Sorular:
1- Milli Güvenlik Dersi nasıl bire kafa yapısının ve ne tür bir ideolojik yaklaşımın ürünüdür?
2- Milli Güvenlik Dersinin müfredatı ve işleyişinin TC eğitim sistemindeki konumu ve işlevi nedir?
3- Bu ders aracılığıyla okullarda estirilen “haki atmosfer”e ilişkin gözlemleriniz nedir?
4- Son dönemlerde özgürlüklerin genişletilmesi ve militarist dayatmaların azaltılmasına yönelik pek çok ilerleme sağlandığı iddiasına rağmen “Milli Güvenlik Dersi sorunu”nun Milli Eğitim Bakanlığının ve Hükümetin gündemine bir türlü gelmeyişini nasıl yorumluyorsunuz?
5- İslami kamuoyunun bu yönde somut, yaygın ve yoğun bir talebinin olmayışı sizce normal midir? Bu konuda neler yapılmalıdır?
1- Milli Güvenlik dersleri, askerlerin sivil hayatı ve özellikle de eğitimi denetim altında tutma eylemidir. Öğretmenleri, öğrencileri, okulları kontrol altında tutmaktadırlar. Gençliğe yön vermek maksadıyla okulda Milli Güvenlik Dersi öğretmenlerinin topladığı bilgileri değerlendirmekte ve Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığına yön verici eylemler geliştirmektedirler. Milli Güvenlik dersinin öğretmenleri Militarist zihniyetin okullardaki keşif kollarıdır. Problemin kaynağı ülkenin demokratikleşememesidir. Demokratik ülkelerde askerlerin ve subayların eğitimi kontrol etme ve eğitime yön verme yetkileri yoktur. Altı yıl boyunca Almanya’da kaldım. Okullarda bırakın subay öğretmeni, üniformalı veli bile görmedim.
2- Milli Güvenlik Dersinin müfredatı karargâhın talimatlarına göre değişir. Bu dersin temel görevi, karargâhın militarist anlayışını öğrencilere aktarmak ve okullardaki öğretmen ve yöneticileri fişleyerek gerekli tedbirleri almaktır.
3- Milli Güvenlik Dersine giren subaylarla devamlı iyi diyaloglar kurarım. Kendilerine verilen talimatlar doğrultusunda bu dersleri işlerler. Kemalizm’in ilkelerini tekrarlarlar, karargâhın Türkiye konseptini aşılamaya çalışırlar. İç ve dış düşmanların ülkeyi sardığını, buna karşı Türk gençliğinin teyakkuzda olmasını isterler. Gençlerin bu derse ilgi duymamalarından, dersi önemsememelerinden, kendileriyle canlı bir diyaloga geçmediklerinden şikâyet ederler.
4- Hükümet demokratikleşme adımlarını yavaş ve temkinli atıyor. Genelkurmay ile karşı karşıya gelmemeye çalışıyor. AB süreci ile ülkenin demokratikleşmesini sağlamaya çalışıyor. Gücünün yetmeyeceği işlere girişmiyor, Ergenekoncular ve özel kuvvetleri kahraman yapacak adımlardan çekiniyor. Daha önce başörtüsü serbestliği için anayasa değişikliği yapıldı, Anayasa Mahkemesi’ndeki laikçiler değişikliği iptal edip kahraman kesildiler. Hükümetin yaptığı her kanun ve anayasa değişikliği Anayasa Mahkemesi’nden döndü. Yasa değişiklikleri Yargıtay’dan dönüyor. Yönetmelik ve tüzük değişiklikleri de Danıştay tarafından iptal ediliyor. Hükümet son olarak Ergenekon davası dolayısıyla bıçak kemiğe dayandığı için 12 Eylül Darbesi ürünü anayasayı değiştirmek için adım attı. CHP konuyu Anayasa Mahkemesine götürdü. Eğer referandum yapılmadan önce mahkeme yasa değişikliğini iptal etmez ve yasa halkoylamasında ‘evet’ oyu alırsa demokratikleşme konusunda kilit adım atılmış olacak. Sonra diğer anti-demokratik yasa ve uygulamalara sıra gelebilir.
5- Milli Güvenlik derslerinin verimsizliği, subayların kışladaki işlerini aksattığı, bu derslerin sivil hayatı militerleştirme görevi gördüğü konusunda epeyce yazı yazdım. Buna paralel başka bir konu da karma eğitim. Karma eğitimin kız ve erkek öğrencilerin yeteneklerini geliştirmelerine engel olduğu konusunda Almanya, İngiltere, Amerika’da yapılan araştırmaları tercüme edip yayınladım. “Yüz Yılın En Büyük Pedagojik Yanlışı Karma Eğitim” adlı bir kitap yayınladım. Karma eğitimin ideolojik bir mesele olmadığını Avrupa ve Amerika’da sağcısının da solcusunun da araştırmalar sonucunda karma eğitimin özellikle kızlara zarar verdiği konusunda hemfikir olduğunu, Almanya’da okullarda karma eğitim mecburiyetinin kalktığını, geleneksel kız ve erkek okullarının öğrenci akınına uğradığını, ayrı eğitim veren özel okullara ilginin arttığını kaleme aldım. Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri ile temaslar kurdum. Bakanlar, laikçi kanattan gelecek tepkilerden çekindiler ve hiçbir adım atmadılar, atamadılar. Çünkü yapılacak her türlü değişiklik “yargı”dan geri dönüyor. Almanya, İngiltere, Amerika’da konuya ideolojik bakılmıyor, fakat Türkiye’de laikçiler hükümeti ve onu seçen halkı rahatlatacak en küçük bir adıma şüphe ile yaklaşıyor ve halkın hoşuna gidecek her adımı, hükümeti güçlendireceği gerekçesiyle engelliyorlar. Ankara’da yapılacak her türlü kanun, yönetmelik, yasa değişiklikleri askerî vesayetin izin verdiği kadardır. İzin alınmadan yapılan yasa değişiklikleri “Kaosa kalkan 411 el” örneğinde olduğu gibi geri dönüyor. Hükümet karşıtı Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay ve CHP’nin zaferi ile bitiyor. Türkiye demokratikleşebilirse, halkın istekleri o zaman gerçekleşir. Askerî vesayet sisteminde her şey bu kadar olur.
Netice olarak her şey demokratikleşmeye bağlı. Avrupa ve Amerika gibi ülkenin seçilenler tarafından yönetilebilmesi ülkenin demokratikleşmesine bağlı. Demokrasi dağlarda yetişen kır çiçeği değildir. Onun güçlenebilmesi için:
1- Sivil toplum örgütleri sayıca ve nitelikçe etkin hâle getirilmeli.
2- AB süreci desteklenmeli.
3- Medya güçlendirilmeli.
4- Parlamentonun elini güçlendirecek eylemler düzenlenmeli.
5- Anayasa değişikliğinin referandumla gerçekleşmesi ve demokratik açılımın halk tarafından benimsenmesi için çalışılmalıdır.
Sivil toplum örgütleri vasıtasıyla insanımızın medeni cesareti artırılmalı, üstünlerin hukuku yerine, haklıların hukukunu sağlayacak eylemler gerçekleştirilmeli. Medya, ekonomi, eğitim alanında sivil inisiyatif daha çok rol oynamalı. Yasaların demokratikleşmesi için sivil toplum örgütleri var güçleri ile çalışmalılar.