABD Limanları Niye İstiyor?, Evrensel, 16 Aralık 2002.

6- Rıdvan Kaya, Haksöz Dergisi, Eylül 2002.

7- Milliyet Gazetesi, 13 Aralık 2002.

8- Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD gezisi sırasında gazetecilerle yaptığı söyleşi, Savaş İçin Referandum, Radikal, 12 Aralık 2002.

9- A.g.y.

10- Mehmet Ali Kışlalı, Radikal, 24 Aralık 2002.

11- Evrensel Gazetesi, 16 Aralık 2002.

12-  www.ozgurder.net. Savaşa Karşı Aydınlarla Basın Toplantısı.

13- www.aqsanews.net 14 Fehmi Koru, Kanal 7, 29 Aralık 2002.

15- Evrensel Gazetesi, 12 Aralık 2002