Türkiye'de askere, ülke güvenliğini sağlama görevi yanında belki bu asli görevden daha baskın bir şekilde rejimin güvenliğini sağlama görevi verilmiştir. İçeride rejim yanlıları askerden bunu bekledikleri gibi, dışarıda, Türkiye'nin Batıcı-Laik düzen içinde bulunmasını isteyen güç odaklarının beklentisi de budur. Bu iç-dış beklenti, zaman zaman fiili, zaman zaman da hukuk metinlerinde yer almak suretiyle Türkiye gerçeğine yansımıştır. Öyle ki, hem iç, hem dış rejim odaklan, Türkiye'de Batıcı-Laik sistemi en iyi ordunun bekleyeceği kanaatindedirler. MGK, hem fiili, hem hukuki yapısıyla, ordunun sivil sistem bünyesindeki ağırlığını yansıtıyor. Zaman'ın üzerine gittiği "denetleme-inceleme" operasyonu ise, anayasal çerçevenin nasıl hayata geçirildiğinin göstergesi... Bu incelemenin amacı nedir, nasıl sonuçlar verir? Bu konuda değişik tahminler yapılabilir. Ancak TC'nin şu sıralar iki önemli gözetleme alanı var; Birisi Kürt hareketi, diğeri ise İslam. İlginçtir, Kürt hareketi uluslararası güç odaklarının hızlandırdığı bir olayken, İslam, uluslararası güç odaklarına rağmen gelişen bir harekettir. Türkiye'deki sistem ise, Kürt hareketine karşı, uluslararası güç odaklarına rağmen, İslam'a karşı ise uluslararası güç odaklarının desteğinde bir operasyon yürütmektedir. MGK operasyonu da sanıyorum, bürokrasiyi bu açılardan tarama amacına yöneliktir. Türkiye'deki basının kaygıları içinde insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi ilkeler oldukça geri planlardadır. Üstelik çifte standart en geçerli metoddur. Bir ara, sosyalist hareketin baskın olduğu yıllarda böyle devlet denetlemeleri "Mc Carthicilik" suçlamaları ile eleştirilirdi. Şimdi sosyalizmin izlenme gereği tavsadı. Basınla sistemin etkin kurumları da laiklik gibi sistemin kutsallarını kutsamakta birleşiyorlar. Öyleyse basına düşen, sistemin hınk deyiciliğini yapmaktır. Ne yazık ki Türkiye'de basının "genel ahlakı" bu çerçevededir.