Malatya'da insanlar sırf gasp edilen haklarını geri alabilmek ve yapılan haksızlığa sessiz kalmamak için gösterdikleri tepki nedeniyle kamuoyunun malum yargılama süreciyle meşgul olduğu şu günlerde sessiz sedasız idam cezasıyla yargılanmak isteniyor. Gazete küpürlerinden yola çıkılarak hazırlandığı belli olan iddianamede, Malatya olayları nedeniyle sanık sandalyesine oturtulanlar için anayasal düzeni bozmak suçundan idam cezası talep ediliyor.
Yargının siyasallaştığının hemen hemen tüm çevreler tarafından kabul gördüğü bir dönemde yargıya intikal etmiş davalarla ilgili mütalaa yapmak gereğini duymuyoruz. Bununla ilgili yorum ve hükmü kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Yargı bağımsızlığına ciddi darbeler vurulduğu, yasama, yürütme ve yargı güçleri arasındaki ayrımın flulaştığı, savcılara ve hakimlere askerler tarafından brifingler verildiği bir ülkede yargı kararlarının tarafsız ve adil olduğunu söylemek için aşırı iyimser bir çaba içerisinde olmak gerekiyor.
Malatya'da haklarını arayan insanların idam talebiyle yargılanmaları bile, talebin kabul edilme ihtimali göz önünde bulundurulmaksızın, başlı başına bir facia ve insanlık ayıbıdır.
Hiçbir insanın göstericiler tarafından incitilmediği, kimsenin burnunun dahi kanamadığı bir olayla ilgili olarak idam talebinde bulunmak, gasp edilen haklarını almak için en doğal insani ve anayasal haklarını kullanan insanları idamla yargılamak kelimenin en hafif deyimiyle bir sindirme operasyonudur. Amaçlanan, insanların bir daha geri dönülemez bir şekilde dirençlerini, onurlarını kırmak, onları bir daha haklarını arayamayacakları bir hale getirmektir.
Hukukun en temel prensiplerinden biri suçla ceza arasındaki uyumdur. Bir gösteri yürüyüşünü anayasal düzeni yıkmak şeklinde telakki etmek, belirli güç odaklarını yıllardır meşgul eden ve bu nedenle de yaklaşık iki yıldır toplumun belirli bir kesimine yönelik baskılarda bulunmasına neden olan paranoyalarının bir ürünü olsa gerek.
Olayların meydana geldiği yaklaşık bir aya yakın süreçte tutuklananların çeşitli fiziki ve psikolojik baskıyla karşı karşıya kaldıkları, gözaltına alınan kimi insanlardan haber alınamadığı, vakıf ve derneklerin şiddetli bir sindirme operasyonu ile baskınlara maruz kaldıkları çeşitli basın kuruluşlarının ve kamuoyunun gündemine yansımıştı.
ÖZGÜR-DER olarak biz Malatya olaylarına katıldıkları gerekçesiyle tutuklanan ve şu anda cezaevinde bulunanlardan Selam Gazetesi muhabiri Hüda Kaya ve kızlarından kendi durumlarını anlatan mektuplar aldık. Hukuka aykırı bir şekilde gözaltına alınan bu insanlar gece yarısı evlerinden apar topar alınıp götürüldüklerini, hiçbir gerekçe gösterilmeden tutuklandıklarını belirtiyorlar. Tedirgin bir şekilde bekleşen ve yakınlarının akıbetlerini merakla bekleyenler bu yapılanların daha nerelere kadar götürüleceğini, sıranın kendilerine gelip gelmeyeceğini öğrenmek istiyorlar. Cezaevlerine doldurulan insanlar, avukatları ve yakınlarıyla görüştürülmedikleri gibi, kendilerine maddi ve hukuki anlamda yardım etmek isteyen kuruluşlar da engellenmeye çalışılıyor. Bu insanları savunmaya yeltenen Mazlum-Der gibi kuruluşların hukuki yardımda bulunmalarına tahammül dahi gösterilmeyerek kapatıldıklarına şahit oluyoruz. Malatya şube başkanının tutuklandığı ve idamla yargılandığı bu olayda bir insan hakları derneği olan Mazlum-Der'in niçin kapatıldığı ve kapatılmaya gerekçe olarak neyin gösterildiği bilinmiyor. Tamamen asılsız itham ve mesnetsiz suçlamalarla yürütülen soruşturma, yargılama süreçlerinin sonucunda adil bir karar alınacağını umut etmek güç. Çünkü şu ana kadar çeşitli vesilelerle gündeme gelen hukuksuzluk ve yargının bağımsızlığı konusundaki kuşkular bunun mümkün görünmemesine neden oluyor.
