Ortadoğu ve Balkanlar'da ABD ve İngiliz sömürgeciliğinin işbirlikçisi olma noktasında şampiyonluğu kimseye kaptırmamakta 80 yıldır azimle, inatla direnen Kemalist devlet ve ideolojinin uluslararası diplomaside "en iyi şamar oğlanı" dalında oskar ödülünün daimi sahibi olmasında "Kıbrıs sorunu" kritik bir noktada durmaktadır. Devletin ideolojisinden örgütlenmesine, iç siyasetinden, uluslararası örgütlerdeki konumlanışına değin tüm konseptini sömürgeci efendilerinin hizmetine koşan silahlı-sivil bürokrasi bütün bunlara rağmen ne zaman iltifatla, ne zaman azarlamayla; hangi alanda teşvikle, hangi alanda tehditle karşı karşıya kalacağını kestiremiyor. İşte Kıbrıs sorunu 1950'li yıllardan itibaren sömürgeci İngiltere (sonrasında ABD) tarafından Türkiye'nin kontrollü bir teşvik ile kontrollü bir ambargo arasında hızlı gelgitler yaşamasına vesile olmuş, (adeta) "kronikleşmiş milli krizler"inden birisidir. Diplomatik arenada tezahür eden manik-depresif ruh hali konjonktüre göre ya "Kıbrıs zaferi"ne dair sevinç naraları ya da "Kıbrıs elden gidiyor" söylemiyle melankolik duruşlar arasında seyrediyor.
Kıbrıs sorununun "milli dava" ideolojisine dönüştürüp kamuoyunu bu ideolojisinin müntesibi kılma noktasında gazetelerin ve gençlik derneklerinin 1950'li yıllar sonrası Türkiye'sinde ne kadar cansiperane gayret gösterdiğini bilenler biliyor. Dün İngiltere ve ABD'den esen anti-komünist rüzgarlarıyla yelkenlerini şişiren medya bugün AB rüzgarlarına dümen kırmış durumda. Dünün "Ya Taksim, Ya Ölüm" manşetlerinin, bugün "Ya Taksim, Ya AB" manşetlerine evrilmesinin sebebi bu. Bu yüzdendir ki mücahit Denktaş'ın "Milli Dava"ya zarar verenler listesinin başında bugün yine aynı gazeteler bulunuyor. Medya rüzgarıyla şişirilenler medya rüzgarıyla pörsüyor.
"Milli Dava"ya omuz vermiş gençliğin durumu ise daha da vahim. "Vatan, millet, Sakarya; bir de Yavru Vatan" sloganlarıyla onlarca yıl miting meydanlarında boğaz patlatan, gırtlak yırtan gençlik Türkiye'de ABD'nin Yeşil Kart'ına Kuzey Kıbrıs'ta Rum Yönetimi'nin pasaportuna sahip olabilmek için ölçülmesi zor uzun kuyruklar oluşturuyor. Meclis Başkanı Arınç'ın Kıbrıs'ta statüko karşıtı mitinglere ilişkin "Birkaç satılmış elma şekeriyle avunma istiyor" söylemiyle durumu izaha kalkışmak TC ve KKTC'nin ekonomik ve politik alanlarda ne kadar kirli, ne kadar kokuşmuş temeller üzerinde yükseltilmiş olduğunu inkar etmek anlamına geliyor.
Bir de devletin ve "Milli Dava"nın sahibi silahlı bürokrasi tarafından "Güvenlik Stratejisi" adı altında bütün bir Anadolu ve Ortadoğu coğrafyasının üzerine çizdiği "Kırmızı Çizgiler"in iflas etmesi var. Kuzey Irak'ta olduğu gibi, Kuzey Kıbrıs'ta da yaşanan devlet sınıfının morarması durumudur. Yas tutacak, dövünecek olanlar öncelikle egemenlerdir.