Mayıs ayının ilk haftasında İstanbul'daki üniversitelerde gerginlik ve çatışmalara sahne oldu. Medyanın da sansasyonel bir şekilde işlediği bu olaylar için "Birileri yine düğmeye bastı", "12 Eylül öncesine mi dönüyoruz?" gibi klasik yorumlar yapıldı. Kamuoyunda geniş yankı uyandıran son dönem üniversite olaylarının gelişim seyri kısaca şöyle:
Nisan; Yıldız Teknik Üniversitesi'nde Atatürkçü Düşünce Kulüpleri Federasyonu (ADKF) tüm koridorlarda afişleme yapmış ve YTÜ öğrencilerinin ifadelerine göre 1 Mayıs İşçi Bayramı dolayısıyla sol grupların da okul içinde yapacağı afişleme ADKF'nin bu tavrı ile engellenince gerilime "davetiye çıkartmak" olarak yorumlandı.
Nisan; ADKF YTÜ'deki tutumunu İ. Ü. Edebiyat Fakültesi'nde de sürdürünce YTÜ'de başlayan ve İÜ'ye de sıçrayan gerilim kavgaya dönüştü. İÜ'de bazı sol gruplar ADKF'ye fiili müdahalede bulunarak ADKF'lilerin çalışmasını durdurdu. Bunun üzerine çevik kuvvet okula girip öğrencileri dışarı çıkartarak sorunu kendince çözdü!
2 Mayıs; ADKF okul dışından topladığı 50-60 kişilik bir grup ile Cuma sabahı İ.Ü. Fen-Edebiyat Fakültesini "işgal" ederek polis ile birlikte kimlik kontrolü yaptı. Polisin okul dışında çok sıkı önlemler alması dolayısıyla sol gruplar Fen-Edebiyat Fakültesine giremeyince merkez kampüste toplandılar. Çok sıkı kontrole rağmen 50-60 kişilik ADKF grubunun üniversite kimliği olmadan dahası sopa, satır ve demir çubuk gibi ders araç ve gereçleriyle(!) okula nasıl girdikleri "düşündürücüdür"! Okul içinde sorgu timleri oluşturan ADKF, şüpheli gördükleri birçok öğrenciyi sorgulamış ve akabinde 10 öğrenciyi ADKF hukukuna göre ağır darp cezasına çarptırmıştır. Polis-ADKF ve Rektörlük işbirliğinde gerçekleşen bu olaylara Müslüman öğrenciler kısmen müdahale ederek bazı öğrencileri bu çetenin elinden kurtardı. 2 Mayıs günü okulda terör estiren ADKF, akşama doğru okulu polis korumasında terk ediyor ve soluğu Taksim'de alırken 2 öğrenciyi daha yaralıyor.
5 Mayıs; hafta sonu tatilinin ardından gerilim daha da büyüyerek televizyon ve gazetelere de yansıyan sokak kavgalarına dönüşüyor. YTÜ'de toplanan sol gruplar ve ADKF arasındaki gerilimin artması üzerine polis, müdahale ederek grupları okul dışına çıkarmıştır. Sol gruplar ile ADKF arasındaki gerilim okul dışında kavgaya dönüştü ve bu olayların neticesinde 40 öğrenci yaralandı, 30 solcu öğrenci gözaltına alındı.
Mayıs; İ.Ü.'de polis "güvenlik' önlemlerini artırarak okula toplu olarak giriş yapan çeşitli sol gruplara mensup 137 öğrenciyi gözaltına aldı.
ADKF Nedir?
ADKF'den bahsetmeden Önce Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD)"inden bahsetmek yerinde olur.
ADD 1990 yılında kuruldu. Emekli askerler ve militer kemalist zihniyete sahip bürokratlar tarafından kurulan ADD, "kamu yararı"na olan kurumlar(!) statüsünde olduğundan devlet tarafından finanse edilmektedir, (örtülü ve örtülü olmayan ödenek ve benzeri). "Laik olmayan insan değildir" diyerek tek tipçi faşizan kafa yapısını "cesurca!" ortaya koyan Yekta Güngör Özden'in dernek başkanlığına geçirilmesiyle, konjonktürün de etkisiyle tüm muhalif kesimlere ama özellikle İslami değerlere karşı saldırganlığını artırarak statüko nezdinde rütbesini artıran ADD, tek parti devleti özlemi içindedir.
ÇYDD ise 1989 yılında Necla Arat başkanlığında kuruldu. İslami gelişimi engelleme amacına kilitlenen bu dernek, kendisini toplumu "çağdaşlaştırmaya" adamış! Bu amaçla birçok alt dernek oluşturun ÇYDD, özellikle Doğu ve Güneydoğu'da gençlere yönelik çalışmalarıyla dikkat çekiyor. Genç kızlara el radyoları dağıtarak, Doğu ve Güneydoğu illerinden topladıkları öğrencileri büyük şehirlere getirerek batıya nispetle modernizmin etkisinden uzak kalmış Doğu'yu laikleştirmeye, kemalistleştirmeye kendini adamış bir dernek. ÇYDD'nin burs verdiği öğrencilerin çoğunun Kürt kökenli olması da bu çabanın bir yansımasıdır.