Ciddi anlamda hiçbir hukuki yardım alamayan insanlar, çaresizlik içerisinde sessizliğe mahkum edilmek isteniyor. Şiir okudu diye tutuklanan çocuk denecek yaşta insanlar, camiye gittiği gerekçe gösterilerek gözaltına alınanlar, belirli vakit ve dernekleri ziyaret etmeleri nedeniyle ders ortasında baskınla toparlanan öğrenciler Malatya'da yaşanan hukuk faciasının ve sanki ilan edilmemiş bir olağanüstü halin varlığını gösteriyor.
Malatya halkı şu anda savcının idam talebi nedeniyle tam bir şok yaşıyor. Ayrıca savcının iddianamesinde basına yansıdığı kadarıyla Sivas olayları ve davası ile bağlantı ve benzerlik kurulmaya çalışıldığını öğreniyoruz. Henüz mahkeme safahatı devam eden bir davayla irtibat kurularak böyle bir iddianamenin hazırlanması ise başlı başına bir hukuk skandalıdır. Savcının Sivas davasıyla ilgili dava dosyasına ne derece vakıf olduğunu da açıkça merak ediyoruz. Ayrıca savcının iddianamesinde yer alan suçlamalar Türk Ceza Kanunu'nda ve Ceza yargılama usulünde devrim yaratacak suçlamalardır. Savcı gözlük takmak, balkonda gizlenmek ve şiir okumak gibi suçların TCK'nın hangi maddesinde yer aldığını kamuoyuna açıklarsa memnun olacağız. Hak aramaktan başka hiçbir suçu olmayan bu insanları mağdur etmek için emniyet ve yargı teşkilatının gösterdikleri işbirliği ve gayretkeşliğin göz yaşartıcı boyutlara ulaştığını gözlemliyoruz. Yetkililerin insanları mahkum ve mağdur etmek için değil de onları mutlu etmek ve adaleti sağlamak için el ele vermeleri gerekirken bunun aksi bir tutum sergilenmiştir.
Devlet intikam duygularıyla hareket etmemelidir. Eğer devletin kendisine yönelik bir tepki varsa, bu tepkinin kaynağının yine kendisinin yaptığı, icraata koyduğu uygulamalar olduğunu bilmelidir. Devleti devlet yapan en temel unsurlardan biri adalettir. Kanunlarını vatandaşlarına eşit şekilde uygulamayan, çete ya da mafya mantığıyla hareket eden, belirli marjinal güçlerin temsilciliğine soyunma adına toplumun diğer kesimlerine savaş açan, sürekli bir 'öteki' kavramı yaratarak kendi ideolojisini paylaşmayanları dışlayan, insani değerleri kendi tarihsel hafızasından silen bir teşkilat, hukuk devleti olamaz.
Biz ÖZGÜR-DER olarak Malatya halkına yönelik hukuk dışı tüm uygulamaları kınıyor, devleti hukuka saygı göstermeye, yargıyı bağımsızlığını korumaya, toplumun bütün kesimlerini hiçbir ideolojik ve fikri ayrım gözetmeksizin Malatya halkının yanında yer almaya ve onun haklı davasına destek vermeye çağırıyoruz.