Vatandaşlık tanımından bedelli askerlik tartışmasına kadar hemen her konuda yüzünü kışlaya dönmüş bir ülke görünümünde Türkiye. Genelkurmay Başkanı seçtiği medya mensuplarını karşısına toplayıp arzu ettiği her konuda düşüncelerini bildiriyor. Düşünce derken yanlış anlaşılmasın; sıradan bir fikir beyanından, paylaşımından söz etmiyoruz. Doğrudan altı çizilerek, bazen birkaç kez tekrar edilerek dikte ettirilen yargılardan söz ediyoruz. Bu durumda hükümet ne işe yarar, meclis niçin var türünden sorular ise pek gündeme gelmiyor.
Karargaha çağrılanlar şanslı sayılıyorlar. Genelkurmay büyük lütufta bulunmuş, daha önce cezalı saydığı bazı medya mensuplarının yasağını kaldırmış, “şimdilik” affetmiş! Onlar da uslu çocuk olmaya karar vermişler. Düne kadar maruz kaldıkları ayrımcılığın kalkması ile sevinçleri tavana vurmuş adeta. Bu yüzden olsa gerek, hala aynı ayrımcılığa muhatap olanların durumunu tek kelimeyle dahi gündeme getirmiyorlar. Diğer basın yayın kuruluşları niye burada değil diye, arkadaşlarımız niye yok diye, sormuyorlar.
Onlar zaten askere soru sormayı pek sevmiyorlar! Bir gün arayla gerçekleşen 2 basın toplantısı ortaya çok ilginç bir durum çıkardı; Türkiye’de askerin ayrıcalıklı konumunu belirginleştirdi. Bostancı’da 27 Nisan sabahı Devrimci Karargah adlı örgüte ait bir hücre evine yönelik operasyonla ilgili olarak 28 Nisan günü İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü’nün katıldığı basın toplantısında gazeteciler arka arkaya sorular sıraladılar. Operasyon sırasında bir Emniyet Amirinin ve bir sivil vatandaşın ölümünden dolayı polisi yeterince tedbir almamakla kıyasıya eleştirdiler. Dışarıdan bakan biri için bu görüntüden Türkiye’de medyanın işini iyi yaptığı izlenimini edinmek mümkündü.
Oysa 29 Nisan sabahı Genelkurmay Karargahında Org. İlker Başbuğ tarafından düzenlenen basın toplantısında hiç de öyle ısrarlı bir soru sorma çabasına şahit olmadık. Bir polis ve bir vatandaşın ölümüne yol açan operasyona gayet eleştirel bir biçimde yaklaşan gazeteciler, Başbuğ’un basın toplantısını yapacağı sabah Diyarbakır-Bingöl yolunda askeri konvoyu hedef alan bir eylemde meydana gelen 9 ölüme gayet “soğukkanlı” yaklaşabildiler. Her zamanki gibi komutanın açıklaması tatmin etmişti onları!
Bir taahhüt firmasının kanalizasyon inşaatı sırasında açık bırakılan kuyuya düşen çocuğun ölümünden ötürü medya, sorumluluk silsilesi gereğince yetkililerden hesap sorabiliyor ve neticede İSKİ Müdürünün istifasını sağlayabiliyor. Ama ne hikmetse bugüne dek gerek çatışmalarda gerekse de rutin işleyiş sırasında yaşanan sayısız insan kaybına ilişkin olarak askeri yetkililerin sorumluluğu olup olmadığına dair hiçbir soru sorma ihtiyacı hissetmeyen bir medya olgusu var bu ülkenin! Bu durum militarist kültürün içselleştirilmesinin doğal sonucu olsa gerek!
Ergenekon olayı militarizmin en çirkin, en saldırgan boyutlarından biri olarak gündemdeki yerini koruyor. Bu sayımızda İslami camianın Ergenekon olayına ilişkin değerlendirmelerini içeren bir soruşturmaya yer veriyoruz. Her fırsatta gölgelenmek, sulandırılmak istenen Ergenekon olayının nasıl anlaşılması ve bu konuya ilişkin nasıl bir tavır sergilenmesi gerektiğine ilişkin sorularımıza cevaplarından ötürü kardeşlerimize teşekkür ediyoruz.
Yeni yayın döneminde okuyucularımızdan abone olma-abone bulma çağrılarımıza destek vermelerini, katkı sağlamalarını bekliyor, gelecek sayımızda tekrar birlikte olmak dileğiyle hepinizi Allah’a emanet ediyoruz!