Bu iki dernek, ellerindeki imkanlarla, kuruluşlarından itibaren üniversitelerde de örgütlenmeye çalışmış, ancak 28 Şubat darbesine kadar nedense başarılı olamamıştır.
28 Şubatla birlikte kendilerini "silahsız kuvvetler" olarak takdim edilen sözde sivil toplum örgütlerini yedeğine alan cunta, başörtüsü üzerinden İslami kimliğe saldırmıştır. Üniversitelerde başörtüsünün yasaklanması ve sekiz yıllık kesintisiz eğitim ile saldırılarını artıran cuntanın, üniversitelerdeki temsilciliğini Sosyalist İktidar Partisi (SİP, bu günkü Türkiye Komünist Partisi (TKP)), İşçi Partisi (İP), ADD ve ÇYDD gibi oluşumlar yapıyordu. Tabi ki bu süreçte 28 Şubat cuntasına ses çıkarmayarak ya da "Ne Refahyol Ne Hazırol" diyerek, mağduru ve güçlüyü eşitlediğinden dolayı doğal olarak güçlüden yani cuntadan yana düşenleri de unutmamak gerekir. (Daha geniş açıklamalar için Haksöz Dergisi Şubat'O3 sayısında Musa Üzer'in "Solun 28 Şubat Sınavı" yazısına bakılabilir.)
ADD ve ÇYDD 28 Şubatla birlikte üniversitelerde etkinliğini artırmaya başlamış ve bu dönemde ellerindeki maddi imkanlarla özellikle maddi durumu iyi olmayan öğrencilere burs vererek örgütlenebilmiştir. (Bu konu ile ilgili, Kaan Sezer'in "Çağdaş Yaşamı Kim Destekliyor" yazısı için Özgür Üniversite dergisi sayı, 4-5 Kasım-Aralık 1998)
ADD bünyesinde Atatürkçü Düşünce Kulübü (ADK) veya Atatürkçü Düşünce Topluluğu (ADT) ismiyle, ÇYDD bünyesinde ise Çağdaş Yaşam Gönüllüleri Topluluğu (ÇYGT) ismiyle öğrenci örgütleri kur(dur)uldu. ADD bünyesinde kurulan ADK'da daha sonra ayrışmalar yaşandı. Yer yer kavgalara dönüşen bu ayrışmada ADK içinde örgütlü olan Aydınlanma 1923, Kemalist Üniversiteliler Birliği ve İP'in gençlik örgütü Öncü Gençlik ADK'dan ayrılmıştır. ADK/ADT'ler de birleşerek ADKF'yi oluşturdular. (Bu ayrışmalar düşünsel değil rant kavgası temelinde zuhur ediyor tahmin edileceği üzere. Çünkü birbirlerini ağır bir biçimde suçlayan bu oluşumlar 19 Mayıs'ta ADD öncülüğünde "omuz omuza!" Anıtkabir'e yürümüşlerdir) Bu kısa açıklamalardan sonra ADKF'yi anlatabiliriz.
ADKF, 28 Şubat sonrasında toplumun tektipleştirilmesi projesinin bir parçası olarak üniversitelerde kur(dur)uldu. Üniversitelerde ADK ya da ADT isimleriyle örgütlenen bu grup 2001 yılında tüm ADK ve ADT'leri bir çatı etrafında birleştirerek ADKF adını aldı. Bu grubun, yazarları arasında Yekta Güngör Özden, Kemal Alemdaroğlu, Vural Savaş, Bedri Baykam Erol Manisalı gibi isimlerin de olduğu "Türk Solu" ve "İleri" isminde iki tane de dergileri var. Daha önceleri Reha Muhtar'ın "Ateş Hattı" programının da demirbaşları olan bu grubun üyeleri, programda başta İslam olmak üzere tüm muhalif unsurlar karşısında saldırgan tutumları ile dikkat çekiyordu. İsimlerini, "Atatürk düşmanı" olarak tanımladıkları yazarların üniversitelerdeki panellerini sabote etmekle (Ahmet Altan gibi) duyuran bu grup, askeri cunta hükümeti özlemlerini yayın organlarında açıkça işlemektedirler. YTÜ'deki kavga ile isimleri ön plana çıkan ADKF, her hangi bir öğrenci grubu olmadığı gibi karıştıkları kavgalar da sıradan öğrenci kavgaları sanılmamalıdır.
