Ey ülkem!
Ey halk!
Siz bunları bilir misiniz?
Hatırlamak ister misiniz?
Çiçeksiz saydam sözcükleri
Onuncu yıl marşlarını ezberlettiklerini
Tabutlukları, Filistin askılarını, copları
Şişmiş ayakları soktukları tuzlu suları
Bunlar acılarımızın tek çığlığı
Söyleyin Diyarbakır’ı müze yapınca
Kuş resimleri çizilince duvarlarına
Örtecek mi işkence izlerini?
Yargısız infazların kokusunu silecek mi?
Tutkulu sevdalıları rahatlatacak mı?
Irmağın türküsü bitecek mi?
Çok zordur anlatmak bunları
Ne martıların ne de denizin olmadığı yerleri
Karanlık adamları
Lanetlenmiş işkencecileri
Çırılçıplak sırtları
Şafakla birlikte asılanları
Kara Eylül’ün kahrolası rüzgarları
Nasıl anlatsam
Demir postalların tekmillerini
Siz kahrolası işkenceciler hatırlayın!
Siz ölümsüz olanları sildiniz
“Burada Allah yok!” dediniz
Muhammed yok, İsa yok, Musa yok!
Kur’an yok, kurtarıcı yok!
İstikbal yok, zaman yok!
Çiçeklerin maviliği kırmızılığı yok!
Zindanda sadece ateşlerin şavkı vardı
Gökyüzü yıldızsızdı
Çünkü sen canlı sayılmazsın
Sen bir kadavrasın yahut hayvansın
Ağzına dahi pislik sokulansın
Hadi yat yatabilirsen, uzan ranzana
Dal git hayallere sonsuz gecelerde
Marşlara kulak ver dağ yollarında
Yüzü gülmez çocuklar gibisin
Gülüşler arama ninniler boşuna
Seni köpeklerin sesi, feryatlar, ahlar uyutsun
Uykunu kaçırtan elektriği, copları tat
Uyu uyuyabilirsen
Avucunda tuttuğun yumruk olup sıktığın
Masmavi gecelerin koynunda
Sınırı yok gecelerin
Hadi uyu
Diyarbakır dışarıda bak
Metris’in önü kahveler
Mamak tabutluklarla örülü
Bak bakabilirsen pencereden
Kuleler, tel örgüler, kurşuni kayalar
Kanla semiren zalimler
Hain palyaçolar, rüzgarlar
Geride kaldı güller, bir daha ürpermesin
Ama sona ermeyecek ölüm
Her şey masanın üstünde
Hesap kitap yeniden görülecek
İnsanları olgunlaştıran zaman içinde
Günaydın Türkiye
Mamak
Metris
Diyarbakır müze olsun
Demir yumruk faşist hatıralarınızı
Milletimiz iyi okusun
Ve hep beraber okuyalım şu yazıyı
“Vatan sağ olsun!”