Milli Güvenlik Siyaset Belgesi

Haksöz

28 Şubat süreci, eteğindeki taşları dökmeye devam ediyor. Son olarak Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB) adı verilen ve devletin "gizli anayasa"sı olarak tanımlanan bir belge döküldü ortalığa.

Milli Askeri Stratejik Konsept'ten (MASK) sonra MGK'nın önce hükümete, ardından kamuoyuna yansıttığı Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB) de yürürlükteki rejimin niteliğine ilişkin yeni gelişmelere işaret etmiyor aslında. Her ne kadar "parlamenter hukuk devleti" söylemi üzerinde ısrarlı vurgular yapılıyor olsa da, gerçeğin tam zıddı bir mekanizmanın yürürlükte olduğunu ciddi ve mantıklı düşünen hiçbir akıl sahibi reddedemez.

Zora dayalı laik-egemen yapılanma gün geçmiyor ki, halka karşı gerek kanuni düzenlemeler yoluyla, gerekse de herhangi bir kanuni düzenlemeye gitmeden fiili baskılara ve saldırılara başvurmasın. Ama ne var ki, düzenin olağanüstü durumlar meydana getirip sindirmeye ve çözmeye dayalı olarak oluşturduğu kanunları da çok çabuk yetersiz kalıyor, çok çabuk eskiyor. Laik düzenin müdavimleri derhal yeni yasalar, yeni kanuni düzenlemeler, yeni yönetmelikler oluşturuyor, fakat bir yıl olmadan yeni arayışlar başlıyor. Ama bu arayışların sonunun gelmeyeceği kesindir.

Halk nezdinde de tamamen tükenip biten, çürüyüp kokan düzen, ömrünü uzatmaya yönelik operasyon ve manevraların sonuçsuzluğunun farkına vardıkça, silahlı gücünü daha bir öne çıkarıyor. Laik sivil kanattaki figüranların beceriksizliği laik-asker kanadı daha çok işin içine girmeye zorluyor. Perde gerisinde kalmanın, kuklalarla işi idare etmenin mümkün olmadığı iyice kavranmış durumda. Bu sebepledir ki, vali atamalarından dış siyasete, eğitimden ulaşıma, sendikalardan vakıflara değin hemen her alana açıktan el atan "üst düzey bir askeri yetkili" son olarak bir futbol takımının teknik direktörünün doğrudan ikaz edilmesinde Genelkurmay adına devreye girdi. Süreç, laik cumhuriyetin askerlerin tekelinde olduğunu hızlı bir şekilde netleştiriyor.

Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB) MGK'nın 28 Şubat toplantısının ardından Genelkurmay Başkanlığı'nca bazı kesimlere verdiği seri brifinglerde işlenmişti. MGKSB'den brifinglerde genel çerçevesiyle şöyle bahsediliyordu: "Bu doküman, ömrü belli bir süre ile sınırlandırılmış bir belge olmayıp, her yıl Aralık ayında, ilgili kurum ve kuruluşlardan gelen öneriler kapsamında güncelleştirilen bir dökümandır. Bu bağlamda; son dönemde Türkiye'de ivme kazanan, devletin sosyal, siyasi, ekonomik ve hukuki temel nizamlarını tamamen veya kısmen değiştirecek şer'i esaslara dayalı bir düzen kurmayı amaçlayan irticai faaliyetler TSK tarafından değerlendirilerek, 28 Şubat 1997 tarihinde toplanan MGK'da başlıca gündem maddesi olmuştur. Ancak bundan sonradır ki, TSK irticai faaliyetleri iç tehditte, bölücü terör ile aynı seviyeye, yani birinci önceliğe yükseltmiş ve bu duruma bağlı olarak, yeni bir teşkilatlanma içinde Batı Çatışma Grubu oluşturulmuş ve faaliyete geçirilmiştir".

Bu durumu ve ortaya çıkan belgeleri "Kırmızı Kitapçık" veya "Gizli Anayasa" bağlamında tartışmanın pek bir faydası olabilir mi bilemeyiz. Yalnız "Bundan böyle hiçbir yasa, genelge, yönetmelik MGSB'ye aykırılık taşımayacak, kamu kurum ve kuruluşları belirlenen çerçeve dışında hareket edemeyecek" ifadelerini taşıyan ve "hükümet politikalarına esası olmak üzere hazırlanan belgeye muhalefet kanadından yöneltilen eleştirilerin de hem ifadeleri, hem de itirazlarının niteliği aynılık taşıması dikkate değer. Tansu Çiller "önemli olan içeriği değil, yöntemidir" derken, Abdullah Gül, "Yeni Mili Güvenlik Siyaset Belgesi'nin içeriği ayrı bir konu" şeklinde beyanat verdi.

Laik düzen, yolunu sürdürmek için MGK, MGSB, BÇG, Milli Güvenlik Akademisi, Kriz Yönetim Merkezi vb. kimi kurumları yeni ihdas ediyor, kiminin de kapsamını ve işlevini genişletiyor. Sistem böyle yürüdüğü halde, "içinde cunta mı var yoksa bizatihi sistemin kendisi cuntanın merkezi mi" sorusunu cevaplamak önemli sayılabilir. Aksi taktirde yapılan her yasal düzenlemeyi, ihdas edilen her yeni kurumu tekrar tekrar tartışmak durumunda kalacağız.