Örneğin üniversitelerde MGK politikalarının sözcülüğünü yapan ADKF'nin lideri Gökçe Fırat Çulhaoğlu'nun karanlık ve kirli ilişkiler içerisinde olduğuna dair yoğun iddialar mevcut. Gökçe Fırat Çulhaoğlu şu anda Marmara Üniversitesi iktisat Fakültesi'nde araştırma görevlisi. Çulhaoğlu, daha önce İşçi Partisi içindeki Öncü Gençliğin İstanbul il başkanlığını yapıyordu. 1998 yılından sonra İP ile Gökçe Fırat ve ekibi arasında bazı sorunlar yaşanmış ve İP 16 Şubat 2000 tarihinde Gökçe Fırat Çulhaoğlu'nun (Aydınlık çizgisinin klasik jargonuyla) MİT içindeki CIA kliği ile çalıştığının kesin olarak belgelendiğini ve Gökçe Fırat'ın tüm görevlerinden azledilerek partiden ihraç edildiğini duyurdu. MİT İçindeki "yurtsever klik"(!) ile çalıştığını iftiharla söyleyen İP ile Çulhaoğlu arasındaki ayrışma sistem içi statü mücadelesinin bir yansıması olmasın sakın! Çoğu Öncü Gençlik'te yönetici konumunda bulunan bir ekip ile birlikte İP ile yolları ayrılan Çulhaoğlu, zaten üyesi olduğu ADD'deki etkinliğini artırmıştır. Aralarında ADK'da ikinci adam olan Özgür Erdem'in de bulunduğu Çulhaoğlu ekibi, ADK örgütlenmesinde öncülük yaptılar. Bu dönemde ADD içinde inisiyatif mücadelesi yer yer şiddete bile dönüşmüştür. 2000 yılı Nisan ayında bir ADD örgütlenmesi olan Aydınlanma 1923 isimli gruba İTÜ Maslak kampüsünde Çulhaoğlu ve ekibi tarafından bir saldırı düzenlenmiş ve bu saldırı ile ilgili olarak aralarında Gökçe Fırat Çulhaoğlu'nun da bulunduğu 4 kişi gözaltına alınmıştır. Zamanla ADD içinde inisiyatifi büyük oranda ele geçiren Çulhaoğlu ekibi şu anda 42 üniversitede örgütlü olan ADKF yönetiminde rakipsizler!
28 Şubat cuntasının üniversitelerdeki uzantısı olan ADKF, gücünü militer zihniyetten ve bu zihniyet sahiplerinin oluşturmuş olduğu çıkar çarkından alıyor. Kamu yararına olan kuruluşlar olarak adlandırılan ADD ve ÇYDD gibi kuruluşların yanı sıra özellikle İÜ'de Kemal Alemdaroğlu'nun yönlendirmesiyle birçok kuruluştan ekonomik destek alan ADKF, bu imkanlarla da üniversitelerde taban bulmaya çalışmakta.
Üniversitelerdeki cunta karşıtı tüm hareketleri hedef alan ADKF, güçlendiğini hissettiği ilk anda üniversiteleri savaş alanına çevirmiştir. Irak Savaşı sırasında Atatürk'e benzettiği kalpaklı Saddam posterleri ve "Dayan Saddam" yazılı afişlerle hangi zihniyetin sahipliğini yaptığını açıkça gösteren ADKF, Toktamış Ateş gibi sadık kemalistleri bile çileden çıkartmıştır.
Stratejisini İslamcılık, bölücülük ve solculuk ile mücadele olarak belirleyen ADKF açıktır ki MGK'nın gençlik koludur! ADKF özgür bir eğitim ve gelecek için ciddi bir tehdittir!
Medya'nın Bilinen Rolü
Olaylar sırasında ve ertesinde medya bu konu ile geniş olarak ilgilenmiş ve konuyu manşetlere, köşelere taşımıştır. Medyada bu kadar geniş bir şekilde yer kaplayan bu olayların nedeni sorgulanmamış sadece "aksiyon sahneleri" ön plana çıkartılarak öğrenciler toptan bir genelleme ile mahkum edilmiştir. Sadece kendi arşivlerine baksalardı çok daha gerçekçi haber yapacaklardı. Fakat medya, olayları bilinçli olarak manipüle etmiştir. "Savaş karşıtlarının savaşı", "sol grupların kavgası" olarak aktarılan olaylar, gerçeği yansıtmadığı gibi bilgisizlikten değil kasten "üretilmiş" haberlerdir. Kavga sol gruplar arasında değil, kendilerini Atatürk milliyetçisi Türk Solu olarak tanıtan Kemalist ADKF ile sosyalist sol arasında olmuştur. Kavga savaş karşıtlarının savaşı değil, Saddamcı Baasçı Atatürkçüler ile anti emperyalist savaş karşıtları arasında olmuştur. Tüm bu gerçeklere rağmen Ertuğrul Özkök gibi Amerikancı yazarlar ise fırsattan istifade bu öğrencileri "savaşa hayır" eylemlerinde hatırladığını alaycı bir üslupla aktarmış, ve bunun üzerinden Amerikan karşıtlarını eleştirme-karalama çabasına girişmiştir. Halbuki bu olayları hazırlayan nedenler en azından 28 Şubat'a kadar dayanmaktadır. ADKF'nin serpilip büyümesinde 28 Şubatçı apoletsiz medyanın rolü, MGK ve sermaye sınıfının rolü kadar önemli ve önceliklidir. 28 Şubat sürecinde tutumlarını gözardı eden medyanın bu olaylar üzerine yaptığı yorumlar en hafif ifadeyle kendini bilmezliktir.